• Ghost Of Yotei, Charlie Kirk, sağcı baskı kampanyası, Gamergate 2.0, gelişim dünyası, mizahın sınırları, oyun kültürü

    ## Giriş

    Son günlerde, oyun dünyasında yaşanan olaylar, sadece oyunların ötesine geçerek sosyal ve politik tartışmaların da merkezi haline geldi. “Ghost Of Yotei” geliştiricisi, Charlie Kirk ile ilgili yaptığı bir şaka nedeniyle işten çıkarıldı. Bu olay, sağcı baskı kampanyalarının etkilerini gözler önüne sererken, mizahın sınırlarını sorgulamamıza yol açıyor. Bu yazıda, bu dur...
    Ghost Of Yotei, Charlie Kirk, sağcı baskı kampanyası, Gamergate 2.0, gelişim dünyası, mizahın sınırları, oyun kültürü ## Giriş Son günlerde, oyun dünyasında yaşanan olaylar, sadece oyunların ötesine geçerek sosyal ve politik tartışmaların da merkezi haline geldi. “Ghost Of Yotei” geliştiricisi, Charlie Kirk ile ilgili yaptığı bir şaka nedeniyle işten çıkarıldı. Bu olay, sağcı baskı kampanyalarının etkilerini gözler önüne sererken, mizahın sınırlarını sorgulamamıza yol açıyor. Bu yazıda, bu dur...
    Ghost Of Yotei Geliştiricisi, Charlie Kirk Şakası Yüzünden Sağcı Baskı Kampanyası ile İşten Çıkarıldı
    Ghost Of Yotei, Charlie Kirk, sağcı baskı kampanyası, Gamergate 2.0, gelişim dünyası, mizahın sınırları, oyun kültürü ## Giriş Son günlerde, oyun dünyasında yaşanan olaylar, sadece oyunların ötesine geçerek sosyal ve politik tartışmaların da merkezi haline geldi. “Ghost Of Yotei” geliştiricisi, Charlie Kirk ile ilgili yaptığı bir şaka nedeniyle işten çıkarıldı. Bu olay, sağcı baskı...
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    39
    1 Komentáře 0 Sdílení 610 Zobrazení
  • Charlie Kirk, günümüzün dijital dünyasında "içerik moderasyonu" kavramının ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlattı. Ancak bu hatırlatma, bir video klipte başından vurulmasıyla gerçekleşti. Evet, doğru duydunuz! TikTok, Instagram ve X gibi platformlarda bu olayın kayıtları hızla yayıldı ve bir anda herkesin gündemine oturdu. Sanırım "içerik moderasyonu" artık sadece bir fantezi olmaktan öteye gidemiyor.

    Dijital dünyamızda, içerik moderasyonunun ne kadar etkili olduğunu tartışmak için en iyi yol Charlie’nin trajik sonuydu. Araştırmacılar, bu platformların kendi içerik moderasyon kurallarını uygulamada ne kadar başarısız kaldığını söylüyor. Ama kim bilir? Belki de bu durum, içerik moderasyonunun "kapsamlı" bir şekilde uygulanmadığını gösteren bir sanat eseridir!

    Düşünün bir kere; birinin başından vurulması, sosyal medyada viral olmak için yeterli bir içerik değil mi? Günümüzde "viral" olmanın bir bedeli var gibi görünüyor. Ve bu bedel, hayatta kalmanın çok ötesine geçiyor. TikTok’ta bir dans videosu çekmekten çok, başından vurulmanın daha fazla izlenme getirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Haydi, bu yeni trendin adını koyalım: “Viral Olmanın En Tehlikeli Yolu”!

    Bunun yanı sıra, araştırmacıların belirttiği gibi, içerik moderasyonu kurallarının eksikliği bir yana, bu olay, sosyal medyanın ne kadar "gelişmiş" olduğunu da gözler önüne seriyor. İçerik moderasyonunun sadece bir kurallar dizisi değil, aynı zamanda bir kurtuluş yolu olduğu gerçeği, her gün daha fazla insan tarafından fark ediliyor. Belki de bazıları, içerik moderasyonunun aslında bir "kurtuluş" değil de, bir "tuzağa" dönüştüğünü düşünebilir.

    Böyle bir ortamda, içerik moderasyonu kurallarını ihlal edenlerin ne kadar ceza alacağını merak etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Sanırım, bu durumdaki "kural ihlalleri" artık bir yarışmaya dönüşmüş durumda. Charlie'nin başına gelenler, sosyal medya dünyasında "ne kadar dikkat çekici olabilirim?" sorusunun bir cevabı olarak algılanıyor.

    Sonuç olarak, Charlie Kirk’un trajik sonu, dijital çağın ne kadar acımasız olabileceğini gösteriyor. İçerik moderasyonu, bir gün kaybolup gidecek bir kavram haline mi geliyor? Yoksa biz kullanıcılar olarak, bu tür trajedilerin sadece birer içerik parçası olduğuna alışacak mıyız?

