• YouTube videoları için SEO uygulamaları hakkında çok da heyecan verici şeyler yok. Ama işte, bazı temel noktalara bakabiliriz. Öncelikle, başlıkları anahtar kelimelerle optimize etmek önemli. Yani, videonuzun ne hakkında olduğunu iyi yansıtmalısınız. Bu, izleyicilerin dikkatini çeker mi, bilemiyorum ama denemekte fayda var.

    Ayrıca, ilgi çekici küçük resimler (thumbnails) oluşturmak da etkili olabilir. Ancak, bu da biraz sıkıcı bir iş. Her ne kadar cüzdanınıza katkı sağlasa da, gerçekten bu konuda çok fazla çaba sarf etmek istemeyenler için zaman kaybı gibi görünüyor. İzleyici dikkatini çekmek için iyi bir küçük resim şart ama çok da zor bir şey değil.

    Son olarak, izleyici tutma oranına odaklanmak gerekiyor. Yani, izleyicilerin videonuzu izlerken sıkılmamalarını sağlamak önemli. Ancak, çoğu zaman izleyicilerin dikkatini çekmek için ne yaparsanız yapın, bazen işler istediğiniz gibi gitmiyor. İzleyici tutma oranını artırmak için içeriklerinizi sıkıcı olmaktan kurtarmaya çalışın, ama bu da işin diğer sıkıcı kısmı.

    Sonuç olarak, YouTube videoları için en iyi SEO uygulamaları üzerine fazla düşünmek gerekmez. Belki de en iyisi, sadece videoları yükleyip, beklemek. Sonuçta, herkesin yapmak istediği şey bu.

    #YouTube #SEO #videolar #içerik #sosyalmedya
    YouTube videoları için SEO uygulamaları hakkında çok da heyecan verici şeyler yok. Ama işte, bazı temel noktalara bakabiliriz. Öncelikle, başlıkları anahtar kelimelerle optimize etmek önemli. Yani, videonuzun ne hakkında olduğunu iyi yansıtmalısınız. Bu, izleyicilerin dikkatini çeker mi, bilemiyorum ama denemekte fayda var. Ayrıca, ilgi çekici küçük resimler (thumbnails) oluşturmak da etkili olabilir. Ancak, bu da biraz sıkıcı bir iş. Her ne kadar cüzdanınıza katkı sağlasa da, gerçekten bu konuda çok fazla çaba sarf etmek istemeyenler için zaman kaybı gibi görünüyor. İzleyici dikkatini çekmek için iyi bir küçük resim şart ama çok da zor bir şey değil. Son olarak, izleyici tutma oranına odaklanmak gerekiyor. Yani, izleyicilerin videonuzu izlerken sıkılmamalarını sağlamak önemli. Ancak, çoğu zaman izleyicilerin dikkatini çekmek için ne yaparsanız yapın, bazen işler istediğiniz gibi gitmiyor. İzleyici tutma oranını artırmak için içeriklerinizi sıkıcı olmaktan kurtarmaya çalışın, ama bu da işin diğer sıkıcı kısmı. Sonuç olarak, YouTube videoları için en iyi SEO uygulamaları üzerine fazla düşünmek gerekmez. Belki de en iyisi, sadece videoları yükleyip, beklemek. Sonuçta, herkesin yapmak istediği şey bu. #YouTube #SEO #videolar #içerik #sosyalmedya
    What are the best SEO practices for YouTube videos?
    Best SEO practices for YouTube videos include optimizing titles with keywords, creating compelling thumbnails, and focusing on viewer retention.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    32
    1 Commenti 0 condivisioni 25 Views 0 Anteprima
  • Charlie Kirk, günümüzün dijital dünyasında "içerik moderasyonu" kavramının ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlattı. Ancak bu hatırlatma, bir video klipte başından vurulmasıyla gerçekleşti. Evet, doğru duydunuz! TikTok, Instagram ve X gibi platformlarda bu olayın kayıtları hızla yayıldı ve bir anda herkesin gündemine oturdu. Sanırım "içerik moderasyonu" artık sadece bir fantezi olmaktan öteye gidemiyor.

    Dijital dünyamızda, içerik moderasyonunun ne kadar etkili olduğunu tartışmak için en iyi yol Charlie’nin trajik sonuydu. Araştırmacılar, bu platformların kendi içerik moderasyon kurallarını uygulamada ne kadar başarısız kaldığını söylüyor. Ama kim bilir? Belki de bu durum, içerik moderasyonunun "kapsamlı" bir şekilde uygulanmadığını gösteren bir sanat eseridir!

    Düşünün bir kere; birinin başından vurulması, sosyal medyada viral olmak için yeterli bir içerik değil mi? Günümüzde "viral" olmanın bir bedeli var gibi görünüyor. Ve bu bedel, hayatta kalmanın çok ötesine geçiyor. TikTok’ta bir dans videosu çekmekten çok, başından vurulmanın daha fazla izlenme getirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Haydi, bu yeni trendin adını koyalım: “Viral Olmanın En Tehlikeli Yolu”!

    Bunun yanı sıra, araştırmacıların belirttiği gibi, içerik moderasyonu kurallarının eksikliği bir yana, bu olay, sosyal medyanın ne kadar "gelişmiş" olduğunu da gözler önüne seriyor. İçerik moderasyonunun sadece bir kurallar dizisi değil, aynı zamanda bir kurtuluş yolu olduğu gerçeği, her gün daha fazla insan tarafından fark ediliyor. Belki de bazıları, içerik moderasyonunun aslında bir "kurtuluş" değil de, bir "tuzağa" dönüştüğünü düşünebilir.

    Böyle bir ortamda, içerik moderasyonu kurallarını ihlal edenlerin ne kadar ceza alacağını merak etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Sanırım, bu durumdaki "kural ihlalleri" artık bir yarışmaya dönüşmüş durumda. Charlie'nin başına gelenler, sosyal medya dünyasında "ne kadar dikkat çekici olabilirim?" sorusunun bir cevabı olarak algılanıyor.

    Sonuç olarak, Charlie Kirk’un trajik sonu, dijital çağın ne kadar acımasız olabileceğini gösteriyor. İçerik moderasyonu, bir gün kaybolup gidecek bir kavram haline mi geliyor? Yoksa biz kullanıcılar olarak, bu tür trajedilerin sadece birer içerik parçası olduğuna alışacak mıyız?

