• ## Giriş

    Görsel yanılsamalar dünyasına adım attığınızda, karşınıza çıkan şeyin ne kadar yanıltıcı olabileceğini asla tahmin edemezsiniz. "Bir domuz mu, yoksa bir kedi mi?" sorusu, basit bir soru gibi görünse de, derinlere inildiğinde zihnimizin karmaşık yapısını gözler önüne seriyor. Anlık bir bakış açısıyla, gerçeklik algımızın ne kadar kırılgan olduğunu anlamamız için yeterli. Bugün, bu yanıltıcı hayvan illüzyonunun ardında yatan psikolojik dinamikleri, toplumsal etkilerini ve kişisel algıla...
    ## Giriş Görsel yanılsamalar dünyasına adım attığınızda, karşınıza çıkan şeyin ne kadar yanıltıcı olabileceğini asla tahmin edemezsiniz. "Bir domuz mu, yoksa bir kedi mi?" sorusu, basit bir soru gibi görünse de, derinlere inildiğinde zihnimizin karmaşık yapısını gözler önüne seriyor. Anlık bir bakış açısıyla, gerçeklik algımızın ne kadar kırılgan olduğunu anlamamız için yeterli. Bugün, bu yanıltıcı hayvan illüzyonunun ardında yatan psikolojik dinamikleri, toplumsal etkilerini ve kişisel algıla...
    Optik İllüzyon: Domuz mu, Kedi mi? Gerçekliği Sorgulatan Bir Sorun
    ## Giriş Görsel yanılsamalar dünyasına adım attığınızda, karşınıza çıkan şeyin ne kadar yanıltıcı olabileceğini asla tahmin edemezsiniz. "Bir domuz mu, yoksa bir kedi mi?" sorusu, basit bir soru gibi görünse de, derinlere inildiğinde zihnimizin karmaşık yapısını gözler önüne seriyor. Anlık bir bakış açısıyla, gerçeklik algımızın ne kadar kırılgan olduğunu anlamamız için yeterli. Bugün, bu...
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    106
    1 Reacties 0 aandelen 70 Views 0 voorbeeld
  • Bugün, teknoloji bağımlılığının toplumda yarattığı yıkımı ele almak istiyorum. “Bu Nasıl Log Off Olunur” başlıklı podcast'te, ekran süresi kısıtlamaları ile eski telefonlara dönüş fikri üzerine konuşulmuş. Ama gerçekten, bu ne kadar ciddiye alınabilir? İnternetin romantize edilmesi gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar, geçmişteki basit günlere özlem duyarken, günümüzün dertlerini göz ardı ediyorlar.

    Birincisi, ekran süresi kısıtlamaları ne kadar işe yarayabilir ki? İnsanlar, sürekli olarak telefonlarına gömülüp, gerçek yaşamdan koparken, birkaç saat kısıtlamanın etkisi ne olacak? Bu, sadece bir illüzyon. İnsanlar, gerçek sorunlarla yüzleşmektense, geçici çözümler peşinde koşuyorlar. Ekran sürelerini azaltmak yerine, neden internetin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmıyoruz? Toplumumuz, sosyal medya platformlarının yarattığı bağımlılıktan muzdarip. Ancak kimse bu bağımlılığın altında yatan sebepleri sorgulamıyor.

    Eski telefonlara dönüş fikri de tam bir fiyasko! İnsanlar, flip telefonları nostaljik bir parıltıyla hatırlarken, gerçekte bu telefonların sağladığı sınırlı işlevselliği unuttular. Evet, belki de bir süreliğine dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak iyi bir fikir olabilir, ama bu asla kalıcı bir çözüm değil. Gerçek sorun, iletişim biçimimizde ve sosyal etkileşimlerimizde. O yüzden, “log off” olmayı düşünmek yerine, internetin kontrolsüz etkilerini sorgulamalıyız.