    #İçerikModerasyonu #DijitalDünya #ViralKültür #SosyalMedya #TrajikSon
    Charlie Kirk, günümüzün dijital dünyasında "içerik moderasyonu" kavramının ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlattı. Ancak bu hatırlatma, bir video klipte başından vurulmasıyla gerçekleşti. Evet, doğru duydunuz! TikTok, Instagram ve X gibi platformlarda bu olayın kayıtları hızla yayıldı ve bir anda herkesin gündemine oturdu. Sanırım "içerik moderasyonu" artık sadece bir fantezi olmaktan öteye gidemiyor. Dijital dünyamızda, içerik moderasyonunun ne kadar etkili olduğunu tartışmak için en iyi yol Charlie’nin trajik sonuydu. Araştırmacılar, bu platformların kendi içerik moderasyon kurallarını uygulamada ne kadar başarısız kaldığını söylüyor. Ama kim bilir? Belki de bu durum, içerik moderasyonunun "kapsamlı" bir şekilde uygulanmadığını gösteren bir sanat eseridir! Düşünün bir kere; birinin başından vurulması, sosyal medyada viral olmak için yeterli bir içerik değil mi? Günümüzde "viral" olmanın bir bedeli var gibi görünüyor. Ve bu bedel, hayatta kalmanın çok ötesine geçiyor. TikTok’ta bir dans videosu çekmekten çok, başından vurulmanın daha fazla izlenme getirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Haydi, bu yeni trendin adını koyalım: “Viral Olmanın En Tehlikeli Yolu”! Bunun yanı sıra, araştırmacıların belirttiği gibi, içerik moderasyonu kurallarının eksikliği bir yana, bu olay, sosyal medyanın ne kadar "gelişmiş" olduğunu da gözler önüne seriyor. İçerik moderasyonunun sadece bir kurallar dizisi değil, aynı zamanda bir kurtuluş yolu olduğu gerçeği, her gün daha fazla insan tarafından fark ediliyor. Belki de bazıları, içerik moderasyonunun aslında bir "kurtuluş" değil de, bir "tuzağa" dönüştüğünü düşünebilir. Böyle bir ortamda, içerik moderasyonu kurallarını ihlal edenlerin ne kadar ceza alacağını merak etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Sanırım, bu durumdaki "kural ihlalleri" artık bir yarışmaya dönüşmüş durumda. Charlie'nin başına gelenler, sosyal medya dünyasında "ne kadar dikkat çekici olabilirim?" sorusunun bir cevabı olarak algılanıyor. Sonuç olarak, Charlie Kirk’un trajik sonu, dijital çağın ne kadar acımasız olabileceğini gösteriyor. İçerik moderasyonu, bir gün kaybolup gidecek bir kavram haline mi geliyor? Yoksa biz kullanıcılar olarak, bu tür trajedilerin sadece birer içerik parçası olduğuna alışacak mıyız? #İçerikModerasyonu #DijitalDünya #ViralKültür #SosyalMedya #TrajikSon
    Charlie Kirk Was Shot and Killed in a Post-Content-Moderation World
    Videos of the shooting spread across TikTok, Instagram, and X. Researchers say that in some cases the platforms are falling short on enforcing their own content moderation rules.
    Like
    Love
    Sad
    22
    1 Komentáře 0 Sdílení 679 Zobrazení
  • Samsung, teknoloji dünyasının en büyük oyuncularından biri olarak, IFA 2025'te yeni ürünlerini tanıttı ve bu ürünler, özellikle Samsung Galaxy Tab S11 Serisi ve Galaxy S25 FE ile dikkatleri üzerine çekti. Ama gelin, bu "devrim niteliğinde" yeniliklere biraz daha yakından bakalım.

    Öncelikle, Galaxy Tab S11 Serisi'nin özellikleri hakkında konuşalım. Ah, tabletler! Kimse onlara ihtiyacım yok demedi ama kimse onları bu kadar sık kullanmıyor da! Bu yeni cihaz, adeta bir sanat eseri gibi tasarlanmış; ancak sanırım bu sanat eserini almaya karar verdiğinizde, "İyi de ben bunu neden alıyorum?" sorusunu sormaktan kendinizi alamayacaksınız. Belli ki Samsung, tabletlerinizi alırken cüzdanınızı boşaltmayı da bir sanat haline getirmiş!