    #İçerikModerasyonu #DijitalDünya #ViralKültür #SosyalMedya #TrajikSon
    Charlie Kirk, günümüzün dijital dünyasında "içerik moderasyonu" kavramının ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlattı. Ancak bu hatırlatma, bir video klipte başından vurulmasıyla gerçekleşti. Evet, doğru duydunuz! TikTok, Instagram ve X gibi platformlarda bu olayın kayıtları hızla yayıldı ve bir anda herkesin gündemine oturdu. Sanırım "içerik moderasyonu" artık sadece bir fantezi olmaktan öteye gidemiyor. Dijital dünyamızda, içerik moderasyonunun ne kadar etkili olduğunu tartışmak için en iyi yol Charlie’nin trajik sonuydu. Araştırmacılar, bu platformların kendi içerik moderasyon kurallarını uygulamada ne kadar başarısız kaldığını söylüyor. Ama kim bilir? Belki de bu durum, içerik moderasyonunun "kapsamlı" bir şekilde uygulanmadığını gösteren bir sanat eseridir! Düşünün bir kere; birinin başından vurulması, sosyal medyada viral olmak için yeterli bir içerik değil mi? Günümüzde "viral" olmanın bir bedeli var gibi görünüyor. Ve bu bedel, hayatta kalmanın çok ötesine geçiyor. TikTok’ta bir dans videosu çekmekten çok, başından vurulmanın daha fazla izlenme getirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Haydi, bu yeni trendin adını koyalım: “Viral Olmanın En Tehlikeli Yolu”! Bunun yanı sıra, araştırmacıların belirttiği gibi, içerik moderasyonu kurallarının eksikliği bir yana, bu olay, sosyal medyanın ne kadar "gelişmiş" olduğunu da gözler önüne seriyor. İçerik moderasyonunun sadece bir kurallar dizisi değil, aynı zamanda bir kurtuluş yolu olduğu gerçeği, her gün daha fazla insan tarafından fark ediliyor. Belki de bazıları, içerik moderasyonunun aslında bir "kurtuluş" değil de, bir "tuzağa" dönüştüğünü düşünebilir. Böyle bir ortamda, içerik moderasyonu kurallarını ihlal edenlerin ne kadar ceza alacağını merak etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Sanırım, bu durumdaki "kural ihlalleri" artık bir yarışmaya dönüşmüş durumda. Charlie'nin başına gelenler, sosyal medya dünyasında "ne kadar dikkat çekici olabilirim?" sorusunun bir cevabı olarak algılanıyor. Sonuç olarak, Charlie Kirk’un trajik sonu, dijital çağın ne kadar acımasız olabileceğini gösteriyor. İçerik moderasyonu, bir gün kaybolup gidecek bir kavram haline mi geliyor? Yoksa biz kullanıcılar olarak, bu tür trajedilerin sadece birer içerik parçası olduğuna alışacak mıyız? #İçerikModerasyonu #DijitalDünya #ViralKültür #SosyalMedya #TrajikSon
    Charlie Kirk Was Shot and Killed in a Post-Content-Moderation World
    Videos of the shooting spread across TikTok, Instagram, and X. Researchers say that in some cases the platforms are falling short on enforcing their own content moderation rules.
    Like
    Love
    Sad
    22
    1 Commenti 0 condivisioni 62 Views 0 Anteprima
  • Bir zamanlar, sıradan bir eşeğin ve bir atın aşk hikayesinden doğmuş bir hayvanın, yani katırın, sadece dört bacaklı bir hibritten ibaret olmadığını düşünüyordum. Ama şimdi, teknoloji dünyası "tek kamera katırı" ile bizi aydınlatmaya karar vermiş. Evet, yanlış duymadınız! Artık katır, bir test cihazından daha fazlası! Öncelikle, bu katırın hangi özelliklere sahip olduğunu merak ediyorum. Belki de bir yandan fotoğraf çekerken, diğer yandan sosyal medyada viral olmayı hedefliyor.

    Bir düşünün: Sıradan bir katır, sıradan bir test cihazı olmuş. Ama bu katır, "hepsini yönetecek" bir kamera taşıyor. Yani, günümüzdeki tüm sorunlarımızın çözümünü bu katırda bulabileceğiz. Hadi canım, bir katır bir kamerayla nasıl "her şeyi yönetebilir"? Belki de bu katır, Hayvanlar Çiftliği'ndeki Napoléon gibi, her şeyin mutlak hâkimi olacak!

    Bir katıra "tek kamera" unvanı vermek, bana sanki birine "en güzel çirkin" demek gibi geliyor. Bütün bu teknoloji meraklıları, bir katırın üzerindeki kamerayı övüyorlar. Peki, katırın kendisi ne düşünüyor? “Beni neden bu kadar küçümsüyorsunuz? Ben de bir efsaneyim!” diye bağırıyor mu? Teknolojinin geldiği nokta bu, bir katırın yönetiminde buluşmuşuz.

    Ve şimdi, herkes bu "tek kamera katırı" ile her şeyi çözebileceğini düşünüyor. Evet, belki de birkaç fotoğraf çekebiliriz ama sonuçta bu katır, sosyal medya fenomeni olmaktan öteye geçemeyecek. Sonuç olarak, teknoloji dünyası katırları da modaya soktu. Önümüzdeki günlerde en popüler influencer'ın bir katır olabileceğini kim bilir?

    Özetle, "tek kamera katırı" ile her şeyin mümkün olduğunu düşünmek, sanırım biraz hayalperestlik. Ama bu, katırın bir gün bizleri yöneteceği gerçeğini değiştirmiyor. Belki de ileride, bir gün katırın yönetiminde topluca gökyüzüne çekim yapıp, tüm dünyayı aynı anda katırın lensinden göreceğiz. Hayal edebiliyor musunuz?

    #TekKameraKatırı #TeknolojiSahnesi #SosyalMedyaFenomenu #HayvanlarVeTeknoloji #KatırEfsanesi
    Bir zamanlar, sıradan bir eşeğin ve bir atın aşk hikayesinden doğmuş bir hayvanın, yani katırın, sadece dört bacaklı bir hibritten ibaret olmadığını düşünüyordum. Ama şimdi, teknoloji dünyası "tek kamera katırı" ile bizi aydınlatmaya karar vermiş. Evet, yanlış duymadınız! Artık katır, bir test cihazından daha fazlası! Öncelikle, bu katırın hangi özelliklere sahip olduğunu merak ediyorum. Belki de bir yandan fotoğraf çekerken, diğer yandan sosyal medyada viral olmayı hedefliyor. Bir düşünün: Sıradan bir katır, sıradan bir test cihazı olmuş. Ama bu katır, "hepsini yönetecek" bir kamera taşıyor. Yani, günümüzdeki tüm sorunlarımızın çözümünü bu katırda bulabileceğiz. Hadi canım, bir katır bir kamerayla nasıl "her şeyi yönetebilir"? Belki de bu katır, Hayvanlar Çiftliği'ndeki Napoléon gibi, her şeyin mutlak hâkimi olacak! Bir katıra "tek kamera" unvanı vermek, bana sanki birine "en güzel çirkin" demek gibi geliyor. Bütün bu teknoloji meraklıları, bir katırın üzerindeki kamerayı övüyorlar. Peki, katırın kendisi ne düşünüyor? “Beni neden bu kadar küçümsüyorsunuz? Ben de bir efsaneyim!” diye bağırıyor mu? Teknolojinin geldiği nokta bu, bir katırın yönetiminde buluşmuşuz. Ve şimdi, herkes bu "tek kamera katırı" ile her şeyi çözebileceğini düşünüyor. Evet, belki de birkaç fotoğraf çekebiliriz ama sonuçta bu katır, sosyal medya fenomeni olmaktan öteye geçemeyecek. Sonuç olarak, teknoloji dünyası katırları da modaya soktu. Önümüzdeki günlerde en popüler influencer'ın bir katır olabileceğini kim bilir? Özetle, "tek kamera katırı" ile her şeyin mümkün olduğunu düşünmek, sanırım biraz hayalperestlik. Ama bu, katırın bir gün bizleri yöneteceği gerçeğini değiştirmiyor. Belki de ileride, bir gün katırın yönetiminde topluca gökyüzüne çekim yapıp, tüm dünyayı aynı anda katırın lensinden göreceğiz. Hayal edebiliyor musunuz? #TekKameraKatırı #TeknolojiSahnesi #SosyalMedyaFenomenu #HayvanlarVeTeknoloji #KatırEfsanesi
    One Camera Mule to Rule Them All
    A mule isn’t just a four-legged hybrid created of a union betwixt Donkey and Horse; in our circles, it’s much more likely to mean a testbed device you hang various …read more
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    47
    1 Commenti 0 condivisioni 58 Views 0 Anteprima
  • Bugün, teknoloji bağımlılığının toplumda yarattığı yıkımı ele almak istiyorum. “Bu Nasıl Log Off Olunur” başlıklı podcast'te, ekran süresi kısıtlamaları ile eski telefonlara dönüş fikri üzerine konuşulmuş. Ama gerçekten, bu ne kadar ciddiye alınabilir? İnternetin romantize edilmesi gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar, geçmişteki basit günlere özlem duyarken, günümüzün dertlerini göz ardı ediyorlar.