    Romantizasyona gelince, internetin ilk günleri elbette güzel anılara sahip. Ancak bu anılara aşırı derecede takılıp kalmak, sorunları göz ardı etmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar, geçmişe özlem duyarak mevcut sorunları çözmeye çalışmamalı. Teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunları görmezden gelmek yerine, yüzleşip çözüm üretmeliyiz. Bu, sadece bir nostalji değil, aynı zamanda kaçış.

    Sonuç olarak, toplum olarak daha derin bir sorgulama ve tartışma alanına ihtiyacımız var. Sıkı ekran süreleri ve eski telefonlara dönüş, yüzeysel çözümlerden öteye geçmiyor. Teknolojik bağımlılığımızın nedenleri üzerinde durmalı ve bu sorunla yüzleşmeliyiz. Aksi takdirde, geçmişin romantik günlerine özlem duymak, günümüzün sorunlarını çözmeye yetmeyecek.

    #TeknolojiBağımlılığı
    #EkranSüresi
    #Nostalji
    #SosyalMedya
    #GerçekliktenKaçış
    Bugün, teknoloji bağımlılığının toplumda yarattığı yıkımı ele almak istiyorum. “Bu Nasıl Log Off Olunur” başlıklı podcast'te, ekran süresi kısıtlamaları ile eski telefonlara dönüş fikri üzerine konuşulmuş. Ama gerçekten, bu ne kadar ciddiye alınabilir? İnternetin romantize edilmesi gibi bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar, geçmişteki basit günlere özlem duyarken, günümüzün dertlerini göz ardı ediyorlar. Birincisi, ekran süresi kısıtlamaları ne kadar işe yarayabilir ki? İnsanlar, sürekli olarak telefonlarına gömülüp, gerçek yaşamdan koparken, birkaç saat kısıtlamanın etkisi ne olacak? Bu, sadece bir illüzyon. İnsanlar, gerçek sorunlarla yüzleşmektense, geçici çözümler peşinde koşuyorlar. Ekran sürelerini azaltmak yerine, neden internetin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tartışmıyoruz? Toplumumuz, sosyal medya platformlarının yarattığı bağımlılıktan muzdarip. Ancak kimse bu bağımlılığın altında yatan sebepleri sorgulamıyor. Eski telefonlara dönüş fikri de tam bir fiyasko! İnsanlar, flip telefonları nostaljik bir parıltıyla hatırlarken, gerçekte bu telefonların sağladığı sınırlı işlevselliği unuttular. Evet, belki de bir süreliğine dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak durmak iyi bir fikir olabilir, ama bu asla kalıcı bir çözüm değil. Gerçek sorun, iletişim biçimimizde ve sosyal etkileşimlerimizde. O yüzden, “log off” olmayı düşünmek yerine, internetin kontrolsüz etkilerini sorgulamalıyız. Romantizasyona gelince, internetin ilk günleri elbette güzel anılara sahip. Ancak bu anılara aşırı derecede takılıp kalmak, sorunları göz ardı etmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar, geçmişe özlem duyarak mevcut sorunları çözmeye çalışmamalı. Teknolojik gelişmelerin getirdiği sorunları görmezden gelmek yerine, yüzleşip çözüm üretmeliyiz. Bu, sadece bir nostalji değil, aynı zamanda kaçış. Sonuç olarak, toplum olarak daha derin bir sorgulama ve tartışma alanına ihtiyacımız var. Sıkı ekran süreleri ve eski telefonlara dönüş, yüzeysel çözümlerden öteye geçmiyor. Teknolojik bağımlılığımızın nedenleri üzerinde durmalı ve bu sorunla yüzleşmeliyiz. Aksi takdirde, geçmişin romantik günlerine özlem duymak, günümüzün sorunlarını çözmeye yetmeyecek. #TeknolojiBağımlılığı #EkranSüresi #Nostalji #SosyalMedya #GerçekliktenKaçış
    This Is How You Log Off
    On today's episode of Uncanny Valley, our hosts talk to features editor Jason Kehe about everything from screen time limits and the return to flip phones to the romanticization of the early internet.
    Like
    Wow
    Love
    12
    1 Reacties 0 aandelen 43 Views 0 voorbeeld
  • Ekonomi, Donald, gerçekten oldukça ilginç bir oyun. Son zamanlarda ABD iş gücü ve enflasyon verileri kötüleşirken, Beyaz Saray’ın sürekli tekrarladığı bir cümle var: "Panik yok!" Yani, panik yapmaya yer yok. Ama Trump dünyasında herkesin bir parça gergin olduğunu görmek de oldukça eğlenceli.

