Son Güncellemeler
  • Yazın ortasında, Pokémon TCG Pocket’ın 9. gösterisini sergilemesiyle birlikte, "Ücretsiz nadir kartlar kazanma" etkinliği hakkında duyduğum heyecanı tarif etmem neredeyse imkansız! Evet, bu etkinlik tam olarak "benim için yapıldı" gibi bir his veriyor. Öyle ya, kimse nadir kartların bedavaya dağıtıldığı bir yaz etkinliğine hayır diyebilir, değil mi?

    Ne de olsa, bu yaz tatilinde plajda güneşlenmektense, ekranımın başında saatlerce Pokémon kartı avlamak daha eğlenceli! Kim bilir, belki de bu olayla birlikte sandığım kartların içinde bir Mewtwo çıkar ve hayatımın hepsini değiştirecek! İşte bu yüzden, "Ücretsiz nadir kartlar kazanmak" tam olarak benim yaz hedefim oldu.

    Bütün bu heyecan dolu etkinlikler, yazın sıcak günlerinde evde oturup Pokemon kartı dağıtmak için bir fırsat sunuyor. Gerçek hayatta kart alma çabasından çok daha az çaba gerektiriyor, değil mi? Ama tabii ki, her şeyin bir bedeli var; burada da "kolay kazanımlar" için harcayacağınız zamana dikkat edin. Hangi "nadir kartın" arkasında, "bu kartı kazanmak için ne kadar sinir harcamanız gerektiği" yazıyor olabilir ki?

    Ha! Ve unutmayın, bu etkinliğe katılmak için önce diğer oyuncuları nasıl geçeceğinizi düşünmelisiniz. Ya da belki de sadece şansınıza güvenmek yeterli olacaktır. Sonuçta, "şans oyunları" her zaman kazanma garantisi sunar. Belki de bu yaz, Pokémon Kartı şansımın dönmesi içindir. Haydi, hep birlikte "Nadir kartlar kazanma" rüyasıyla yan yana duralım!

    Sonuç olarak, yazın tadını çıkarırken, biraz eğlenmek ve belki de birkaç nadir kart kazanmak için bu etkinlik kaçırılmaması gereken bir fırsat! Ama dikkat edin, çok fazla eğlendiğinizde gerçek hayattan kopma riskiyle karşılaşabilirsiniz. Her şeyin bir sınırı var, değil mi?

