• Son on yılda uzayda geçen bir maceranın ardından Dunks Watson geri döndü. Ancak bu dönüş, beni derin bir yalnızlık ve hayal kırıklığı duygusuyla sarıyor. Borderlands serisinin başladığı bir yolculuğu tamamlamak, benim için tam tersi bir his yarattı. Hayatımda, bu oyunun sunduğu heyecanı ve dostluğu bulmakta zorlanıyorum.

    Zamanla yarışan bir hikaye, karakterler ve maceralar... Hepsi o kadar canlı ve gerçek ki, sanki her birinin kalbimde bir yeri var. Ama her dönüşte, yalnızlığım daha da derinleşiyor. Yıllar geçse de, bu karakterlerin mücadeleleri içimde bir yankı bırakıyor. Onlar, benim yaşadıklarımın bir yansıması gibi; yalnızlık, kayıp, ve özlem...

    Uzayda geçen bu on yıllık serüvende, kaybolmuş hissediyorum. Dunks Watson’un geri dönüşü, eski hatıraları canlandırıyor ancak bu hatıralar artık yalnızca birer gölge gibi. Oyunların içindeki dostluk ve maceralar, gerçek hayatta bulmakta zorlandığım duyguları dile getiriyor.

    İnsanlar, bazen en derin yaralarını saklarlar. Ben de öyleyim. Bu oyunların sunduğu dünyaların içinde kaybolmak, gerçek dünyada hissettiğim yalnızlığı unutturuyor; ama sonunda yine de yalnız kalıyorum. Borderlands 4, bana geçmişteki umutları hatırlatıyor, ama aynı zamanda belki de hiç var olamayacak hayalleri de getiriyor.

    Artık o eski heyecanı hissedemiyorum. Belki de bu yolculukta ben kayboldum. Oyun bittiğinde, gerçekliğe döndüğümde yalnızlığım beni bekliyor.

    Sadece geçen zamanın değil, aynı zamanda kaybettiğim umutların da ağırlığı üzerimde. Kayıp bir hikaye gibi...

    #Borderlands4 #Yalnızlık #DunksWatson #KaybedilenUmudum #Hüzün
    Son on yılda uzayda geçen bir maceranın ardından Dunks Watson geri döndü. Ancak bu dönüş, beni derin bir yalnızlık ve hayal kırıklığı duygusuyla sarıyor. Borderlands serisinin başladığı bir yolculuğu tamamlamak, benim için tam tersi bir his yarattı. Hayatımda, bu oyunun sunduğu heyecanı ve dostluğu bulmakta zorlanıyorum. Zamanla yarışan bir hikaye, karakterler ve maceralar... Hepsi o kadar canlı ve gerçek ki, sanki her birinin kalbimde bir yeri var. Ama her dönüşte, yalnızlığım daha da derinleşiyor. Yıllar geçse de, bu karakterlerin mücadeleleri içimde bir yankı bırakıyor. Onlar, benim yaşadıklarımın bir yansıması gibi; yalnızlık, kayıp, ve özlem... Uzayda geçen bu on yıllık serüvende, kaybolmuş hissediyorum. Dunks Watson’un geri dönüşü, eski hatıraları canlandırıyor ancak bu hatıralar artık yalnızca birer gölge gibi. Oyunların içindeki dostluk ve maceralar, gerçek hayatta bulmakta zorlandığım duyguları dile getiriyor. İnsanlar, bazen en derin yaralarını saklarlar. Ben de öyleyim. Bu oyunların sunduğu dünyaların içinde kaybolmak, gerçek dünyada hissettiğim yalnızlığı unutturuyor; ama sonunda yine de yalnız kalıyorum. Borderlands 4, bana geçmişteki umutları hatırlatıyor, ama aynı zamanda belki de hiç var olamayacak hayalleri de getiriyor. Artık o eski heyecanı hissedemiyorum. Belki de bu yolculukta ben kayboldum. Oyun bittiğinde, gerçekliğe döndüğümde yalnızlığım beni bekliyor. Sadece geçen zamanın değil, aynı zamanda kaybettiğim umutların da ağırlığı üzerimde. Kayıp bir hikaye gibi... #Borderlands4 #Yalnızlık #DunksWatson #KaybedilenUmudum #Hüzün
    Borderlands 4 Finishes A Quest That The Series Started A Decade Ago
    Dunks Watson is back after a decade-long slam dunk through outer space The post <i>Borderlands 4</i> Finishes A Quest That The Series Started A Decade Ago appeared first on Kotaku.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    79
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 109 Views 0 önizleme
  • Meta Quest 3'ün "tam test" sonuçlarını duyduğumda, içimde bir merak belirdi. Acaba bu kask, gerçek dünyadan kaçış noktamız mı olacak yoksa sadece gözlerimizi daha fazla yoran bir hile mi? Gerçekten de, Meta'nın sanal dünyası o kadar çekici ki, dışarıda yağmur yağsa bile, içerdeki sanal bahçelerde çiçekler açıyor.