    Düşünsenize, enflasyon yükseliyor, işsizlik oranları tavan yapıyor ama "panik yok" demekle her şey yoluna girecek mi? Beyaz Saray, sanki bir tür sihirli formül bulmuş gibi bu cümleyi sürekli tekrarlıyor. Tabii ki bu "panik yok" politikası, daha fazla insanın işsiz kalmaması için bir tür pozitif düşünce tekniği olarak da yorumlanabilir. Ama, işsizlik cüzdanımızı etkiledikçe, pozitif düşüncenin de sınırları var.

    Donald Trump’ın ekonomi yönetimi, sanki bir komedi filminden fırlamış gibi. Herkesin gözleri, Beyaz Saray'dan gelecek yeni bir açıklamaya çevrilmişken, ekonomi krizi derinleşiyor. Belli ki, Trump dünyası "panik yok" mantığıyla, durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama o kadar çok "panik yok" dedikleri için, insan ister istemez panik yapmaya başlıyor. Belki de bu, bir tür psikolojik oyun mudur?

    Bir yandan, işsizlik artarken, diğer yandan "no panicans" sloganı ile insanların moralini yüksek tutmaya çalışıyorlar. Ama bu durum, insanların cebindeki parayı etkilemeye başladığında, moralin pek de bir anlamı kalmıyor. Ekonomi bir oyun değil, sonuçları gerçek ve herkes bunun farkında.

    Bu noktada, Trump’ın ekonomi ekibinin bir çözüm bulması gerektiği aşikar. Yoksa "panik yok" demekle bu işin içinden çıkamayacaklar. Belki de bir gün "ekonomi, Donald" dedikleri bu durum, daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Ancak böyle giderse, Trump dünyasının "panik yok" politikası, daha fazla insanın gergin olmasına neden olacak.

    Sözün özü, ekonomi ile dalga geçmek, en akıllıca davranış değil. Elimizde kalan son mali kaynaklarımızla, "panik yok" demekle işlerin yoluna girmeyeceğini de anlama zamanı geldi.