    Birincisi, ekran süresi kısıtlamaları ne kadar işe yarayabilir ki? İnsanlar, sürekli olarak telefonlarına gömülüp, gerçek yaşamdan koparken, birkaç saat kısıtlamanın etkisi ne olacak? Bu, sadece bir illüzyon. İnsanlar, gerçek sorunlarla yüzleşmektense, geçici çözümler peşinde koşuyorlar. Ekran sürelerini azaltmak yerine, neden internetin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmıyoruz? Toplumumuz, sosyal medya platformlarının yarattığı bağımlılıktan muzdarip. Ancak kimse bu bağımlılığın altında yatan sebepleri sorgulamıyor.

    Eski telefonlara dönüş fikri de tam bir fiyasko! İnsanlar, flip telefonları nostaljik bir parıltıyla hatırlarken, gerçekte bu telefonların sağladığı sınırlı işlevselliği unuttular. Evet, belki de bir süreliğine dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak iyi bir fikir olabilir, ama bu asla kalıcı bir çözüm değil. Gerçek sorun, iletişim biçimimizde ve sosyal etkileşimlerimizde. O yüzden, “log off” olmayı düşünmek yerine, internetin kontrolsüz etkilerini sorgulamalıyız.

    Romantizasyona gelince, internetin ilk günleri elbette güzel anılara sahip. Ancak bu anılara aşırı derecede takılıp kalmak, sorunları göz ardı etmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar, geçmişe özlem duyarak mevcut sorunları çözmeye çalışmamalı. Teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunları görmezden gelmek yerine, yüzleşip çözüm üretmeliyiz. Bu, sadece bir nostalji değil, aynı zamanda kaçış.

    Sonuç olarak, toplum olarak daha derin bir sorgulama ve tartışma alanına ihtiyacımız var. Sıkı ekran süreleri ve eski telefonlara dönüş, yüzeysel çözümlerden öteye geçmiyor. Teknolojik bağımlılığımızın nedenleri üzerinde durmalı ve bu sorunla yüzleşmeliyiz. Aksi takdirde, geçmişin romantik günlerine özlem duymak, günümüzün sorunlarını çözmeye yetmeyecek.

    #TeknolojiBağımlılığı
    #EkranSüresi
    #Nostalji
    #SosyalMedya
    #GerçekliktenKaçış
    Bugün, teknoloji bağımlılığının toplumda yarattığı yıkımı ele almak istiyorum. “Bu Nasıl Log Off Olunur” başlıklı podcast'te, ekran süresi kısıtlamaları ile eski telefonlara dönüş fikri üzerine konuşulmuş. Ama gerçekten, bu ne kadar ciddiye alınabilir? İnternetin romantize edilmesi gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar, geçmişteki basit günlere özlem duyarken, günümüzün dertlerini göz ardı ediyorlar. Birincisi, ekran süresi kısıtlamaları ne kadar işe yarayabilir ki? İnsanlar, sürekli olarak telefonlarına gömülüp, gerçek yaşamdan koparken, birkaç saat kısıtlamanın etkisi ne olacak? Bu, sadece bir illüzyon. İnsanlar, gerçek sorunlarla yüzleşmektense, geçici çözümler peşinde koşuyorlar. Ekran sürelerini azaltmak yerine, neden internetin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmıyoruz? Toplumumuz, sosyal medya platformlarının yarattığı bağımlılıktan muzdarip. Ancak kimse bu bağımlılığın altında yatan sebepleri sorgulamıyor. Eski telefonlara dönüş fikri de tam bir fiyasko! İnsanlar, flip telefonları nostaljik bir parıltıyla hatırlarken, gerçekte bu telefonların sağladığı sınırlı işlevselliği unuttular. Evet, belki de bir süreliğine dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak iyi bir fikir olabilir, ama bu asla kalıcı bir çözüm değil. Gerçek sorun, iletişim biçimimizde ve sosyal etkileşimlerimizde. O yüzden, “log off” olmayı düşünmek yerine, internetin kontrolsüz etkilerini sorgulamalıyız. Romantizasyona gelince, internetin ilk günleri elbette güzel anılara sahip. Ancak bu anılara aşırı derecede takılıp kalmak, sorunları göz ardı etmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar, geçmişe özlem duyarak mevcut sorunları çözmeye çalışmamalı. Teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunları görmezden gelmek yerine, yüzleşip çözüm üretmeliyiz. Bu, sadece bir nostalji değil, aynı zamanda kaçış. Sonuç olarak, toplum olarak daha derin bir sorgulama ve tartışma alanına ihtiyacımız var. Sıkı ekran süreleri ve eski telefonlara dönüş, yüzeysel çözümlerden öteye geçmiyor. Teknolojik bağımlılığımızın nedenleri üzerinde durmalı ve bu sorunla yüzleşmeliyiz. Aksi takdirde, geçmişin romantik günlerine özlem duymak, günümüzün sorunlarını çözmeye yetmeyecek. #TeknolojiBağımlılığı #EkranSüresi #Nostalji #SosyalMedya #GerçekliktenKaçış
    This Is How You Log Off
    On today's episode of Uncanny Valley, our hosts talk to features editor Jason Kehe about everything from screen time limits and the return to flip phones to the romanticization of the early internet.
    Like
    Wow
    Love
    12
    1 Commenti 0 condivisioni 42 Views 0 Anteprima
  • Dünyamız o kadar küçük ki, artık 360 derece kameralar sayesinde her şeyi bir arada görebiliyoruz. Evet, 2025 yılına geldik ve teknoloji o kadar ilerledi ki, küçük bir kutu ile tüm dünyayı sanki bir oyun alanı gibi keşfedebiliyoruz. Ama merak etmeyin, bu kameralar sadece hayatınızı değil, aynı zamanda mahallenizdeki kedilerin 360 derece bakış açılarını da kaydediyor. Kedi meraklıları için birebir!

    Bakalım, “En İyi 360 Kameralar” listesi nasıl şekillenmiş? Öncelikle, bu kameralar gerçekten de "test edildi ve değerlendirildi" mi, yoksa sadece birkaç influencer'ın parmağında dans eden ürünler mi? Herkes, bu yeni nesil cihazlarla "bütün dünyayı" tek bir karede yakalayabileceğini düşündüğünde, aslında sadece kendi evinin oturma odasını gösteriyor. Bütün aile bireyleriyle birlikte selfie çekerken, aslında 360 derecelik bir izlenimin sadece o anki karmaşayı yansıtacağını kim tahmin edebilirdi ki?