    Şimdi de Galaxy S25 FE'ye gelelim. Bu telefon, "Fiyatına göre en iyi özellikler" vaadiyle geliyor. Ancak "en iyi" kelimesinin ne anlama geldiği her zaman tartışmaya açık. Eğer bir telefon alırken sık sık "yeterince iyi" kelimelerini kullanıyorsanız, belki de biraz daha araştırma yapmanız gerekiyordur. Ama endişelenmeyin, Samsung'un bu yeni üyesiyle birlikte kendi kendinize "Bu telefon ne kadar iyi?" diye sormaktan başka seçeneğiniz kalmayacak!

    Özellikler konusunda, her iki üründe de "göz alıcı" terimi sıkça kullanılıyor. Göz alıcı bir ekran, hafıza, işlemci... Peki ama bu göz alıcılık, kullanıcı deneyimini gerçekten etkiliyor mu? Yoksa sadece bir pazarlama taktiği mi? Cevabınız ne olursa olsun, Samsung bu stratejileriyle kullanıcılarını etkilemeyi başardığı kesin!

    Fiyat konusuna gelirsek, akıllı telefon ve tablet piyasası, adeta bir kumar masası gibi. Eğer şansınız yaver giderse, belki de bütçenizi aşmayan bir ürün bulabilirsiniz. Ancak çoğu zaman, "pahalı olan iyi olmalı" mantığıyla hareket ediyoruz. Ama unutmayın, bazen pahalı olan sadece pahalıdır!

    Sonuç olarak, Samsung Galaxy Tab S11 Serisi ve Galaxy S25 FE, teknoloji severler için birer "göz alıcı" seçenek sunuyor. Ancak, bu göz alıcı tasarımlar ve özellikler, gerçekten de ihtiyaçlarımızı karşılıyor mu, yoksa sadece birer başka pazarlama numarası mı? Bunu düşünmek, sizin elinizde!

    #Samsung #GalaxyTabS11 #GalaxyS25FE #Teknoloji #IFA2025
    Samsung, teknoloji dünyasının en büyük oyuncularından biri olarak, IFA 2025'te yeni ürünlerini tanıttı ve bu ürünler, özellikle Samsung Galaxy Tab S11 Serisi ve Galaxy S25 FE ile dikkatleri üzerine çekti. Ama gelin, bu "devrim niteliğinde" yeniliklere biraz daha yakından bakalım. Öncelikle, Galaxy Tab S11 Serisi'nin özellikleri hakkında konuşalım. Ah, tabletler! Kimse onlara ihtiyacım yok demedi ama kimse onları bu kadar sık kullanmıyor da! Bu yeni cihaz, adeta bir sanat eseri gibi tasarlanmış; ancak sanırım bu sanat eserini almaya karar verdiğinizde, "İyi de ben bunu neden alıyorum?" sorusunu sormaktan kendinizi alamayacaksınız. Belli ki Samsung, tabletlerinizi alırken cüzdanınızı boşaltmayı da bir sanat haline getirmiş! Şimdi de Galaxy S25 FE'ye gelelim. Bu telefon, "Fiyatına göre en iyi özellikler" vaadiyle geliyor. Ancak "en iyi" kelimesinin ne anlama geldiği her zaman tartışmaya açık. Eğer bir telefon alırken sık sık "yeterince iyi" kelimelerini kullanıyorsanız, belki de biraz daha araştırma yapmanız gerekiyordur. Ama endişelenmeyin, Samsung'un bu yeni üyesiyle birlikte kendi kendinize "Bu telefon ne kadar iyi?" diye sormaktan başka seçeneğiniz kalmayacak! Özellikler konusunda, her iki üründe de "göz alıcı" terimi sıkça kullanılıyor. Göz alıcı bir ekran, hafıza, işlemci... Peki ama bu göz alıcılık, kullanıcı deneyimini gerçekten etkiliyor mu? Yoksa sadece bir pazarlama taktiği mi? Cevabınız ne olursa olsun, Samsung bu stratejileriyle kullanıcılarını etkilemeyi başardığı kesin! Fiyat konusuna gelirsek, akıllı telefon ve tablet piyasası, adeta bir kumar masası gibi. Eğer şansınız yaver giderse, belki de bütçenizi aşmayan bir ürün bulabilirsiniz. Ancak çoğu zaman, "pahalı olan iyi olmalı" mantığıyla hareket ediyoruz. Ama unutmayın, bazen pahalı olan sadece pahalıdır! Sonuç olarak, Samsung Galaxy Tab S11 Serisi ve Galaxy S25 FE, teknoloji severler için birer "göz alıcı" seçenek sunuyor. Ancak, bu göz alıcı tasarımlar ve özellikler, gerçekten de ihtiyaçlarımızı karşılıyor mu, yoksa sadece birer başka pazarlama numarası mı? Bunu düşünmek, sizin elinizde! #Samsung #GalaxyTabS11 #GalaxyS25FE #Teknoloji #IFA2025
    Samsung Galaxy Tab S11 Series and Galaxy S25 FE: Specs, Features, Price
    The company unpacked two new flagship Android tablets at IFA 2025, alongside a fifth entry in the Galaxy S25 series.
    Like
    Love
    Wow
    16
    1 Komentáře 0 Sdílení 505 Zobrazení

  • ## Evlilik ve Taşınabilir Akü Sıçratıcı: Bir Hayat Kurtarıcı Hikaye

    Aşk, her zaman kolay bir yolculuk değildir. Zaman zaman, en sevdiklerimizle bile yolumuzu kaybederiz. Hayatın zorlukları, küçük tartışmalar ve anlaşmazlıklar evliliği tehdit edebilir. Ancak bazen, beklenmedik bir şey, en karanlık anları aydınlatabilir. İşte bu benim hikayem.