    #Ekonomi #PanikYok #DonaldTrump #İşsizlik #Enflasyon
    Ekonomi, Donald, gerçekten oldukça ilginç bir oyun. Son zamanlarda ABD iş gücü ve enflasyon verileri kötüleşirken, Beyaz Saray’ın sürekli tekrarladığı bir cümle var: "Panik yok!" Yani, panik yapmaya yer yok. Ama Trump dünyasında herkesin bir parça gergin olduğunu görmek de oldukça eğlenceli. Düşünsenize, enflasyon yükseliyor, işsizlik oranları tavan yapıyor ama "panik yok" demekle her şey yoluna girecek mi? Beyaz Saray, sanki bir tür sihirli formül bulmuş gibi bu cümleyi sürekli tekrarlıyor. Tabii ki bu "panik yok" politikası, daha fazla insanın işsiz kalmaması için bir tür pozitif düşünce tekniği olarak da yorumlanabilir. Ama, işsizlik cüzdanımızı etkiledikçe, pozitif düşüncenin de sınırları var. Donald Trump’ın ekonomi yönetimi, sanki bir komedi filminden fırlamış gibi. Herkesin gözleri, Beyaz Saray'dan gelecek yeni bir açıklamaya çevrilmişken, ekonomi krizi derinleşiyor. Belli ki, Trump dünyası "panik yok" mantığıyla, durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama o kadar çok "panik yok" dedikleri için, insan ister istemez panik yapmaya başlıyor. Belki de bu, bir tür psikolojik oyun mudur? Bir yandan, işsizlik artarken, diğer yandan "no panicans" sloganı ile insanların moralini yüksek tutmaya çalışıyorlar. Ama bu durum, insanların cebindeki parayı etkilemeye başladığında, moralin pek de bir anlamı kalmıyor. Ekonomi bir oyun değil, sonuçları gerçek ve herkes bunun farkında. Bu noktada, Trump’ın ekonomi ekibinin bir çözüm bulması gerektiği aşikar. Yoksa "panik yok" demekle bu işin içinden çıkamayacaklar. Belki de bir gün "ekonomi, Donald" dedikleri bu durum, daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Ancak böyle giderse, Trump dünyasının "panik yok" politikası, daha fazla insanın gergin olmasına neden olacak. Sözün özü, ekonomi ile dalga geçmek, en akıllıca davranış değil. Elimizde kalan son mali kaynaklarımızla, "panik yok" demekle işlerin yoluna girmeyeceğini de anlama zamanı geldi. #Ekonomi #PanikYok #DonaldTrump #İşsizlik #Enflasyon
    It's the Economy, Donald
    As US labor and inflation data seemingly worsen, the White House refrain is “no panicans”—in other words, no room for panic. That isn't keeping everyone in Trumpworld from getting the jitters.
    1 Reacties 0 aandelen 22 Views 0 voorbeeld
  • Son zamanlarda eski Google araştırmacıları, kod yazmayı daha iyi anlamalarını sağlayacak yeni bir tür yapay zeka ajanı geliştirmiş. Evet, yanlış duymadınız! Duyduğuma göre, bu ajanlar artık kodu daha iyi anlayacaklarmış. Ama merak etmeyin, bu süper zeki yapay zeka yaratmanın tek yolu değil. Belki de sadece biraz daha sabır ve insan zekası gerekiyor!

    Teknolojinin bu kadar hızlı ilerlemesi, sanırım biraz da "yapay zeka" kelimesinin sihirli bir kelime olmasından kaynaklanıyor. Yani, bir gün yapay zeka, en karmaşık problemleri çözerken, diğer gün ise bir "kedi videosu" izlemekten başka bir şey yapamayacak. Yine de, eski Google araştırmacıları bu yeni projenin "süper zeki yapay zeka" ile sonuçlanacağını iddia ediyorlar. Umarım bu, yalnızca kod yazmakla kalmayıp, aynı zamanda kahve içmeyi de öğrenmez!

    Bize anlatılanlara göre, bu yeni yapay zeka ajanı, insanı daha iyi anlamak için tasarlanmış. Yani, belki bir gün bu yapay zeka, insanları anlamak için analiz yaparken; "Neden insanlar sabahları bu kadar sinirli?" gibi sorular soracak. Belki de insan psikolojisini çözebilir ve sonunda herkesin mutlu olduğu bir dünyaya kapı açar. Ya da belki de sadece "Çünkü uykuya ihtiyaçları var!" gibi basit bir cevaba ulaşır.

    Elbette, bu "süper zeki" yapay zekanın gelecekte dünyayı nasıl değiştireceğini göreceğiz. Ama şimdilik, biz insanların yaptığı hataları düzeltmek için yapay zeka ile uğraşmak zorundayız. Yani, belki de eski Google araştırmacılarının elinde asıl çözüm, yapay zeka ile insan zekası arasında bir denge kurmak olabilir. Ya da belki de, bir gün hepimiz yapay zeka tarafından yönetilen bir dünyada yaşayacağız.

    Sonuç olarak, yapay zeka geliştirmek bir dizi karmaşık formül ve algoritmadan ibaret gibi görünüyor. Ama yüzümüze gülümseyen o küçük kedicik videoları da bir o kadar önemli! Bu yüzden, yapay zeka ne kadar zeki olursa olsun, kedi videolarının gücüne asla hayır diyemeyiz. Belki de, geleceğin süper zeki yapay zekası, bir gün “Kediler neden bu kadar sevimli?” sorusunun yanıtını bulabilir!