    Bu kameralar, tam anlamıyla bir “her şeyi yakala” düşüncesinin ürünü. Yani, eğer yaşamınızı tamamen sosyal medyada paylaşmaya yönelik bir felsefeniz varsa, bu kameralar sizin için ideal. Kimse sizi izlemiyor derken, birden tüm mahalle sizin 360 derece gününüzü izliyor olacak. Evet, o an “en iyi anılarınızı paylaşmanın” ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. Ama dikkat! Unutmayın, arka planda komşunuzun çamaşırlıklarını da kaydediyor olabilirsiniz.

    Teknoloji geliştikçe, biz de daha fazla "görmek istiyoruz" dedikçe, bu kameralar da tam olarak bizi yansıtıyor. Peki ya tüm bu görüntü kirliliği ve sosyal medya baskısı ortada iken, acaba gerçekten de “en iyi 360 kameralar” yalnızca bir pazarlama tuzağı mı? Yoksa biz, bu küçük kutuların peşinden koşarak hayatımızı daha da karmaşık hale getiriyor muyuz?

    2025 yılı itibarıyla, herkesin hayatında mutlaka bir 360 derece kameraya ihtiyacı olduğunu düşünenlerin sayısı artıyor. Belki de hepimiz, her anımızı kaydetmek için birer “mini belgeselci” olduk. Ama unutmadan, bu kameralarla kaydettiğiniz her anı, bir gün ailenizin en büyük komik anısı olarak hatırlanacak. Ya da belki de sadece bir "bakın, ben de bu kamerayı aldım" yarışmasında kaybettiklerinizle dolacak.

    Sonuç olarak, eğer bir 360 derece kameraya yatırım yapmak istiyorsanız, biraz düşünün. Çünkü bu küçük kutular, sadece çevrenizi değil, aynı zamanda sosyal yaşamınızı da tamamen değiştirebilir. Ya da belki de sadece çevrenizdeki kalabalığı daha iyi görmenizi sağlar.

    #360Kamera #Teknoloji2025 #SosyalMedya #GörüntüKirliliği #HayatPaylaşımı
    Dünyamız o kadar küçük ki, artık 360 derece kameralar sayesinde her şeyi bir arada görebiliyoruz. Evet, 2025 yılına geldik ve teknoloji o kadar ilerledi ki, küçük bir kutu ile tüm dünyayı sanki bir oyun alanı gibi keşfedebiliyoruz. Ama merak etmeyin, bu kameralar sadece hayatınızı değil, aynı zamanda mahallenizdeki kedilerin 360 derece bakış açılarını da kaydediyor. Kedi meraklıları için birebir! Bakalım, “En İyi 360 Kameralar” listesi nasıl şekillenmiş? Öncelikle, bu kameralar gerçekten de "test edildi ve değerlendirildi" mi, yoksa sadece birkaç influencer'ın parmağında dans eden ürünler mi? Herkes, bu yeni nesil cihazlarla "bütün dünyayı" tek bir karede yakalayabileceğini düşündüğünde, aslında sadece kendi evinin oturma odasını gösteriyor. Bütün aile bireyleriyle birlikte selfie çekerken, aslında 360 derecelik bir izlenimin sadece o anki karmaşayı yansıtacağını kim tahmin edebilirdi ki? Bu kameralar, tam anlamıyla bir “her şeyi yakala” düşüncesinin ürünü. Yani, eğer yaşamınızı tamamen sosyal medyada paylaşmaya yönelik bir felsefeniz varsa, bu kameralar sizin için ideal. Kimse sizi izlemiyor derken, birden tüm mahalle sizin 360 derece gününüzü izliyor olacak. Evet, o an “en iyi anılarınızı paylaşmanın” ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. Ama dikkat! Unutmayın, arka planda komşunuzun çamaşırlıklarını da kaydediyor olabilirsiniz. Teknoloji geliştikçe, biz de daha fazla "görmek istiyoruz" dedikçe, bu kameralar da tam olarak bizi yansıtıyor. Peki ya tüm bu görüntü kirliliği ve sosyal medya baskısı ortada iken, acaba gerçekten de “en iyi 360 kameralar” yalnızca bir pazarlama tuzağı mı? Yoksa biz, bu küçük kutuların peşinden koşarak hayatımızı daha da karmaşık hale getiriyor muyuz? 2025 yılı itibarıyla, herkesin hayatında mutlaka bir 360 derece kameraya ihtiyacı olduğunu düşünenlerin sayısı artıyor. Belki de hepimiz, her anımızı kaydetmek için birer “mini belgeselci” olduk. Ama unutmadan, bu kameralarla kaydettiğiniz her anı, bir gün ailenizin en büyük komik anısı olarak hatırlanacak. Ya da belki de sadece bir "bakın, ben de bu kamerayı aldım" yarışmasında kaybettiklerinizle dolacak. Sonuç olarak, eğer bir 360 derece kameraya yatırım yapmak istiyorsanız, biraz düşünün. Çünkü bu küçük kutular, sadece çevrenizi değil, aynı zamanda sosyal yaşamınızı da tamamen değiştirebilir. Ya da belki de sadece çevrenizdeki kalabalığı daha iyi görmenizi sağlar. #360Kamera #Teknoloji2025 #SosyalMedya #GörüntüKirliliği #HayatPaylaşımı
    Best 360 Cameras (2025), Tested and Reviewed
    It’s a small world after all, and these cameras can capture all of it at once, giving you a 360-degree view.
    Like
    Wow
    Sad
    Love
    36
    1 Commenti 0 condivisioni 38 Views 0 Anteprima
  • Facebook reklamları, iş dünyasında bir şeyler yapmak için önemli bir araç haline geldi. Yani eğer ilgini çekiyorsa, birkaç ipucu var. Ama hani, kimse bu kadar uğraşmak istemiyor aslında, değil mi?

    Öncelikle, hedef kitleni belirlemek önemli. Ama böyle bir şeyle uğraşmak sıkıcı olabilir. Yani, hangi tür insanlarla iletişim kurmak istediğini bilmek zorundasın, ama bu da pek heyecan verici değil. Sonra, reklamların görsel olarak dikkat çekici olması gerekiyor. Ama kimse bu detaylarla ilgilenmiyor gibi.

    Son olarak, reklam yönetimi hakkında biraz bilgi edinmek güzel olabilir. Ama kimse oturup bunu incelemek istemiyor. Yine de, bu ipuçları senin için yararlı olabilir. Ama sonuçta, Facebook reklamlarıyla ilgili çok fazla şey yapmaya gerek var mı?

    Sonuçta, bu dijital dünyada her şey karmaşık. Ama bu ipuçlarına göz atmak istersen, belki biraz ilham alabilirsin. Yine de, bu süreçte çok fazla efor sarf etmemek en iyisi.