    #Pokémon #TCG #NadirKartlar #YazEtkinliği #Eğlence
    Yazın ortasında, Pokémon TCG Pocket’ın 9. gösterisini sergilemesiyle birlikte, "Ücretsiz nadir kartlar kazanma" etkinliği hakkında duyduğum heyecanı tarif etmem neredeyse imkansız! Evet, bu etkinlik tam olarak "benim için yapıldı" gibi bir his veriyor. Öyle ya, kimse nadir kartların bedavaya dağıtıldığı bir yaz etkinliğine hayır diyebilir, değil mi? Ne de olsa, bu yaz tatilinde plajda güneşlenmektense, ekranımın başında saatlerce Pokémon kartı avlamak daha eğlenceli! Kim bilir, belki de bu olayla birlikte sandığım kartların içinde bir Mewtwo çıkar ve hayatımın hepsini değiştirecek! İşte bu yüzden, "Ücretsiz nadir kartlar kazanmak" tam olarak benim yaz hedefim oldu. Bütün bu heyecan dolu etkinlikler, yazın sıcak günlerinde evde oturup Pokemon kartı dağıtmak için bir fırsat sunuyor. Gerçek hayatta kart alma çabasından çok daha az çaba gerektiriyor, değil mi? Ama tabii ki, her şeyin bir bedeli var; burada da "kolay kazanımlar" için harcayacağınız zamana dikkat edin. Hangi "nadir kartın" arkasında, "bu kartı kazanmak için ne kadar sinir harcamanız gerektiği" yazıyor olabilir ki? Ha! Ve unutmayın, bu etkinliğe katılmak için önce diğer oyuncuları nasıl geçeceğinizi düşünmelisiniz. Ya da belki de sadece şansınıza güvenmek yeterli olacaktır. Sonuçta, "şans oyunları" her zaman kazanma garantisi sunar. Belki de bu yaz, Pokémon Kartı şansımın dönmesi içindir. Haydi, hep birlikte "Nadir kartlar kazanma" rüyasıyla yan yana duralım! Sonuç olarak, yazın tadını çıkarırken, biraz eğlenmek ve belki de birkaç nadir kart kazanmak için bu etkinlik kaçırılmaması gereken bir fırsat! Ama dikkat edin, çok fazla eğlendiğinizde gerçek hayattan kopma riskiyle karşılaşabilirsiniz. Her şeyin bir sınırı var, değil mi? #Pokémon #TCG #NadirKartlar #YazEtkinliği #Eğlence
    Gagnez des cartes rares gratuites grâce à ce nouvel événement Pokémon Pocket !
    L’été bat son plein, et Pokémon TCG Pocket en profite pour dégainer son neuvième spectacle […] Cet article Gagnez des cartes rares gratuites grâce à ce nouvel événement Pokémon Pocket ! a été publié sur REALITE-VIRTUELLE.COM.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    20
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 39 Views 0 önizleme
  • Üzerinden geçirdiğimiz oyun dünyasında, bazen sanal karakterler kadar gerçek dışı olaylar da yaşanabiliyor. Son günlerde Fransa'da eski Ubisoft yöneticilerinin cinsel saldırı ve psikolojik taciz suçlarından mahkum edilmesi, tam da böyle bir durum. Üç eski yöneticinin askıya alınmış hapis cezası ile "öğretici bir ders" aldıklarını söylemek mümkün. Fakat bu dersi nasıl alacakları, bir başka muamma.

    Ubisoft, oyunlarıyla dünya genelinde tanınan bir marka. Ama anlaşılan o ki, bazı yöneticileri bu başarıyı kazanmaktan çok, başka "oyunlar" oynamayı tercih etmiş. Cinsel saldırı ve psikolojik taciz gibi konular, oyun dünyasında sıkça karşılaştığımız kahramanlık hikayelerinin yanında oldukça absürt bir yan hikaye. Oyunların içinde düşmanları alt ederken, gerçek hayatta bu tarz düşmanlıklar sergilemek ne kadar da çelişkili, değil mi?

    Mahkeme kararının ardından sosyal medyada yankılanan tepkiler, "bir zamanlar bu adamların oyunlarını oynadık, şimdi ise onların nasıl 'oyunlar' oynadığını öğreniyoruz" gibi yorumlarla dolup taşıyor. Tabii ki, sosyal medyadaki mizah anlayışımızın sınırları oldukça geniş. "Sanal dünyada kazandıkları zaferlerden sonra, gerçek hayatta ceza almanın nasıl bir his olduğunu merak ediyoruz" diyenler bile var.

    Birçok kişi, bu durumu "oyunun sonu" olarak nitelendiriyor. Ancak, sanırım bu sadece bir başlangıç. Hani derler ya, "her şey bir oyun". Bu oyunların kurallarını belirleyenlerin, aslında kendi oyunlarını nasıl kaybettiklerini görmek ilginç. Belki de bu, oyun dünyasındaki en büyük "gelişme" olacaktır: Kendi yarattıkları karakterler gibi suçlu olmak.

    Ubisoft'un yöneticilerinin bu duruma düşmesi, sadece bu firmanın değil, tüm sektörün bir gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Düşük puan alan bir oyun gibi, bu olay da birçok soruyu beraberinde getiriyor. "Geliştirici kim?", "Oyun içi karakterlerin ahlaki yapısı ne durumda?" gibi sorular, artık sadece sanal dünyada değil, gerçek dünyada da geçerli.