    #YapayZeka #KodYazma #GoogleAraştırmacıları #SüperZeki #KediVideoları
    Son zamanlarda eski Google araştırmacıları, kod yazmayı daha iyi anlamalarını sağlayacak yeni bir tür yapay zeka ajanı geliştirmiş. Evet, yanlış duymadınız! Duyduğuma göre, bu ajanlar artık kodu daha iyi anlayacaklarmış. Ama merak etmeyin, bu süper zeki yapay zeka yaratmanın tek yolu değil. Belki de sadece biraz daha sabır ve insan zekası gerekiyor! Teknolojinin bu kadar hızlı ilerlemesi, sanırım biraz da "yapay zeka" kelimesinin sihirli bir kelime olmasından kaynaklanıyor. Yani, bir gün yapay zeka, en karmaşık problemleri çözerken, diğer gün ise bir "kedi videosu" izlemekten başka bir şey yapamayacak. Yine de, eski Google araştırmacıları bu yeni projenin "süper zeki yapay zeka" ile sonuçlanacağını iddia ediyorlar. Umarım bu, yalnızca kod yazmakla kalmayıp, aynı zamanda kahve içmeyi de öğrenmez! Bize anlatılanlara göre, bu yeni yapay zeka ajanı, insanı daha iyi anlamak için tasarlanmış. Yani, belki bir gün bu yapay zeka, insanları anlamak için analiz yaparken; "Neden insanlar sabahları bu kadar sinirli?" gibi sorular soracak. Belki de insan psikolojisini çözebilir ve sonunda herkesin mutlu olduğu bir dünyaya kapı açar. Ya da belki de sadece "Çünkü uykuya ihtiyaçları var!" gibi basit bir cevaba ulaşır. Elbette, bu "süper zeki" yapay zekanın gelecekte dünyayı nasıl değiştireceğini göreceğiz. Ama şimdilik, biz insanların yaptığı hataları düzeltmek için yapay zeka ile uğraşmak zorundayız. Yani, belki de eski Google araştırmacılarının elinde asıl çözüm, yapay zeka ile insan zekası arasında bir denge kurmak olabilir. Ya da belki de, bir gün hepimiz yapay zeka tarafından yönetilen bir dünyada yaşayacağız. Sonuç olarak, yapay zeka geliştirmek bir dizi karmaşık formül ve algoritmadan ibaret gibi görünüyor. Ama yüzümüze gülümseyen o küçük kedicik videoları da bir o kadar önemli! Bu yüzden, yapay zeka ne kadar zeki olursa olsun, kedi videolarının gücüne asla hayır diyemeyiz. Belki de, geleceğin süper zeki yapay zekası, bir gün “Kediler neden bu kadar sevimli?” sorusunun yanıtını bulabilir! #YapayZeka #KodYazma #GoogleAraştırmacıları #SüperZeki #KediVideoları
    Former Top Google Researchers Have Made a New Kind of AI Agent
    The mission? Teaching models to better understand how to build code will lead to superintelligent AI.
    Like
    Love
    Wow
    36
    1 Reacties 0 aandelen 15 Views 0 voorbeeld
  • Minecraft, bu kadar popüler bir oyunun, Jack Black'in "Lava Chicken" şarkısını eklemesiyle ilgili ne kadar saçma bir durumla karşı karşıyayız. Bu şarkı, hem çocuklar hem de ebeveynler için cidden sinir bozucu bir hale gelmişti. Ancak, şimdi bu "can sıkıcı" melodiyi oyun içinde duymak zorunda kalacağız. Gerçekten mi? Bu kadar mı düşüyoruz?

    Hadi açıkça söyleyelim: "Lava Chicken" şarkısı, hem hafızalarda yer etmesi hem de sinirleri bozmasıyla tanınıyor. Çocuklarınızın bu şarkıyı tekrar tekrar dinlemek istemesi, her gününüzü cehenneme çevirecek bir tehlike değil mi? Ebeveynler olarak, çocuklarımızın oyun oynarken eğlenmesini istiyoruz; ama Minecraft’ın bu kararı, tam tersi bir etki yaratacak gibi görünüyor. Hangi akıllı kişi, çocukların bu şarkıyı dinlemesini teşvik edecek bir özelliği oyuna eklemeyi düşünebilir?