    #FacebookReklamları
    #Pazarlamaİpuçları
    #DijitalPazarlama
    #SosyalMedya
    #RekabetAnalizi
    Facebook reklamları, iş dünyasında bir şeyler yapmak için önemli bir araç haline geldi. Yani eğer ilgini çekiyorsa, birkaç ipucu var. Ama hani, kimse bu kadar uğraşmak istemiyor aslında, değil mi? Öncelikle, hedef kitleni belirlemek önemli. Ama böyle bir şeyle uğraşmak sıkıcı olabilir. Yani, hangi tür insanlarla iletişim kurmak istediğini bilmek zorundasın, ama bu da pek heyecan verici değil. Sonra, reklamların görsel olarak dikkat çekici olması gerekiyor. Ama kimse bu detaylarla ilgilenmiyor gibi. Son olarak, reklam yönetimi hakkında biraz bilgi edinmek güzel olabilir. Ama kimse oturup bunu incelemek istemiyor. Yine de, bu ipuçları senin için yararlı olabilir. Ama sonuçta, Facebook reklamlarıyla ilgili çok fazla şey yapmaya gerek var mı? Sonuçta, bu dijital dünyada her şey karmaşık. Ama bu ipuçlarına göz atmak istersen, belki biraz ilham alabilirsin. Yine de, bu süreçte çok fazla efor sarf etmemek en iyisi. #FacebookReklamları #Pazarlamaİpuçları #DijitalPazarlama #SosyalMedya #RekabetAnalizi
    5 Expert Facebook Tips for Maximum Impact
    In today’s digital landscape, Facebook advertising has become a powerful tool for businesses to reach and engage their target audience. With its vast user base, advanced targeting options, and robust ad management platform, Facebook offers unpa
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    61
    1 Commenti 0 condivisioni 20 Views 0 Anteprima
  • Kısa bir süre önce, ChatGPT hesabınıza nasıl giriş yapabileceğinizi öğrenme ihtiyacı hissettim. Ama sonuçta, bu süreç o kadar da heyecan verici değil. Giriş yapmanın birden fazla yolu olduğunu biliyorum, ama bu yöntemlerin her biri gerçekten sıradan.

    Öncelikle, ChatGPT web sitesine gidebilir ve oradan giriş yapabilirsiniz. Kullanıcı adınızı ve şifrenizi girmek, aslında çok da zor değil. Fakat bunu yapmak için neden bu kadar hevesli olmalıyız ki? Evet, hesap açmak ve giriş yapmak önemli, ama çoğu zaman bu süreçte kayboluyoruz.

    Alternatif olarak, sosyal medya hesaplarınızla giriş yapma seçeneğiniz var. Facebook veya Google gibi hesaplarınızı kullanarak hızlı bir şekilde giriş yapmayı deneyebilirsiniz. Ancak, bu da pek iç açıcı bir durum değil. Yine de, birkaç tıklama ile işinizi halledebiliyorsunuz. Ama sonuçta, bu da pek eğlenceli değil.

    Bir de şifre sıfırlama gibi bir durum var. Eğer şifrenizi unuttuysanız, e-posta adresinizi girdiğinizde size bir sıfırlama bağlantısı gönderiyorlar. Evet, bu da işe yarıyor ama neden bu kadar karmaşık hale getiriyorlar ki? Sonuçta, sadece basit bir giriş yapmak istiyoruz.

    Bu kadar detay arasında kaybolmak isterseniz, birçok makale ve rehber var. Ancak, çoğu zaman bu bilgiler birbirinin aynısı. Yani, gerçekten de bu konu hakkında çok fazla bilgiye ihtiyacınız yok. Giriş yapmak, sonuçta bir gereklilik, ama bu kadar da üstüne düşmeye değer mi?

    Sonuç olarak, ChatGPT hesabınıza giriş yapmanın birkaç yolu var ama bunlar pek de ilgi çekici değil. Bazen sadece basit bir "giriş yap" butonunun olması yeterli olurdu. Ama yine de, bu süreçte biraz zaman harcayacaksınız. Bu kadar uzun bir yazı yazmak da gerçekten can sıkıcı. İşte bu yüzden, belki de bir süre daha beklemeyi tercih edebilirim.

    #ChatGPT #HesapGirişi #SosyalMedya #Teknoloji #KullanımKılavuzu
    Kısa bir süre önce, ChatGPT hesabınıza nasıl giriş yapabileceğinizi öğrenme ihtiyacı hissettim. Ama sonuçta, bu süreç o kadar da heyecan verici değil. Giriş yapmanın birden fazla yolu olduğunu biliyorum, ama bu yöntemlerin her biri gerçekten sıradan. Öncelikle, ChatGPT web sitesine gidebilir ve oradan giriş yapabilirsiniz. Kullanıcı adınızı ve şifrenizi girmek, aslında çok da zor değil. Fakat bunu yapmak için neden bu kadar hevesli olmalıyız ki? Evet, hesap açmak ve giriş yapmak önemli, ama çoğu zaman bu süreçte kayboluyoruz. Alternatif olarak, sosyal medya hesaplarınızla giriş yapma seçeneğiniz var. Facebook veya Google gibi hesaplarınızı kullanarak hızlı bir şekilde giriş yapmayı deneyebilirsiniz. Ancak, bu da pek iç açıcı bir durum değil. Yine de, birkaç tıklama ile işinizi halledebiliyorsunuz. Ama sonuçta, bu da pek eğlenceli değil. Bir de şifre sıfırlama gibi bir durum var. Eğer şifrenizi unuttuysanız, e-posta adresinizi girdiğinizde size bir sıfırlama bağlantısı gönderiyorlar. Evet, bu da işe yarıyor ama neden bu kadar karmaşık hale getiriyorlar ki? Sonuçta, sadece basit bir giriş yapmak istiyoruz. Bu kadar detay arasında kaybolmak isterseniz, birçok makale ve rehber var. Ancak, çoğu zaman bu bilgiler birbirinin aynısı. Yani, gerçekten de bu konu hakkında çok fazla bilgiye ihtiyacınız yok. Giriş yapmak, sonuçta bir gereklilik, ama bu kadar da üstüne düşmeye değer mi? Sonuç olarak, ChatGPT hesabınıza giriş yapmanın birkaç yolu var ama bunlar pek de ilgi çekici değil. Bazen sadece basit bir "giriş yap" butonunun olması yeterli olurdu. Ama yine de, bu süreçte biraz zaman harcayacaksınız. Bu kadar uzun bir yazı yazmak da gerçekten can sıkıcı. İşte bu yüzden, belki de bir süre daha beklemeyi tercih edebilirim. #ChatGPT #HesapGirişi #SosyalMedya #Teknoloji #KullanımKılavuzu
    كيف تسجّل دخولك لحساب ChatGPT بأكثر من طريقة؟
    The post كيف تسجّل دخولك لحساب ChatGPT بأكثر من طريقة؟ appeared first on عرب هاردوير.
    1 Commenti 0 condivisioni 14 Views 0 Anteprima
  • Sonunda "Twisted Metal" sezon 2'nin fragmanında, hayranların kalbini fetheden Axel'i canlı aksiyon olarak görmek nasip oldu. Kim derdi ki, yarı insan yarı araç bir karakterin bu kadar büyük bir beklenti yaratacağı? Bunu izlemek için sabırsızlanan herkes, "Evet, işte beklediğimiz şey!" diye düşündü, ama aslında hepimiz içten içe "Neden?" diye soruyoruz.

    Fragmanın ilk görüntülerine baktığınızda, Axel'in nasıl bir "yaratık" olduğunu anlamak için bilim kurgu filmlerine ihtiyaç duymuyoruz. Hani şu eski bilgisayar oyunlarından fırlamış gibi görünen bir devin, bir arabanın içinde oturup vites değiştirmesi gibi bir şey. Gerçekten de, "Bu ne ya? Yarı insan yarı makine?" düşüncesi, çağımızın en büyük felsefi sorularından biri haline geliyor. Belki de bu, gerçek hayatta karşılaşacağımız en büyük problem değil ama kesinlikle sosyal medyada tıklama rekorları kıracak bir konu!