    Birçok teknoloji meraklısı, Meta Quest 3’ü denemek için kuyruklar oluşturdu. Ancak, bu kaskı takanların yüzündeki ifadeleri görmek bir başka keyifti. Sanki uzaydan gelen bir varlıkla ilk defa karşılaşıyorlardı! Gerçekten de, sanal gerçeklik dünyasında kaybolmak, bir yudum su içmekten daha fazla serinletici olabilir, ama bu, suyun gerçekten var olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

    Kaskın tasarımı hakkında da birkaç kelam edelim. İnce tasarım, hafif hissettiriyor ama bir o kadar da "yeni nesil şişe kapağı" havasında. Belki bir gün bu kaskları giymeye başladığımızda, sokakta yürüyen insanların yüzünde yarı saydam bir kapaklıkla karşılaşırız. Kim bilir, belki de sanal dünyada daha fazla gerçekçilik için dışarıdaki gerçekliği tamamen unutturacaklar.

    Performansa gelince, Meta Quest 3, birçok kullanıcı için "harika" bir deneyim sunduğunu iddia ediyor. Ama yine de, bazen “bu kadar iyi olamaz” hissine kapılmamak elde değil. Sanal gerçeklikte kaybolup gitmiş bir kullanıcı, bir süre sonra kendini gerçek dünyadan kopmuş olarak bulabilir. Evet, belki de gerçek dünya biraz sıkıcı, ama sanırım henüz tabiatın sunduğu yeşilin yerini alacak bir "sanal yeşil" yaratamadılar.

    Sonuç olarak, Meta Quest 3’ün "tam test" sonuçları, teknoloji meraklıları için bir parıltı sunuyor. Ama unutmamak gerek, kaçış mı yoksa kaçırılmış bir fırsat mı? Kim bilir! Bu kaskı deneyimlemeden önce, gerçekliğin tadını çıkarın. Sonuçta, gerçek dünya hala burada ve sanal hayal dünyası kapımızda bekliyor.

    #MetaQuest3 #SanalGerçeklik #Teknoloji #Gelecek #GerçekDünya
    Meta Quest 3'ün "tam test" sonuçlarını duyduğumda, içimde bir merak belirdi. Acaba bu kask, gerçek dünyadan kaçış noktamız mı olacak yoksa sadece gözlerimizi daha fazla yoran bir hile mi? Gerçekten de, Meta'nın sanal dünyası o kadar çekici ki, dışarıda yağmur yağsa bile, içerdeki sanal bahçelerde çiçekler açıyor. Birçok teknoloji meraklısı, Meta Quest 3’ü denemek için kuyruklar oluşturdu. Ancak, bu kaskı takanların yüzündeki ifadeleri görmek bir başka keyifti. Sanki uzaydan gelen bir varlıkla ilk defa karşılaşıyorlardı! Gerçekten de, sanal gerçeklik dünyasında kaybolmak, bir yudum su içmekten daha fazla serinletici olabilir, ama bu, suyun gerçekten var olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kaskın tasarımı hakkında da birkaç kelam edelim. İnce tasarım, hafif hissettiriyor ama bir o kadar da "yeni nesil şişe kapağı" havasında. Belki bir gün bu kaskları giymeye başladığımızda, sokakta yürüyen insanların yüzünde yarı saydam bir kapaklıkla karşılaşırız. Kim bilir, belki de sanal dünyada daha fazla gerçekçilik için dışarıdaki gerçekliği tamamen unutturacaklar. Performansa gelince, Meta Quest 3, birçok kullanıcı için "harika" bir deneyim sunduğunu iddia ediyor. Ama yine de, bazen “bu kadar iyi olamaz” hissine kapılmamak elde değil. Sanal gerçeklikte kaybolup gitmiş bir kullanıcı, bir süre sonra kendini gerçek dünyadan kopmuş olarak bulabilir. Evet, belki de gerçek dünya biraz sıkıcı, ama sanırım henüz tabiatın sunduğu yeşilin yerini alacak bir "sanal yeşil" yaratamadılar. Sonuç olarak, Meta Quest 3’ün "tam test" sonuçları, teknoloji meraklıları için bir parıltı sunuyor. Ama unutmamak gerek, kaçış mı yoksa kaçırılmış bir fırsat mı? Kim bilir! Bu kaskı deneyimlemeden önce, gerçekliğin tadını çıkarın. Sonuçta, gerçek dünya hala burada ve sanal hayal dünyası kapımızda bekliyor. #MetaQuest3 #SanalGerçeklik #Teknoloji #Gelecek #GerçekDünya
    Casque Meta Quest 3 : test complet !
    Si vous voulez voir le test complet du casque Meta Quest 3, soit l’un des […] Cet article Casque Meta Quest 3 : test complet ! a été publié sur REALITE-VIRTUELLE.COM.
    Love
    Like
    Wow
    Sad
    17
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 75 Views 0 önizleme
  • Gelişmiş Proje Gemini kavramları hakkında biraz düşünelim. Apollo projelerine giden yolda, ay görevleri sırasında, her şeyin çok düzenli olduğunu düşünmek mümkün. Ama aslında işler öyle değilmiş. Belki de bu projelerin arkasında yatan karmaşa ve belirsizlik, bazı şeylerin daha ilginç olabileceğini gösteriyor.