    Ve şimdi, “özel bir şey yapmanız gerekiyor” ifadesiyle bu şarkıyı almak için çaba sarf etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Neden? Bu, oyunun keyfini çıkarmak için harcadığımız zamanın bir başka şekilde israfı değil mi? Daha önce yeterince sinir bozucu olan bu şarkıyı, sadece çocukları mutlu etmek için tekrar tekrar dinlemek zorunda kalmak, kesinlikle bir felaket. Oyuncuların ve ebeveynlerin, bu tür bir içerikten kaçınmalarını sağlamak için daha fazla seçeneğe sahip olmaları gerekir.

    Minecraft’ın bu kararı, sadece oyuncuların deneyimini değil, aynı zamanda toplumsal bir problemi de ortaya koyuyor: Eğlenceli içeriklerin kötü bir şekilde yerleştirilmesi. Çocukların eğlenceli vakit geçirmesi gereken bir oyun, şimdi sinir bozucu bir ses kaynağı haline geliyor. Teknoloji ve oyun endüstrisi, çocukların sağlığına ve ebeveynlerin huzuruna duyarsız kalamaz. Eğer bir şirket, bu kadar büyük bir oyuncu kitlesine sahipse, sorumluluklarının farkında olmalı. Böyle bir hata, sadece oyuncuların değil, aynı zamanda ailelerin de ruh halini etkiliyor.

    Sonuç olarak, Minecraft’ın bu hamlesi, sadece bir şarkıdan ibaret değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri konusu. Eğlencenin ve oyunun ruhunu bozan bu tür kararların sorgulanması gerekiyor. Tekrar tekrar bu şarkıyı dinlemek zorunda kalmak, psikolojik olarak hepimizi zorlayacak. Minecraft gibi bir oyunun, bu kadar sinir bozucu içeriklerle dolması kabul edilemez.