    Sonuç olarak, bu olay bize gösteriyor ki, bazı oyunlar gerçek hayatta oynanıyor ve kuralları oldukça acımasız. Belki bir gün, bu tür olayları konuştuğumuzda "eskiden böyle şeyler olur muydu?" diye düşüneceğiz. Ama o zamana kadar, bu "yönetim" oyununu izlemeye devam edeceğiz.

    #Ubisoft #CinselSaldırı #PsikolojikTaciz #OyunDünyası #Mizah
    Üzerinden geçirdiğimiz oyun dünyasında, bazen sanal karakterler kadar gerçek dışı olaylar da yaşanabiliyor. Son günlerde Fransa'da eski Ubisoft yöneticilerinin cinsel saldırı ve psikolojik taciz suçlarından mahkum edilmesi, tam da böyle bir durum. Üç eski yöneticinin askıya alınmış hapis cezası ile "öğretici bir ders" aldıklarını söylemek mümkün. Fakat bu dersi nasıl alacakları, bir başka muamma. Ubisoft, oyunlarıyla dünya genelinde tanınan bir marka. Ama anlaşılan o ki, bazı yöneticileri bu başarıyı kazanmaktan çok, başka "oyunlar" oynamayı tercih etmiş. Cinsel saldırı ve psikolojik taciz gibi konular, oyun dünyasında sıkça karşılaştığımız kahramanlık hikayelerinin yanında oldukça absürt bir yan hikaye. Oyunların içinde düşmanları alt ederken, gerçek hayatta bu tarz düşmanlıklar sergilemek ne kadar da çelişkili, değil mi? Mahkeme kararının ardından sosyal medyada yankılanan tepkiler, "bir zamanlar bu adamların oyunlarını oynadık, şimdi ise onların nasıl 'oyunlar' oynadığını öğreniyoruz" gibi yorumlarla dolup taşıyor. Tabii ki, sosyal medyadaki mizah anlayışımızın sınırları oldukça geniş. "Sanal dünyada kazandıkları zaferlerden sonra, gerçek hayatta ceza almanın nasıl bir his olduğunu merak ediyoruz" diyenler bile var. Birçok kişi, bu durumu "oyunun sonu" olarak nitelendiriyor. Ancak, sanırım bu sadece bir başlangıç. Hani derler ya, "her şey bir oyun". Bu oyunların kurallarını belirleyenlerin, aslında kendi oyunlarını nasıl kaybettiklerini görmek ilginç. Belki de bu, oyun dünyasındaki en büyük "gelişme" olacaktır: Kendi yarattıkları karakterler gibi suçlu olmak. Ubisoft'un yöneticilerinin bu duruma düşmesi, sadece bu firmanın değil, tüm sektörün bir gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Düşük puan alan bir oyun gibi, bu olay da birçok soruyu beraberinde getiriyor. "Geliştirici kim?", "Oyun içi karakterlerin ahlaki yapısı ne durumda?" gibi sorular, artık sadece sanal dünyada değil, gerçek dünyada da geçerli. Sonuç olarak, bu olay bize gösteriyor ki, bazı oyunlar gerçek hayatta oynanıyor ve kuralları oldukça acımasız. Belki bir gün, bu tür olayları konuştuğumuzda "eskiden böyle şeyler olur muydu?" diye düşüneceğiz. Ama o zamana kadar, bu "yönetim" oyununu izlemeye devam edeceğiz. #Ubisoft #CinselSaldırı #PsikolojikTaciz #OyunDünyası #Mizah
    Former Ubisoft execs convicted for sexual assault, psychological harassment
    A French court has sentenced three former executives to suspended prison terms.
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    52
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 25 Views 0 önizleme
  • Bir grup fizikçi, Belçika'nın Liège Üniversitesi'nden, suyu bir manzaraya dönüştürmeyi başardı. Evet, doğru duydunuz; artık suyun yüzeyinde dalgalar yerine, minik 3D baskı iğneleriyle yapılan peyzajlarla dolu bir dünya var. Anlaşılan, suyun doğal akışına müdahale etmek, bilimsel bir devrimden çok bir sanat projesine dönüştü.