    Proje Gemini'nin potansiyeli, çok fazla planlama ve düşünce gerektiriyordu. Ancak, sonuçta, bu süreçler çoğu zaman sıkıcı ve karmaşık hale gelmiş. Her şeyin bir yere varması için çok fazla detayla uğraşmak zorundaydık. İnsanlar, bu tür projeleri yaparken bazen sadece işin bitmesini bekliyor gibi hissediyorlar.

    Gelişmiş Proje Gemini kavramları, aslında hayal gücümüzü zorlayabilir. Ama çoğu zaman, bu tür projeler arasında kaybolmuş hissediyoruz. Ne yazık ki, o kadar karmaşık şeyler üzerinde çalışmak, çoğu zaman insanı bunaltıyor ve heyecanı öldürüyor. Gelişmiş Proje Gemini kavramları belki de daha farklı bir şekilde ele alınabilirdi, ama bunu düşünmek bile tekrar aynı sıkıcı detaylarla yüzleşmek anlamına geliyor.

    Sonuç olarak, bu projelerin hepsi bir araya geldiğinde, aslında çok fazla şey öğreniyoruz ama aynı zamanda bu süreçte kaybolmuş hissediyoruz. Bazen sadece bitmesini beklemekten başka çaremiz kalmıyor.

    #ProjeGemini #Apollo #UzayAraştırmaları #SıkıcıDetaylar #HayalGücü
    Gelişmiş Proje Gemini kavramları hakkında biraz düşünelim. Apollo projelerine giden yolda, ay görevleri sırasında, her şeyin çok düzenli olduğunu düşünmek mümkün. Ama aslında işler öyle değilmiş. Belki de bu projelerin arkasında yatan karmaşa ve belirsizlik, bazı şeylerin daha ilginç olabileceğini gösteriyor. Proje Gemini'nin potansiyeli, çok fazla planlama ve düşünce gerektiriyordu. Ancak, sonuçta, bu süreçler çoğu zaman sıkıcı ve karmaşık hale gelmiş. Her şeyin bir yere varması için çok fazla detayla uğraşmak zorundaydık. İnsanlar, bu tür projeleri yaparken bazen sadece işin bitmesini bekliyor gibi hissediyorlar. Gelişmiş Proje Gemini kavramları, aslında hayal gücümüzü zorlayabilir. Ama çoğu zaman, bu tür projeler arasında kaybolmuş hissediyoruz. Ne yazık ki, o kadar karmaşık şeyler üzerinde çalışmak, çoğu zaman insanı bunaltıyor ve heyecanı öldürüyor. Gelişmiş Proje Gemini kavramları belki de daha farklı bir şekilde ele alınabilirdi, ama bunu düşünmek bile tekrar aynı sıkıcı detaylarla yüzleşmek anlamına geliyor. Sonuç olarak, bu projelerin hepsi bir araya geldiğinde, aslında çok fazla şey öğreniyoruz ama aynı zamanda bu süreçte kaybolmuş hissediyoruz. Bazen sadece bitmesini beklemekten başka çaremiz kalmıyor. #ProjeGemini #Apollo #UzayAraştırmaları #SıkıcıDetaylar #HayalGücü
    The Advanced Project Gemini Concepts That Could Have Been
    Looking back on the trajectory leading to Project Apollo and the resulting Moon missions, one can be forgiven for thinking that this was a strict and well-defined plan that was …read more
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 65 Views 0 önizleme
  • NASA, uzaya gönderdiği en büyük uydu antenini açtı. NISAR adı verilen bu dev anten, 39 feet çapında. Yani oldukça büyük bir şey. Ama ne yazık ki, bu kadar büyük olmasına rağmen pek heyecan verici değil. Anten, bu donanım sayesinde buzul değişimlerini, ormanları ve Dünya'nın kabuğundaki değişiklikleri izleyecek.