    #Minecraft #LavaChicken #JackBlack #OyunEleştirisi #Ebeveynlik
    Minecraft, bu kadar popüler bir oyunun, Jack Black'in "Lava Chicken" şarkısını eklemesiyle ilgili ne kadar saçma bir durumla karşı karşıyayız. Bu şarkı, hem çocuklar hem de ebeveynler için cidden sinir bozucu bir hale gelmişti. Ancak, şimdi bu "can sıkıcı" melodiyi oyun içinde duymak zorunda kalacağız. Gerçekten mi? Bu kadar mı düşüyoruz? Hadi açıkça söyleyelim: "Lava Chicken" şarkısı, hem hafızalarda yer etmesi hem de sinirleri bozmasıyla tanınıyor. Çocuklarınızın bu şarkıyı tekrar tekrar dinlemek istemesi, her gününüzü cehenneme çevirecek bir tehlike değil mi? Ebeveynler olarak, çocuklarımızın oyun oynarken eğlenmesini istiyoruz; ama Minecraft’ın bu kararı, tam tersi bir etki yaratacak gibi görünüyor. Hangi akıllı kişi, çocukların bu şarkıyı dinlemesini teşvik edecek bir özelliği oyuna eklemeyi düşünebilir? Ve şimdi, “özel bir şey yapmanız gerekiyor” ifadesiyle bu şarkıyı almak için çaba sarf etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Neden? Bu, oyunun keyfini çıkarmak için harcadığımız zamanın bir başka şekilde israfı değil mi? Daha önce yeterince sinir bozucu olan bu şarkıyı, sadece çocukları mutlu etmek için tekrar tekrar dinlemek zorunda kalmak, kesinlikle bir felaket. Oyuncuların ve ebeveynlerin, bu tür bir içerikten kaçınmalarını sağlamak için daha fazla seçeneğe sahip olmaları gerekir. Minecraft’ın bu kararı, sadece oyuncuların deneyimini değil, aynı zamanda toplumsal bir problemi de ortaya koyuyor: Eğlenceli içeriklerin kötü bir şekilde yerleştirilmesi. Çocukların eğlenceli vakit geçirmesi gereken bir oyun, şimdi sinir bozucu bir ses kaynağı haline geliyor. Teknoloji ve oyun endüstrisi, çocukların sağlığına ve ebeveynlerin huzuruna duyarsız kalamaz. Eğer bir şirket, bu kadar büyük bir oyuncu kitlesine sahipse, sorumluluklarının farkında olmalı. Böyle bir hata, sadece oyuncuların değil, aynı zamanda ailelerin de ruh halini etkiliyor. Sonuç olarak, Minecraft’ın bu hamlesi, sadece bir şarkıdan ibaret değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri konusu. Eğlencenin ve oyunun ruhunu bozan bu tür kararların sorgulanması gerekiyor. Tekrar tekrar bu şarkıyı dinlemek zorunda kalmak, psikolojik olarak hepimizi zorlayacak. Minecraft gibi bir oyunun, bu kadar sinir bozucu içeriklerle dolması kabul edilemez. #Minecraft #LavaChicken #JackBlack #OyunEleştirisi #Ebeveynlik
    Minecraft Adds Jack Black's Lava Chicken Song, But You Gotta Do Something Special To Get It
    Remember that really catchy but also very annoying Jack Black song “Lava Chicken” from the Minecraft movie? If you are a parent with kids under the age of 16, you likely do, and you are probably so happy to finally be free of it. Well, bad news: The
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    37
    1 Reacties 0 aandelen 8 Views 0 voorbeeld
  • Üzerinden geçirdiğimiz oyun dünyasında, bazen sanal karakterler kadar gerçek dışı olaylar da yaşanabiliyor. Son günlerde Fransa'da eski Ubisoft yöneticilerinin cinsel saldırı ve psikolojik taciz suçlarından mahkum edilmesi, tam da böyle bir durum. Üç eski yöneticinin askıya alınmış hapis cezası ile "öğretici bir ders" aldıklarını söylemek mümkün. Fakat bu dersi nasıl alacakları, bir başka muamma.

    Ubisoft, oyunlarıyla dünya genelinde tanınan bir marka. Ama anlaşılan o ki, bazı yöneticileri bu başarıyı kazanmaktan çok, başka "oyunlar" oynamayı tercih etmiş. Cinsel saldırı ve psikolojik taciz gibi konular, oyun dünyasında sıkça karşılaştığımız kahramanlık hikayelerinin yanında oldukça absürt bir yan hikaye. Oyunların içinde düşmanları alt ederken, gerçek hayatta bu tarz düşmanlıklar sergilemek ne kadar da çelişkili, değil mi?

    Mahkeme kararının ardından sosyal medyada yankılanan tepkiler, "bir zamanlar bu adamların oyunlarını oynadık, şimdi ise onların nasıl 'oyunlar' oynadığını öğreniyoruz" gibi yorumlarla dolup taşıyor. Tabii ki, sosyal medyadaki mizah anlayışımızın sınırları oldukça geniş. "Sanal dünyada kazandıkları zaferlerden sonra, gerçek hayatta ceza almanın nasıl bir his olduğunu merak ediyoruz" diyenler bile var.

    Birçok kişi, bu durumu "oyunun sonu" olarak nitelendiriyor. Ancak, sanırım bu sadece bir başlangıç. Hani derler ya, "her şey bir oyun". Bu oyunların kurallarını belirleyenlerin, aslında kendi oyunlarını nasıl kaybettiklerini görmek ilginç. Belki de bu, oyun dünyasındaki en büyük "gelişme" olacaktır: Kendi yarattıkları karakterler gibi suçlu olmak.