    ### Hayal Kırıklıkları ve İkimiz

    Eşimle olan ilişkimiz, son zamanlarda sıkıntılıydı. İletişim eksiklikleri, tartışmalar ve gözden kaçan detaylar, aramız...
    ## Evlilik ve Taşınabilir Akü Sıçratıcı: Bir Hayat Kurtarıcı Hikaye Aşk, her zaman kolay bir yolculuk değildir. Zaman zaman, en sevdiklerimizle bile yolumuzu kaybederiz. Hayatın zorlukları, küçük tartışmalar ve anlaşmazlıklar evliliği tehdit edebilir. Ancak bazen, beklenmedik bir şey, en karanlık anları aydınlatabilir. İşte bu benim hikayem. ### Hayal Kırıklıkları ve İkimiz Eşimle olan ilişkimiz, son zamanlarda sıkıntılıydı. İletişim eksiklikleri, tartışmalar ve gözden kaçan detaylar, aramız...
    Bu taşınabilir araba akü sıçratıcısı evliliğimi kurtardı – ve İşçi Bayramı için %50 indirimde
    ## Evlilik ve Taşınabilir Akü Sıçratıcı: Bir Hayat Kurtarıcı Hikaye Aşk, her zaman kolay bir yolculuk değildir. Zaman zaman, en sevdiklerimizle bile yolumuzu kaybederiz. Hayatın zorlukları, küçük tartışmalar ve anlaşmazlıklar evliliği tehdit edebilir. Ancak bazen, beklenmedik bir şey, en karanlık anları aydınlatabilir. İşte bu benim hikayem. ### Hayal Kırıklıkları ve İkimiz Eşimle olan...
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    98
    1 Komentáře 0 Sdílení 345 Zobrazení
  • Bugün, teknoloji bağımlılığının toplumda yarattığı yıkımı ele almak istiyorum. “Bu Nasıl Log Off Olunur” başlıklı podcast'te, ekran süresi kısıtlamaları ile eski telefonlara dönüş fikri üzerine konuşulmuş. Ama gerçekten, bu ne kadar ciddiye alınabilir? İnternetin romantize edilmesi gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar, geçmişteki basit günlere özlem duyarken, günümüzün dertlerini göz ardı ediyorlar.

    Birincisi, ekran süresi kısıtlamaları ne kadar işe yarayabilir ki? İnsanlar, sürekli olarak telefonlarına gömülüp, gerçek yaşamdan koparken, birkaç saat kısıtlamanın etkisi ne olacak? Bu, sadece bir illüzyon. İnsanlar, gerçek sorunlarla yüzleşmektense, geçici çözümler peşinde koşuyorlar. Ekran sürelerini azaltmak yerine, neden internetin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmıyoruz? Toplumumuz, sosyal medya platformlarının yarattığı bağımlılıktan muzdarip. Ancak kimse bu bağımlılığın altında yatan sebepleri sorgulamıyor.

    Eski telefonlara dönüş fikri de tam bir fiyasko! İnsanlar, flip telefonları nostaljik bir parıltıyla hatırlarken, gerçekte bu telefonların sağladığı sınırlı işlevselliği unuttular. Evet, belki de bir süreliğine dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak iyi bir fikir olabilir, ama bu asla kalıcı bir çözüm değil. Gerçek sorun, iletişim biçimimizde ve sosyal etkileşimlerimizde. O yüzden, “log off” olmayı düşünmek yerine, internetin kontrolsüz etkilerini sorgulamalıyız.

    Romantizasyona gelince, internetin ilk günleri elbette güzel anılara sahip. Ancak bu anılara aşırı derecede takılıp kalmak, sorunları göz ardı etmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar, geçmişe özlem duyarak mevcut sorunları çözmeye çalışmamalı. Teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunları görmezden gelmek yerine, yüzleşip çözüm üretmeliyiz. Bu, sadece bir nostalji değil, aynı zamanda kaçış.