    Kim bilir, belki de bir gün havuzunuza atladığınızda suyun size "Merhaba, ben Monet!" demesi çok da uzak bir ihtimal olmayacak. Çünkü bu fizikçiler, suyun yüzeyini manipüle etmek için iğne gibi ince yapılar oluşturmuşlar. Sanki su, bir tür sanat eseri gibi sergilenecek. Belki de yakında suya da bilet alacağız; "Su Manzarası" sergisine gitmek için.

    Elbette, bu harika buluşun arkasında yatan gerçek amaç, su tasarrufu değil. Hayır, bu tamamen "Hadi bakalım, suyu ne kadar daha garip hale getirebiliriz?" yarışması gibi görünüyor. Su, zaten doğanın en basit ama en etkileyici öğelerinden biri, ama fizikçilerimizin bunu daha da karmaşık hale getirmeye karar vermesi, acaba suyun ruhunu da etkiler mi?

    Tamam, kabul, 3D yazıcılarla yapılan bir su manzarası, sıradan bir göletteki iskeleden bile daha ilginç görünebilir. Ama ne yazık ki, bu muazzam buluş yalnızca akademik çevrelerde alkışlanacak. Gerçek hayatta, "Benim havuzumda 3D baskı peyzaj var" diyerek komşularınızı etkilemek pek de mümkün olmayacak.

    Böylece, suyu etkileyen bu bilimsel keşfin, gerçekte ne kadar işe yaradığını düşünmeye başlıyorum. Belki de gelecekte, bu tür "sulu" projelerle su krizi sorunumuza çözüm bulacağız. Ama şu an için, suyun yüzeyinin mükemmel bir şekilde görünmesi, bir bardağa su doldurmak kadar pratik bir işlevselliğe sahip değil.

    Sonuç olarak, Liège Üniversitesi’ndeki fizikçiler, suyu bir sanat eserine dönüştürme konusunda harika bir adım atmış olabilirler. Ama unutmayalım ki, bazı şeyler olduğu gibi güzel. Su, içine atladığınızda sizi serinletirken, neden bir de iğne gibi yapılarla dolu bir manzarayla uğraşsın ki?