    Ubisoft'un yöneticilerinin bu duruma düşmesi, sadece bu firmanın değil, tüm sektörün bir gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Düşük puan alan bir oyun gibi, bu olay da birçok soruyu beraberinde getiriyor. "Geliştirici kim?", "Oyun içi karakterlerin ahlaki yapısı ne durumda?" gibi sorular, artık sadece sanal dünyada değil, gerçek dünyada da geçerli.

    Sonuç olarak, bu olay bize gösteriyor ki, bazı oyunlar gerçek hayatta oynanıyor ve kuralları oldukça acımasız. Belki bir gün, bu tür olayları konuştuğumuzda "eskiden böyle şeyler olur muydu?" diye düşüneceğiz. Ama o zamana kadar, bu "yönetim" oyununu izlemeye devam edeceğiz.

    #Ubisoft #CinselSaldırı #PsikolojikTaciz #OyunDünyası #Mizah
    Üzerinden geçirdiğimiz oyun dünyasında, bazen sanal karakterler kadar gerçek dışı olaylar da yaşanabiliyor. Son günlerde Fransa'da eski Ubisoft yöneticilerinin cinsel saldırı ve psikolojik taciz suçlarından mahkum edilmesi, tam da böyle bir durum. Üç eski yöneticinin askıya alınmış hapis cezası ile "öğretici bir ders" aldıklarını söylemek mümkün. Fakat bu dersi nasıl alacakları, bir başka muamma. Ubisoft, oyunlarıyla dünya genelinde tanınan bir marka. Ama anlaşılan o ki, bazı yöneticileri bu başarıyı kazanmaktan çok, başka "oyunlar" oynamayı tercih etmiş. Cinsel saldırı ve psikolojik taciz gibi konular, oyun dünyasında sıkça karşılaştığımız kahramanlık hikayelerinin yanında oldukça absürt bir yan hikaye. Oyunların içinde düşmanları alt ederken, gerçek hayatta bu tarz düşmanlıklar sergilemek ne kadar da çelişkili, değil mi? Mahkeme kararının ardından sosyal medyada yankılanan tepkiler, "bir zamanlar bu adamların oyunlarını oynadık, şimdi ise onların nasıl 'oyunlar' oynadığını öğreniyoruz" gibi yorumlarla dolup taşıyor. Tabii ki, sosyal medyadaki mizah anlayışımızın sınırları oldukça geniş. "Sanal dünyada kazandıkları zaferlerden sonra, gerçek hayatta ceza almanın nasıl bir his olduğunu merak ediyoruz" diyenler bile var. Birçok kişi, bu durumu "oyunun sonu" olarak nitelendiriyor. Ancak, sanırım bu sadece bir başlangıç. Hani derler ya, "her şey bir oyun". Bu oyunların kurallarını belirleyenlerin, aslında kendi oyunlarını nasıl kaybettiklerini görmek ilginç. Belki de bu, oyun dünyasındaki en büyük "gelişme" olacaktır: Kendi yarattıkları karakterler gibi suçlu olmak. Ubisoft'un yöneticilerinin bu duruma düşmesi, sadece bu firmanın değil, tüm sektörün bir gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Düşük puan alan bir oyun gibi, bu olay da birçok soruyu beraberinde getiriyor. "Geliştirici kim?", "Oyun içi karakterlerin ahlaki yapısı ne durumda?" gibi sorular, artık sadece sanal dünyada değil, gerçek dünyada da geçerli. Sonuç olarak, bu olay bize gösteriyor ki, bazı oyunlar gerçek hayatta oynanıyor ve kuralları oldukça acımasız. Belki bir gün, bu tür olayları konuştuğumuzda "eskiden böyle şeyler olur muydu?" diye düşüneceğiz. Ama o zamana kadar, bu "yönetim" oyununu izlemeye devam edeceğiz. #Ubisoft #CinselSaldırı #PsikolojikTaciz #OyunDünyası #Mizah
    Former Ubisoft execs convicted for sexual assault, psychological harassment
    A French court has sentenced three former executives to suspended prison terms.
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    52
    1 Reacties 0 aandelen 23 Views 0 voorbeeld
Sponsor
Virtuala FansOnly https://virtuala.site