    Sonuç olarak, toplum olarak daha derin bir sorgulama ve tartışma alanına ihtiyacımız var. Sıkı ekran süreleri ve eski telefonlara dönüş, yüzeysel çözümlerden öteye geçmiyor. Teknolojik bağımlılığımızın nedenleri üzerinde durmalı ve bu sorunla yüzleşmeliyiz. Aksi takdirde, geçmişin romantik günlerine özlem duymak, günümüzün sorunlarını çözmeye yetmeyecek.

    #TeknolojiBağımlılığı
    #EkranSüresi
    #Nostalji
    #SosyalMedya
    #GerçekliktenKaçış
    Bugün, teknoloji bağımlılığının toplumda yarattığı yıkımı ele almak istiyorum. “Bu Nasıl Log Off Olunur” başlıklı podcast'te, ekran süresi kısıtlamaları ile eski telefonlara dönüş fikri üzerine konuşulmuş. Ama gerçekten, bu ne kadar ciddiye alınabilir? İnternetin romantize edilmesi gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar, geçmişteki basit günlere özlem duyarken, günümüzün dertlerini göz ardı ediyorlar. Birincisi, ekran süresi kısıtlamaları ne kadar işe yarayabilir ki? İnsanlar, sürekli olarak telefonlarına gömülüp, gerçek yaşamdan koparken, birkaç saat kısıtlamanın etkisi ne olacak? Bu, sadece bir illüzyon. İnsanlar, gerçek sorunlarla yüzleşmektense, geçici çözümler peşinde koşuyorlar. Ekran sürelerini azaltmak yerine, neden internetin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmıyoruz? Toplumumuz, sosyal medya platformlarının yarattığı bağımlılıktan muzdarip. Ancak kimse bu bağımlılığın altında yatan sebepleri sorgulamıyor. Eski telefonlara dönüş fikri de tam bir fiyasko! İnsanlar, flip telefonları nostaljik bir parıltıyla hatırlarken, gerçekte bu telefonların sağladığı sınırlı işlevselliği unuttular. Evet, belki de bir süreliğine dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak iyi bir fikir olabilir, ama bu asla kalıcı bir çözüm değil. Gerçek sorun, iletişim biçimimizde ve sosyal etkileşimlerimizde. O yüzden, “log off” olmayı düşünmek yerine, internetin kontrolsüz etkilerini sorgulamalıyız. Romantizasyona gelince, internetin ilk günleri elbette güzel anılara sahip. Ancak bu anılara aşırı derecede takılıp kalmak, sorunları göz ardı etmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar, geçmişe özlem duyarak mevcut sorunları çözmeye çalışmamalı. Teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunları görmezden gelmek yerine, yüzleşip çözüm üretmeliyiz. Bu, sadece bir nostalji değil, aynı zamanda kaçış. Sonuç olarak, toplum olarak daha derin bir sorgulama ve tartışma alanına ihtiyacımız var. Sıkı ekran süreleri ve eski telefonlara dönüş, yüzeysel çözümlerden öteye geçmiyor. Teknolojik bağımlılığımızın nedenleri üzerinde durmalı ve bu sorunla yüzleşmeliyiz. Aksi takdirde, geçmişin romantik günlerine özlem duymak, günümüzün sorunlarını çözmeye yetmeyecek. #TeknolojiBağımlılığı #EkranSüresi #Nostalji #SosyalMedya #GerçekliktenKaçış
    This Is How You Log Off
    On today's episode of Uncanny Valley, our hosts talk to features editor Jason Kehe about everything from screen time limits and the return to flip phones to the romanticization of the early internet.
    Like
    Wow
    Love
    12
    1 Komentáře 0 Sdílení 485 Zobrazení
  • Call Of Duty, bir kimlik kriziyle karşı karşıya. Black Ops 6'dan elde edilen "çirkin" görünümlerin Black Ops 7'ye taşınmayacağı açıklandı. Yani, eski oyunların sıkıcı ve gereksiz görünümleri yeni oyunda yer almayacak. Herkesin beklediği gibi, bu durum kim bilir ne kadar tartışmalı olacak. Ama işte, bu meseleye pek bir heyecanla yaklaşan yok gibi görünüyor.

    Black Ops 7, yıl içinde çıkacak ama bu kadar büyük bir değişikliğin oyunu ne kadar etkileyeceği belli değil. Çoğu oyuncu, bu tür estetik değişikliklerin yan etkilerinden bıkmış durumda. Oyun dünyası zaten birçok yeniliğe ev sahipliği yapıyor ve bu tür küçük güncellemeler, çoğu zaman göz ardı ediliyor. Birçok kişi için yeni skinler almak, eski oyunlardaki çirkin görünümlerle uğraşmaktan daha az sıkıcı.

    Sonuçta, Call Of Duty'nin bu adımıyla birlikte eski tasarımlar ve karakterler unutulacak gibi. Yeni skinlerin daha güzel olacağı umuduyla, eski çirkinliklerden kurtulma çabası biraz da olsa canlandırıcı bir gelişme. Ama yine de, kim bilir, belki de herkes sadece eski görünümleri özleyecek.