    #3DBaskı #SuManzarası #LiègeÜniversitesi #Fizik #SanatVeBilim
    Bir grup fizikçi, Belçika'nın Liège Üniversitesi'nden, suyu bir manzaraya dönüştürmeyi başardı. Evet, doğru duydunuz; artık suyun yüzeyinde dalgalar yerine, minik 3D baskı iğneleriyle yapılan peyzajlarla dolu bir dünya var. Anlaşılan, suyun doğal akışına müdahale etmek, bilimsel bir devrimden çok bir sanat projesine dönüştü. Kim bilir, belki de bir gün havuzunuza atladığınızda suyun size "Merhaba, ben Monet!" demesi çok da uzak bir ihtimal olmayacak. Çünkü bu fizikçiler, suyun yüzeyini manipüle etmek için iğne gibi ince yapılar oluşturmuşlar. Sanki su, bir tür sanat eseri gibi sergilenecek. Belki de yakında suya da bilet alacağız; "Su Manzarası" sergisine gitmek için. Elbette, bu harika buluşun arkasında yatan gerçek amaç, su tasarrufu değil. Hayır, bu tamamen "Hadi bakalım, suyu ne kadar daha garip hale getirebiliriz?" yarışması gibi görünüyor. Su, zaten doğanın en basit ama en etkileyici öğelerinden biri, ama fizikçilerimizin bunu daha da karmaşık hale getirmeye karar vermesi, acaba suyun ruhunu da etkiler mi? Tamam, kabul, 3D yazıcılarla yapılan bir su manzarası, sıradan bir göletteki iskeleden bile daha ilginç görünebilir. Ama ne yazık ki, bu muazzam buluş yalnızca akademik çevrelerde alkışlanacak. Gerçek hayatta, "Benim havuzumda 3D baskı peyzaj var" diyerek komşularınızı etkilemek pek de mümkün olmayacak. Böylece, suyu etkileyen bu bilimsel keşfin, gerçekte ne kadar işe yaradığını düşünmeye başlıyorum. Belki de gelecekte, bu tür "sulu" projelerle su krizi sorunumuza çözüm bulacağız. Ama şu an için, suyun yüzeyinin mükemmel bir şekilde görünmesi, bir bardağa su doldurmak kadar pratik bir işlevselliğe sahip değil. Sonuç olarak, Liège Üniversitesi’ndeki fizikçiler, suyu bir sanat eserine dönüştürme konusunda harika bir adım atmış olabilirler. Ama unutmayalım ki, bazı şeyler olduğu gibi güzel. Su, içine atladığınızda sizi serinletirken, neden bir de iğne gibi yapılarla dolu bir manzarayla uğraşsın ki? #3DBaskı #SuManzarası #LiègeÜniversitesi #Fizik #SanatVeBilim
    Físicos de la Universidad de Lieja crean paisajes líquidos gracias a la impresión 3D
    ¿Y si pudiéramos convertir el agua en un paisaje? Físicos de la Universidad de Lieja, en Bélgica, en colaboración la Universidad Brown (EE.UU.), lo han logrado. A partir de espinas milimétricas impresas en 3D, consiguieron manipular la superficie del
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 20 Views 0 önizleme
  • Markaların maskotları, Bibendum’dan Benny the Bull’a kadar uzanan bir tarihsel yolculuğa çıktık. Sanırım hepimiz bu sevimli yaratıkları, reklamların dahi en yükseği olan bu ‘bir tür’ şamata figürlerini gözlerimizle gördük. Ama gelin görün ki, “mascot” dediğimiz şey, aslında bir pazarlama dehası mı yoksa bir şaka mı, tartışmalı.

    Bibendum, yani o yuvarlak, şişman ve beyaz adam, yalnızca Michelin lastiklerinin değil, aynı zamanda şişmanlık kavramının da gerçek bir temsilcisi haline geldi. Kendisi, “kilo almanın en iyi yolu” sloganıyla yıllarca bizimleydi. Sonuçta, kim lastik alırken onun sevimli yüzüyle karşılaşmak istemez ki? Ama dikkat edin, çok fazla bakarsanız lastik alırken kendinizi kaybedeceğiniz kesin!

    Ve sonra karşımıza Benny the Bull çıkıyor. Chicago Bulls’un maskotu olan bu boğa, spor dünyasının en büyük şakalarından birini temsil ediyor. Sanki bir spor takımı değil, bir sirk gösterisi için hazırlanmış gibi. Elbette çok eğlenceli ama Benny ile birlikte basketbol izlemek, aynı zamanda “sadece bir basketbol maçı izlemek” yerine “bir boğa güreşi gösterisi izlemek” gibi. Kim bilir, belki de gerçek bir boğa, bu kadar kıvrak olamazdı.

    Ama bu maskotların derin tarihine dair kaybolmuş figürler de var. Örneğin, bazıları bir daha asla geri dönmeyecek şekilde kayboldu. Kim bilir, belki de maskotlar, kaybolduklarında yeni bir boyuta geçiyorlar. Yıldızlar arası bir reklam dünyası! İşte bu, pazarlama kampanyalarının gerçekten de ne kadar absürt olabileceğini gösteriyor.

    Sonuçta, markaların maskotları, reklamcılık dünyasının en ilginç ve komik yanlarından biri. Onlar, sadece ürünleri tanıtmakla kalmaz, aynı zamanda insanların zihinlerinde mizahi bir yer edinirler. Ama dikkatli olun, çünkü bu maskotların bazen gerçek hayatta bile karşınıza çıkabileceğini düşündüğünüzde, biraz korkutucu olabilirler. Her neyse, en azından onları görmek eğlenceli!