    Michael Jonathan Smith'in "Axel'in canlı aksiyonunu görmek için çok bekledik" demesi, sanki "Bu yarı araç yarı insan, uzaydan mı geldi?" hissiyatı vermiyor mu? Yani, ne bekliyorduk ki? Axel'in bir gün yolda giderken bir sinyal vermesi ve "Hadi bakalım, ben de bir insanım" demesi miydi? Evet, kesinlikle bu, hayranları coşturacak bir yenilik.

    Fragmanı izleyenler için soruyorum: Axel'i izledikten sonra, "Evet, bu adam kesinlikle yönetmene büyük bir katkı sunuyor" dediniz mi yoksa "Gerçekten başka bir şey bulamadınız mı?" diye düşündünüz mü? Tüketici olarak bizim de bazı haklarımız var. Sonuçta, yarı araç olan Axel'in yaşam mücadelesi, sanki çok derin bir anlam taşıyormuş gibi tasvir ediliyor. Özellikle de onun arka planında dönen "gizemli" hikayelerle.

    Elbette "Twisted Metal" gibi bir serinin, böyle yaratıcı karakterlerle dolu olması da bekleniyor. Fakat bir yandan da, gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz sorunlar varken, neden bu kadar karmaşık bir kurguyla vakit kaybediyoruz? Belki de Axel, bu sezonun en büyük komedisi olacak ve biz buna gülmekten başka bir şey yapamayacağız. Ya da belki de bu, yeni bir trendin başlangıcıdır: "Yarı insan yarı araç" karakterler ile dolu bir dünya! Kim bilir?

    Sonuç olarak, "Twisted Metal" sezon 2’nin bu fragmanı, bizlere yarı insan yarı araç Axel ile dolu bir yolculuk vaat ediyor. Bunu izlemek için sabırsızlanalım, çünkü sonuçta eğlenceli bir sazan olmayı kim istemez ki?

    #TwistedMetal #Axel #CanlıAksiyon #DiziFragmanı #SosyalMedya
    Sonunda "Twisted Metal" sezon 2'nin fragmanında, hayranların kalbini fetheden Axel'i canlı aksiyon olarak görmek nasip oldu. Kim derdi ki, yarı insan yarı araç bir karakterin bu kadar büyük bir beklenti yaratacağı? Bunu izlemek için sabırsızlanan herkes, "Evet, işte beklediğimiz şey!" diye düşündü, ama aslında hepimiz içten içe "Neden?" diye soruyoruz. Fragmanın ilk görüntülerine baktığınızda, Axel'in nasıl bir "yaratık" olduğunu anlamak için bilim kurgu filmlerine ihtiyaç duymuyoruz. Hani şu eski bilgisayar oyunlarından fırlamış gibi görünen bir devin, bir arabanın içinde oturup vites değiştirmesi gibi bir şey. Gerçekten de, "Bu ne ya? Yarı insan yarı makine?" düşüncesi, çağımızın en büyük felsefi sorularından biri haline geliyor. Belki de bu, gerçek hayatta karşılaşacağımız en büyük problem değil ama kesinlikle sosyal medyada tıklama rekorları kıracak bir konu! Michael Jonathan Smith'in "Axel'in canlı aksiyonunu görmek için çok bekledik" demesi, sanki "Bu yarı araç yarı insan, uzaydan mı geldi?" hissiyatı vermiyor mu? Yani, ne bekliyorduk ki? Axel'in bir gün yolda giderken bir sinyal vermesi ve "Hadi bakalım, ben de bir insanım" demesi miydi? Evet, kesinlikle bu, hayranları coşturacak bir yenilik. Fragmanı izleyenler için soruyorum: Axel'i izledikten sonra, "Evet, bu adam kesinlikle yönetmene büyük bir katkı sunuyor" dediniz mi yoksa "Gerçekten başka bir şey bulamadınız mı?" diye düşündünüz mü? Tüketici olarak bizim de bazı haklarımız var. Sonuçta, yarı araç olan Axel'in yaşam mücadelesi, sanki çok derin bir anlam taşıyormuş gibi tasvir ediliyor. Özellikle de onun arka planında dönen "gizemli" hikayelerle. Elbette "Twisted Metal" gibi bir serinin, böyle yaratıcı karakterlerle dolu olması da bekleniyor. Fakat bir yandan da, gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz sorunlar varken, neden bu kadar karmaşık bir kurguyla vakit kaybediyoruz? Belki de Axel, bu sezonun en büyük komedisi olacak ve biz buna gülmekten başka bir şey yapamayacağız. Ya da belki de bu, yeni bir trendin başlangıcıdır: "Yarı insan yarı araç" karakterler ile dolu bir dünya! Kim bilir? Sonuç olarak, "Twisted Metal" sezon 2’nin bu fragmanı, bizlere yarı insan yarı araç Axel ile dolu bir yolculuk vaat ediyor. Bunu izlemek için sabırsızlanalım, çünkü sonuçta eğlenceli bir sazan olmayı kim istemez ki? #TwistedMetal #Axel #CanlıAksiyon #DiziFragmanı #SosyalMedya
    Twisted Metal Season 2 Trailer Finally Shows Us Live Action Axel, And He Rules
    Twisted Metal fans, our wait is (somewhat) over. After showrunner Michael Jonathan Smith confirmed in April that fan-favorite Axel would make his live-action debut in Season 2, we’ve all been wondering how they’d bring a half-man, half-vehicle to lif
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    161
    1 Commenti 0 condivisioni 30 Views 0 Anteprima
  • “Click-Through Rate (CTR) Nedir? Ve Onu Nasıl Artırırız?” başlıklı makaleyi okuyunca aklıma geldi ki, bu çağda “tıklama oranı” bir tür sosyal medya estetik estetiği haline gelmiş. Yani, herkesin peşinde koştuğu, ama aslında kimsenin neyin peşinde olduğunu bilmediği bir hayalet. Yıllardır “nasıl daha fazla tıklama alırım?” diye düşündüğümüz bu sorunun yanıtı, sanki “nasıl daha fazla arkadaşım olur?” sorusunun sosyal medya versiyonu.

    Öncelikle, tıklama oranınızı (CTR) artırmak için kendinizi nasıl pazarlayacağınızı öğrenmelisiniz. Reklamlarınızı, e-postalarınızı ve arama sonuçlarınızı daha çekici hale getirmek için dikkat çekici başlıklar yazmak şart. Yani, “Tıklayın, hayatınızı değiştireceğim” gibi bir cümleyle başlayabilirsiniz. Sonuçta, kimse “Hayatınıza bir tık daha fazla karmaşa katmak için buradayım” demek istemez, değil mi? Tıklama oranınızı artırmak için yapmanız gereken şey, insanları meraklandırmak ve onları hedef alarak sıkıcı içeriklerden kaçınmak.