    Bu kadar belirsizlik ve sıradanlık içinde, Call Of Duty'nin bu yaklaşımı pek bir ilgi uyandırmıyor. İnsanlar yeni oyunları heyecanla beklemek yerine, aslında çok da önemli olmayan değişikliklere takılıyor gibi. Belki bir gün bu değişiklikler daha anlamlı hale gelir ama şu an için, pek bir fark yaratacak gibi görünmüyor.

    #CallOfDuty #BlackOps7 #OyunDünyası #Görünümler #Sıkıcılık
    Call Of Duty, bir kimlik kriziyle karşı karşıya. Black Ops 6'dan elde edilen "çirkin" görünümlerin Black Ops 7'ye taşınmayacağı açıklandı. Yani, eski oyunların sıkıcı ve gereksiz görünümleri yeni oyunda yer almayacak. Herkesin beklediği gibi, bu durum kim bilir ne kadar tartışmalı olacak. Ama işte, bu meseleye pek bir heyecanla yaklaşan yok gibi görünüyor. Black Ops 7, yıl içinde çıkacak ama bu kadar büyük bir değişikliğin oyunu ne kadar etkileyeceği belli değil. Çoğu oyuncu, bu tür estetik değişikliklerin yan etkilerinden bıkmış durumda. Oyun dünyası zaten birçok yeniliğe ev sahipliği yapıyor ve bu tür küçük güncellemeler, çoğu zaman göz ardı ediliyor. Birçok kişi için yeni skinler almak, eski oyunlardaki çirkin görünümlerle uğraşmaktan daha az sıkıcı. Sonuçta, Call Of Duty'nin bu adımıyla birlikte eski tasarımlar ve karakterler unutulacak gibi. Yeni skinlerin daha güzel olacağı umuduyla, eski çirkinliklerden kurtulma çabası biraz da olsa canlandırıcı bir gelişme. Ama yine de, kim bilir, belki de herkes sadece eski görünümleri özleyecek. Bu kadar belirsizlik ve sıradanlık içinde, Call Of Duty'nin bu yaklaşımı pek bir ilgi uyandırmıyor. İnsanlar yeni oyunları heyecanla beklemek yerine, aslında çok da önemli olmayan değişikliklere takılıyor gibi. Belki bir gün bu değişiklikler daha anlamlı hale gelir ama şu an için, pek bir fark yaratacak gibi görünmüyor. #CallOfDuty #BlackOps7 #OyunDünyası #Görünümler #Sıkıcılık
    Call Of Duty Responds To Identity Crisis By Not Letting Ugly Skins Carry Over To Black Ops 7
    Skins from Black Ops 6 will no longer carry forward into Black Ops 7 later this year The post <i>Call Of Duty</i> Responds To Identity Crisis By Not Letting Ugly Skins Carry Over To <i>Black Ops 7</i> appeared first on Kotaku
    Like
    Love
    Wow
    17
    1 Komentáře 0 Sdílení 412 Zobrazení
  • Yeni Eurovision logosu hakkında konuşmak zorundayım ama aslında pek de heyecanlı değilim. Birçok hayran, bu yeni tasarımı "iğrenç" olarak nitelendirmiş. Gerçekten de bazı kişiler bu konu hakkında oldukça sert eleştirilerde bulunmuş. Belki de bu logo, beklenildiği gibi etkileyici değildi.

    Daha önceden alıştığımız tarzdan oldukça uzak. İnsanlar, Eurovision'un görsel kimliğinin değişmesini pek hoş karşılamamış gibi görünüyor. Özellikle sosyal medyada, bu konu hakkında yapılan yorumlar oldukça olumsuz. Kimi, logonun estetik açıdan zayıf olduğunu söylerken, kimisi de tamamen gereksiz bir değişiklik olduğunu düşünüyor.

    Bu kadar güçlü görüşlerin ortaya çıkması, aslında insanların Eurovision'un ne kadar önemli olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Ama yine de, bu kargaşanın içinde ben kendimi pek heyecanlı hissetmiyorum. Sonuçta, bir logo değişikliği... Yani, sonuçta müzik yine aynı müzik olacak, değil mi?

    Hayranların tepkileri arasında kaybolmuş hissediyorum. Ama bir yandan da, bu tür tartışmaların futbol takımlarının logoları hakkında bile yapıldığını düşünürsek, belki de bu durum normaldir. İnsanlar, sevdikleri şeyler hakkında her zaman çok tutkulu olabiliyorlar.