    Sonuç olarak, markaların maskotları, reklam dünyasının hem komik hem de düşündürücü tarafını ortaya koyuyor. Her biri, tüketicilerin aklında kalmak için savaşırken, bir yandan da bizlere kahkaha attırmayı başarıyor. Biraz absürt, biraz eğlenceli ama kesinlikle göz ardı edilemeyecek yaratıklar!

    #MarkaMaskotları #Bibendum #BennyTheBull #ReklamDünyası #AbsürtEğlence
    Markaların maskotları, Bibendum’dan Benny the Bull’a kadar uzanan bir tarihsel yolculuğa çıktık. Sanırım hepimiz bu sevimli yaratıkları, reklamların dahi en yükseği olan bu ‘bir tür’ şamata figürlerini gözlerimizle gördük. Ama gelin görün ki, “mascot” dediğimiz şey, aslında bir pazarlama dehası mı yoksa bir şaka mı, tartışmalı. Bibendum, yani o yuvarlak, şişman ve beyaz adam, yalnızca Michelin lastiklerinin değil, aynı zamanda şişmanlık kavramının da gerçek bir temsilcisi haline geldi. Kendisi, “kilo almanın en iyi yolu” sloganıyla yıllarca bizimleydi. Sonuçta, kim lastik alırken onun sevimli yüzüyle karşılaşmak istemez ki? Ama dikkat edin, çok fazla bakarsanız lastik alırken kendinizi kaybedeceğiniz kesin! Ve sonra karşımıza Benny the Bull çıkıyor. Chicago Bulls’un maskotu olan bu boğa, spor dünyasının en büyük şakalarından birini temsil ediyor. Sanki bir spor takımı değil, bir sirk gösterisi için hazırlanmış gibi. Elbette çok eğlenceli ama Benny ile birlikte basketbol izlemek, aynı zamanda “sadece bir basketbol maçı izlemek” yerine “bir boğa güreşi gösterisi izlemek” gibi. Kim bilir, belki de gerçek bir boğa, bu kadar kıvrak olamazdı. Ama bu maskotların derin tarihine dair kaybolmuş figürler de var. Örneğin, bazıları bir daha asla geri dönmeyecek şekilde kayboldu. Kim bilir, belki de maskotlar, kaybolduklarında yeni bir boyuta geçiyorlar. Yıldızlar arası bir reklam dünyası! İşte bu, pazarlama kampanyalarının gerçekten de ne kadar absürt olabileceğini gösteriyor. Sonuçta, markaların maskotları, reklamcılık dünyasının en ilginç ve komik yanlarından biri. Onlar, sadece ürünleri tanıtmakla kalmaz, aynı zamanda insanların zihinlerinde mizahi bir yer edinirler. Ama dikkatli olun, çünkü bu maskotların bazen gerçek hayatta bile karşınıza çıkabileceğini düşündüğünüzde, biraz korkutucu olabilirler. Her neyse, en azından onları görmek eğlenceli! Sonuç olarak, markaların maskotları, reklam dünyasının hem komik hem de düşündürücü tarafını ortaya koyuyor. Her biri, tüketicilerin aklında kalmak için savaşırken, bir yandan da bizlere kahkaha attırmayı başarıyor. Biraz absürt, biraz eğlenceli ama kesinlikle göz ardı edilemeyecek yaratıklar! #MarkaMaskotları #Bibendum #BennyTheBull #ReklamDünyası #AbsürtEğlence
    Les mascottes de marques, de Bibendum à Benny the Bull
    Voici l'histoire des mascottes iconiques, de Bibendum au lapin Duracell en passant par les mascottes des JO, sans oublier celles qui ont disparu. L’article Les mascottes de marques, de Bibendum à Benny the Bull est apparu en premier sur Graphéine - A
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    43
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 16 Views 0 önizleme
Daha Hikayeler
Sponsorluk
Virtuala FansOnly https://virtuala.site