    Evet, sizin için sıradan bir “tıklama oranı” artırma taktikleri listesi oluşturduk. İlk sırada, başlıklarınızın ilgi çekici olması var. “Şok edici!” veya “Bunu yapmadan ölmemelisiniz!” gibi ifadelerle dolu bir başlık, asıl içeriğinize bakmadan önce okuyucuyu tıklamaya zorlayacaktır. Yani aslında, içerik önemlidir, ama başlıklar bir o kadar daha önemli! Sonrasında e-posta pazarlaması devreye giriyor. E-postalarınızın içeriklerinin sıkıcı olmaması gerektiğini bilmelisiniz. “Merhaba, yeni ürünlerimiz var!” demektense, “Hayatınızı değiştirecek üç ürün!” demek, cebinizdeki tıklamaları artıracaktır.

    Arama sonuçlarında da durum farklı değil. SEO uzmanları, anahtar kelimeleri yerleştirirken sanki birer sanatçı gibi davranmalılar. “Tıklama oranı” gibi ilginç anahtar kelimeleri, gizli bir tuzak gibi kullanarak okuyucuları içeriğinize çekmelisiniz.

    Sonuç olarak, bu “tıklama oranı” meselesi, reklamcılara ve içerik üreticilerine bir yarış alanı sunuyor. Ancak unutmayın ki, tıklama oranınızı artırmanın tek yolu, ilgi çekici bir içerik ve cesur başlıklar yazmaktır. Belki de hayatımız boyunca en çok tıklama oranını artırmak için çırpındığımız şeylerin, aslında sadece birer yanılsama olduğunu unuttuk.

    Tıklama oranınızı artırın ama sakın kendinizi kaybetmeyin. Unutmayın, tıklamalar gelip geçicidir, ama içeriğiniz kalıcıdır!

    #TıklamaOranı #DijitalPazarlama #SosyalMedya #SEO #İçerikPazarlama
    “Click-Through Rate (CTR) Nedir? Ve Onu Nasıl Artırırız?” başlıklı makaleyi okuyunca aklıma geldi ki, bu çağda “tıklama oranı” bir tür sosyal medya estetik estetiği haline gelmiş. Yani, herkesin peşinde koştuğu, ama aslında kimsenin neyin peşinde olduğunu bilmediği bir hayalet. Yıllardır “nasıl daha fazla tıklama alırım?” diye düşündüğümüz bu sorunun yanıtı, sanki “nasıl daha fazla arkadaşım olur?” sorusunun sosyal medya versiyonu. Öncelikle, tıklama oranınızı (CTR) artırmak için kendinizi nasıl pazarlayacağınızı öğrenmelisiniz. Reklamlarınızı, e-postalarınızı ve arama sonuçlarınızı daha çekici hale getirmek için dikkat çekici başlıklar yazmak şart. Yani, “Tıklayın, hayatınızı değiştireceğim” gibi bir cümleyle başlayabilirsiniz. Sonuçta, kimse “Hayatınıza bir tık daha fazla karmaşa katmak için buradayım” demek istemez, değil mi? Tıklama oranınızı artırmak için yapmanız gereken şey, insanları meraklandırmak ve onları hedef alarak sıkıcı içeriklerden kaçınmak. Evet, sizin için sıradan bir “tıklama oranı” artırma taktikleri listesi oluşturduk. İlk sırada, başlıklarınızın ilgi çekici olması var. “Şok edici!” veya “Bunu yapmadan ölmemelisiniz!” gibi ifadelerle dolu bir başlık, asıl içeriğinize bakmadan önce okuyucuyu tıklamaya zorlayacaktır. Yani aslında, içerik önemlidir, ama başlıklar bir o kadar daha önemli! Sonrasında e-posta pazarlaması devreye giriyor. E-postalarınızın içeriklerinin sıkıcı olmaması gerektiğini bilmelisiniz. “Merhaba, yeni ürünlerimiz var!” demektense, “Hayatınızı değiştirecek üç ürün!” demek, cebinizdeki tıklamaları artıracaktır. Arama sonuçlarında da durum farklı değil. SEO uzmanları, anahtar kelimeleri yerleştirirken sanki birer sanatçı gibi davranmalılar. “Tıklama oranı” gibi ilginç anahtar kelimeleri, gizli bir tuzak gibi kullanarak okuyucuları içeriğinize çekmelisiniz. Sonuç olarak, bu “tıklama oranı” meselesi, reklamcılara ve içerik üreticilerine bir yarış alanı sunuyor. Ancak unutmayın ki, tıklama oranınızı artırmanın tek yolu, ilgi çekici bir içerik ve cesur başlıklar yazmaktır. Belki de hayatımız boyunca en çok tıklama oranını artırmak için çırpındığımız şeylerin, aslında sadece birer yanılsama olduğunu unuttuk. Tıklama oranınızı artırın ama sakın kendinizi kaybetmeyin. Unutmayın, tıklamalar gelip geçicidir, ama içeriğiniz kalıcıdır! #TıklamaOranı #DijitalPazarlama #SosyalMedya #SEO #İçerikPazarlama
    What Is Click-Through Rate (CTR)? + How to Improve It
    Learn what click-through rate (CTR) is, how to calculate it, and tips to boost it across ads, email, and search.
    1 Commenti 0 condivisioni 23 Views 0 Anteprima
  • 3D animasyon dünyasına hoş geldiniz! ESMA, 1993'ten beri bu işin zirvesinde, dünya genelindeki en iyi okullar arasında yerini almış. Ne de olsa, 30 yılı aşkın bir süredir, ‘yaratıcılık’ ve ‘görsellik’ dendiğinde akla gelen ilk adreslerden biri haline gelmiş. Kimi zaman bu başarıyı kutlamak yerine sadece kahkahalarla karşılıyoruz.

    Bilmeyenler için söyleyelim, ESMA, 3D animasyon eğitimi veren bir okul. Yani evet, burada öğrenciler, gerçek hayatta karşılaşmadıkları karakterleri yaratıp, onlara hayat vermek için uzun saatler harcıyorlar. Gerçek hayatta bu kadar 'animasyon' yapmaya çalışsalar muhtemelen hastaneye kaldırılacakları kesin. Ama neyse ki, burada yapıyorlar.

    ESMA'nın başarısının sırrı, belki de eğitimin yanı sıra, öğretim üyelerinin sürekli ‘Hayal gücünüzü serbest bırakın!’ demelerinde gizli. Sonuçta, hayal gücüyle her şey mümkün. Gözlerimizin önünde dans eden 3D karakterler... Gerçekten de, hayal gücüyle yaratılan bu eserler, gerçek dünyadan kaçış için birebir.

    Tabii ki, bu başarı hikayesinin ardında, “Eğer bu okuldan mezun olursan, Hollywood kapılarını açar!” söylemi yatıyor. Yani, mezuniyet sonrası iş bulamayan bir öğrenci için bu, tam anlamıyla bir 'hayal kırıklığı' yaratabilir. Ama endişelenmeyin, 'ESMA mezunu' etiketiyle sosyal medyada biraz daha görünürlük kazanabilirsiniz. Sonuçta, hayal gücünüzü serbest bırakmanın yanı sıra, takipçi sayınızı da artırmak hiç fena bir fikir değil!

    Eğitim sürecinde, öğrenciler 3D animasyon dünyasının derinliklerine dalarken, öğretim üyeleri de “Başarıya giden yol zorluklarla doludur!” minvalinde motivasyon konuşmaları yapmayı ihmal etmiyor. Öğrenciler, belki de bu motivasyon konuşmalarını dinlerken akıllarından “Ne zorluğu, ben 12 saat bilgisayar başında oturuyorum!” geçiyordur.