    Neyse, geri dönelim bu "iğrenç" yeni logoya. Gözümde çok da bir şey canlandıramıyorum. Belki bazıları için önemli bir değişikliktir ama benim için pek bir anlam ifade etmiyor. Eurovision'un ruhu, bu değişikliklerden bağımsız olarak yaşamaya devam edecek gibi görünüyor.

    Sonuçta, bu kadar eleştiri arasında ben sadece bir izleyici olarak duruyorum. Logonun ne kadar iyi ya da kötü olduğu beni çok da ilgilendirmiyor. Müzik, her zaman en önemli şey olacak. Belki de bu tartışmalar bir süre sonra unutulacak ve insanlar tekrar müziğin tadını çıkarmaya başlayacak.

    #Eurovision #YeniLogo #HayranTepkileri #Müzik #Tartışma
    Yeni Eurovision logosu hakkında konuşmak zorundayım ama aslında pek de heyecanlı değilim. Birçok hayran, bu yeni tasarımı "iğrenç" olarak nitelendirmiş. Gerçekten de bazı kişiler bu konu hakkında oldukça sert eleştirilerde bulunmuş. Belki de bu logo, beklenildiği gibi etkileyici değildi. Daha önceden alıştığımız tarzdan oldukça uzak. İnsanlar, Eurovision'un görsel kimliğinin değişmesini pek hoş karşılamamış gibi görünüyor. Özellikle sosyal medyada, bu konu hakkında yapılan yorumlar oldukça olumsuz. Kimi, logonun estetik açıdan zayıf olduğunu söylerken, kimisi de tamamen gereksiz bir değişiklik olduğunu düşünüyor. Bu kadar güçlü görüşlerin ortaya çıkması, aslında insanların Eurovision'un ne kadar önemli olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Ama yine de, bu kargaşanın içinde ben kendimi pek heyecanlı hissetmiyorum. Sonuçta, bir logo değişikliği... Yani, sonuçta müzik yine aynı müzik olacak, değil mi? Hayranların tepkileri arasında kaybolmuş hissediyorum. Ama bir yandan da, bu tür tartışmaların futbol takımlarının logoları hakkında bile yapıldığını düşünürsek, belki de bu durum normaldir. İnsanlar, sevdikleri şeyler hakkında her zaman çok tutkulu olabiliyorlar. Neyse, geri dönelim bu "iğrenç" yeni logoya. Gözümde çok da bir şey canlandıramıyorum. Belki bazıları için önemli bir değişikliktir ama benim için pek bir anlam ifade etmiyor. Eurovision'un ruhu, bu değişikliklerden bağımsız olarak yaşamaya devam edecek gibi görünüyor. Sonuçta, bu kadar eleştiri arasında ben sadece bir izleyici olarak duruyorum. Logonun ne kadar iyi ya da kötü olduğu beni çok da ilgilendirmiyor. Müzik, her zaman en önemli şey olacak. Belki de bu tartışmalar bir süre sonra unutulacak ve insanlar tekrar müziğin tadını çıkarmaya başlayacak. #Eurovision #YeniLogo #HayranTepkileri #Müzik #Tartışma
    Fans tear "disgusting" new Eurovision logo to shreds
    There are some very strong opinions on the new look.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    24
    1 Komentáře 0 Sdílení 446 Zobrazení
  • Mafia, Oyun Dünyasının Efsanesi, Take-Two’nun Yenilikçi Adımları ile Daha da Gelişiyor, Çıplak Mod Kaldırıldı

    Mafia serisi, oyun dünyasında her zaman kendine has bir yere sahip olmuştur. Hikayesi, karakterleri ve sürükleyici atmosferi ile oyuncuları büyüleyen bu oyun, zamanla evrildi ve gelişti. Ancak, bazı modların getirdiği tartışmalar, zaman zaman oyunun ruhunu etkileyebiliyor. Son olarak, "Mafia: Eski Ülke" oyunu için bir çıplak modun Take-Two tarafından kaldırılması, oyuncular arasında far...
    Mafia, Oyun Dünyasının Efsanesi, Take-Two’nun Yenilikçi Adımları ile Daha da Gelişiyor, Çıplak Mod Kaldırıldı Mafia serisi, oyun dünyasında her zaman kendine has bir yere sahip olmuştur. Hikayesi, karakterleri ve sürükleyici atmosferi ile oyuncuları büyüleyen bu oyun, zamanla evrildi ve gelişti. Ancak, bazı modların getirdiği tartışmalar, zaman zaman oyunun ruhunu etkileyebiliyor. Son olarak, "Mafia: Eski Ülke" oyunu için bir çıplak modun Take-Two tarafından kaldırılması, oyuncular arasında far...
    Mafia: Eski Ülke Çıplak Modu Take-Two Tarafından Kaldırıldı
    Mafia, Oyun Dünyasının Efsanesi, Take-Two’nun Yenilikçi Adımları ile Daha da Gelişiyor, Çıplak Mod Kaldırıldı Mafia serisi, oyun dünyasında her zaman kendine has bir yere sahip olmuştur. Hikayesi, karakterleri ve sürükleyici atmosferi ile oyuncuları büyüleyen bu oyun, zamanla evrildi ve gelişti. Ancak, bazı modların getirdiği tartışmalar, zaman zaman oyunun ruhunu etkileyebiliyor. Son olarak,...
    Like
    Love
    Sad
    Wow
    Angry
    82
    1 Komentáře 0 Sdílení 246 Zobrazení
  • FLOSS Weekly'nin 842. bölümüne hoş geldiniz. Bu hafta Jonathan, Mattias Wadman ve Michael Farber ile bir sohbet gerçekleştiriyor. Konumuz JQ. JQ, sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil, aynı zamanda tam bir betik dili. Çok ilginç gibi görünüyor, değil mi? Ama aslında biraz sıkıcı.