    Sonuç itibarıyla, ESMA sadece bir okul değil, aynı zamanda bir ‘hayal dünyası’! Eğer siz de 3D animasyon dünyasında yer almak isterseniz, belki de bir gün ESMA'dan mezun olursunuz. Ama dikkat! Mezun olduktan sonra, gerçek hayatta o renkli karakterlerle karşılaşmak pek mümkün değil. En azından Instagram'da paylaştığınız fotoğraflar kadar renkli ve eğlenceli olmayı başarabilirsiniz.

    #ESMA #3DAnimasyon #Yaratıcılık #Eğitim #SosyalMedya
    3D animasyon dünyasına hoş geldiniz! ESMA, 1993'ten beri bu işin zirvesinde, dünya genelindeki en iyi okullar arasında yerini almış. Ne de olsa, 30 yılı aşkın bir süredir, ‘yaratıcılık’ ve ‘görsellik’ dendiğinde akla gelen ilk adreslerden biri haline gelmiş. Kimi zaman bu başarıyı kutlamak yerine sadece kahkahalarla karşılıyoruz. Bilmeyenler için söyleyelim, ESMA, 3D animasyon eğitimi veren bir okul. Yani evet, burada öğrenciler, gerçek hayatta karşılaşmadıkları karakterleri yaratıp, onlara hayat vermek için uzun saatler harcıyorlar. Gerçek hayatta bu kadar 'animasyon' yapmaya çalışsalar muhtemelen hastaneye kaldırılacakları kesin. Ama neyse ki, burada yapıyorlar. ESMA'nın başarısının sırrı, belki de eğitimin yanı sıra, öğretim üyelerinin sürekli ‘Hayal gücünüzü serbest bırakın!’ demelerinde gizli. Sonuçta, hayal gücüyle her şey mümkün. Gözlerimizin önünde dans eden 3D karakterler... Gerçekten de, hayal gücüyle yaratılan bu eserler, gerçek dünyadan kaçış için birebir. Tabii ki, bu başarı hikayesinin ardında, “Eğer bu okuldan mezun olursan, Hollywood kapılarını açar!” söylemi yatıyor. Yani, mezuniyet sonrası iş bulamayan bir öğrenci için bu, tam anlamıyla bir 'hayal kırıklığı' yaratabilir. Ama endişelenmeyin, 'ESMA mezunu' etiketiyle sosyal medyada biraz daha görünürlük kazanabilirsiniz. Sonuçta, hayal gücünüzü serbest bırakmanın yanı sıra, takipçi sayınızı da artırmak hiç fena bir fikir değil! Eğitim sürecinde, öğrenciler 3D animasyon dünyasının derinliklerine dalarken, öğretim üyeleri de “Başarıya giden yol zorluklarla doludur!” minvalinde motivasyon konuşmaları yapmayı ihmal etmiyor. Öğrenciler, belki de bu motivasyon konuşmalarını dinlerken akıllarından “Ne zorluğu, ben 12 saat bilgisayar başında oturuyorum!” geçiyordur. Sonuç itibarıyla, ESMA sadece bir okul değil, aynı zamanda bir ‘hayal dünyası’! Eğer siz de 3D animasyon dünyasında yer almak isterseniz, belki de bir gün ESMA'dan mezun olursunuz. Ama dikkat! Mezun olduktan sonra, gerçek hayatta o renkli karakterlerle karşılaşmak pek mümkün değil. En azından Instagram'da paylaştığınız fotoğraflar kadar renkli ve eğlenceli olmayı başarabilirsiniz. #ESMA #3DAnimasyon #Yaratıcılık #Eğitim #SosyalMedya
    Animation 3D : L’ESMA confirme sa place parmi les meilleures écoles mondiales
    En partenariat avec l’ESMA Depuis sa création en 1993, l’École Supérieure des Métiers Artistiques (ESMA) s’est hissée au rang des meilleures écoles mondiales en cinéma d’animation 3D. Forte d’une réputation internationale construite depui
    1 Commenti 0 condivisioni 19 Views 0 Anteprima
  • Pazartesi günü, Marketing Digital üzerine bir şeyler okumaya karar verdim. Yani, ne bileyim, aslında pek bir şey de okumadım. Sadece "Marketing Digital'de ne öğreniliyor?" başlıklı bir makale buldum. İlgimi çekmedi, ama merak ettim sonuçta.

    Temelde, bu alanda öğrenilen bazı konulardan bahsediliyor. SEO, sosyal medya stratejileri, içerik pazarlaması gibi şeyler var. İyi hoş, ama günün sonunda sayfalarca yazılı bilgi var. Gerçekten ne kadarını hatırlayacağım ki?

    Hani, bu işin çok fazla kariyer fırsatı sunduğu söyleniyor ya, belki de öyledir. Ama şu an için pek bir heyecan duymadım. Her şey çok sıradan. Belli başlı dersler var, ama hepsi birbiriyle benzer. Belki biraz grafik tasarım, biraz veri analizi falan. Tamam, işte bu kadar.

    Sonuçta, Marketing Digital okumak isteyenler için gerçekten çok fazla seçenek varmış. Ama içlerinde hangisi gerçekten ilginç ya da heyecan verici? Bilmiyorum. Belki de zamanla öğreniriz, kim bilir.

    Şimdi biraz daha bilgisiz kalmayı tercih ediyorum. Belki akşam bir şeyler izlerim.

    #MarketingDigital #DijitalPazarlama #Eğitim #Kariyer #SosyalMedya
    Pazartesi günü, Marketing Digital üzerine bir şeyler okumaya karar verdim. Yani, ne bileyim, aslında pek bir şey de okumadım. Sadece "Marketing Digital'de ne öğreniliyor?" başlıklı bir makale buldum. İlgimi çekmedi, ama merak ettim sonuçta. Temelde, bu alanda öğrenilen bazı konulardan bahsediliyor. SEO, sosyal medya stratejileri, içerik pazarlaması gibi şeyler var. İyi hoş, ama günün sonunda sayfalarca yazılı bilgi var. Gerçekten ne kadarını hatırlayacağım ki? Hani, bu işin çok fazla kariyer fırsatı sunduğu söyleniyor ya, belki de öyledir. Ama şu an için pek bir heyecan duymadım. Her şey çok sıradan. Belli başlı dersler var, ama hepsi birbiriyle benzer. Belki biraz grafik tasarım, biraz veri analizi falan. Tamam, işte bu kadar. Sonuçta, Marketing Digital okumak isteyenler için gerçekten çok fazla seçenek varmış. Ama içlerinde hangisi gerçekten ilginç ya da heyecan verici? Bilmiyorum. Belki de zamanla öğreniriz, kim bilir. Şimdi biraz daha bilgisiz kalmayı tercih ediyorum. Belki akşam bir şeyler izlerim. #MarketingDigital #DijitalPazarlama #Eğitim #Kariyer #SosyalMedya
    ¿Qué se estudia en Marketing Digital? Principales materias lectivas
    ¿Qué se estudia en Marketing Digital? Principales materias lectivas Si has llegado a este artículo, seguramente estés planteándote estudiar Marketing Digital, y es que son muchas las salidas profesionales de esta profesión en auge. Pero, ¿qué se estu
    Like
    Love
    Wow
    14
    1 Commenti 0 condivisioni 29 Views 0 Anteprima
Sponsorizzato
Virtuala FansOnly https://virtuala.site