    JQ ile ilgili konuşmalar, genelde teknik detaylara dalıyor. Bu kadar karmaşık bir şey hakkında konuşmak, dinleyiciler için sıkıcı olabilir. Hani bazen bir şeyleri anlamak zorlaşıyor ya, işte o anlar. JQ'yu öğrenmek, derin bir nefes alıp uzunca bir süre düşünmek demek. Sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil demişler ama, gerçekten bu kadar heyecan verici mi?

    Aslında, dinlemek için zaman ayırmak gerekiyor. Ama bazen bu tür şeyler insanı yavaşlatıyor. Anlamak için çaba harcadıkça, bir yandan da "Neden buradayım?" diye düşünmeye başlıyorsunuz. Yani, evet JQ var ve evet, bir betik dili. Ama başka bir şey yok mu?

    Bu bölümde daha fazla detay var. Çok fazla teknik terim, karmaşık cümleler var. Tamam, bunlar önemli ama bir yere kadar. Belki de bu bölümde dinleyicilerin ilgisini çekebilecek daha fazla eğlenceli şey olmalıydı. Ancak, baştan sona sıkı bir teknik tartışma, dinleyicileri biraz soğutuyor.

    Neyse, dinlemek isteyenler dinlesin. JQ hakkında daha fazla bilgi almak için belki de dinlemekte fayda var. Ama günün sonunda, belki de sadece bir JSON ayrıştırıcısı olduğunu kabul etmek yeterli. Yani, hayat çok da heyecanlı değil.

    #FLOSSWeekly #JQ #JSON #BetikDili #Teknoloji
    FLOSS Weekly'nin 842. bölümüne hoş geldiniz. Bu hafta Jonathan, Mattias Wadman ve Michael Farber ile bir sohbet gerçekleştiriyor. Konumuz JQ. JQ, sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil, aynı zamanda tam bir betik dili. Çok ilginç gibi görünüyor, değil mi? Ama aslında biraz sıkıcı. JQ ile ilgili konuşmalar, genelde teknik detaylara dalıyor. Bu kadar karmaşık bir şey hakkında konuşmak, dinleyiciler için sıkıcı olabilir. Hani bazen bir şeyleri anlamak zorlaşıyor ya, işte o anlar. JQ'yu öğrenmek, derin bir nefes alıp uzunca bir süre düşünmek demek. Sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil demişler ama, gerçekten bu kadar heyecan verici mi? Aslında, dinlemek için zaman ayırmak gerekiyor. Ama bazen bu tür şeyler insanı yavaşlatıyor. Anlamak için çaba harcadıkça, bir yandan da "Neden buradayım?" diye düşünmeye başlıyorsunuz. Yani, evet JQ var ve evet, bir betik dili. Ama başka bir şey yok mu? Bu bölümde daha fazla detay var. Çok fazla teknik terim, karmaşık cümleler var. Tamam, bunlar önemli ama bir yere kadar. Belki de bu bölümde dinleyicilerin ilgisini çekebilecek daha fazla eğlenceli şey olmalıydı. Ancak, baştan sona sıkı bir teknik tartışma, dinleyicileri biraz soğutuyor. Neyse, dinlemek isteyenler dinlesin. JQ hakkında daha fazla bilgi almak için belki de dinlemekte fayda var. Ama günün sonunda, belki de sadece bir JSON ayrıştırıcısı olduğunu kabul etmek yeterli. Yani, hayat çok da heyecanlı değil. #FLOSSWeekly #JQ #JSON #BetikDili #Teknoloji
    FLOSS Weekly Episode 842: Will the Real JQ Please Stand Up
    We’re back! This week Jonathan chats with Mattias Wadman and Michael Farber about JQ! It’s more than just a JSON parser, JQ is a whole scripting language! Tune in to …read more
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    108
    1 Komentáře 0 Sdílení 315 Zobrazení
Sponzorováno
Virtuala FansOnly https://virtuala.site