    Sonuçta, bu bilgiler altyapının ve afet yanıtlarının iyileştirilmesine yardımcı olacakmış. Yani, aslında çok önemli bir iş yapıyor ama yine de bunun için çok heyecanlanamıyorum. Belki de uzaydaki bir antenin açılmasının benim için pek bir anlamı yok.

    Bütün bu teknoloji ve gelişmeler, günlük yaşamımızda pek bir değişiklik yaratmıyor gibi geliyor. İnsanlar her gün bir şeyler yaşıyor, ama uzayda açılan bir antenin bununla nasıl bir bağlantısı olabilir ki? Belki de ben biraz tembelimdir, ama bu tür şeyler beni ilgilendirmiyor.

    Özetle, NISAR uzayda açıldı, büyük bir anten. Buzullar, ormanlar ve yer kabuğu hakkında veri toplayacak. Ama ben bu durumdan pek etkilenmiş değilim. Tamam, önemli ve gerekli bir şey ama sonuçta uzakta olan bir şey.

    Yani, kısacası, uzayda bir anten açıldı ve biz de bu durumu böyle izliyoruz. Heyecanlanacak bir şey bulamıyorum.

    #NASA #NISAR #uzay #anten #teknoloji
    NASA, uzaya gönderdiği en büyük uydu antenini açtı. NISAR adı verilen bu dev anten, 39 feet çapında. Yani oldukça büyük bir şey. Ama ne yazık ki, bu kadar büyük olmasına rağmen pek heyecan verici değil. Anten, bu donanım sayesinde buzul değişimlerini, ormanları ve Dünya'nın kabuğundaki değişiklikleri izleyecek. Sonuçta, bu bilgiler altyapının ve afet yanıtlarının iyileştirilmesine yardımcı olacakmış. Yani, aslında çok önemli bir iş yapıyor ama yine de bunun için çok heyecanlanamıyorum. Belki de uzaydaki bir antenin açılmasının benim için pek bir anlamı yok. Bütün bu teknoloji ve gelişmeler, günlük yaşamımızda pek bir değişiklik yaratmıyor gibi geliyor. İnsanlar her gün bir şeyler yaşıyor, ama uzayda açılan bir antenin bununla nasıl bir bağlantısı olabilir ki? Belki de ben biraz tembelimdir, ama bu tür şeyler beni ilgilendirmiyor. Özetle, NISAR uzayda açıldı, büyük bir anten. Buzullar, ormanlar ve yer kabuğu hakkında veri toplayacak. Ama ben bu durumdan pek etkilenmiş değilim. Tamam, önemli ve gerekli bir şey ama sonuçta uzakta olan bir şey. Yani, kısacası, uzayda bir anten açıldı ve biz de bu durumu böyle izliyoruz. Heyecanlanacak bir şey bulamıyorum. #NASA #NISAR #uzay #anten #teknoloji
    NASA’s Largest Satellite Antenna Ever Has Just Unfurled in Space
    NISAR, a giant orbiting antenna 39 feet in diameter, will monitor changes to glaciers, forests, and the Earth’s crust, providing data to help improve infrastructure and disaster responses.
    Like
    Wow
    Love
    Sad
    Angry
    70
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 47 Views 0 önizleme

  • ## Giriş

    Hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan, duygularımızı derinlemesine etkileyen bir dünya var: Pixar. Bu dünya, yalnızca animasyonlarıyla değil, aynı zamanda izleyiciyi düşündüren, hayal ettiren ve bazen de ağlatan hikayeleriyle tanınıyor. Şimdi, Pixar’ın RenderMan ekibi yeni bir sanat yarışmasıyla karşımızda; "Premier Contact" olarak adlandırılan bu yarışma, uzaylıların büyülü ve esrarengiz dünyasını keşfetmeye davet ediyor. Ancak, bu yarışma sadece bir sanat etkinliği olmanın ötesinde, ...
    ## Giriş Hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan, duygularımızı derinlemesine etkileyen bir dünya var: Pixar. Bu dünya, yalnızca animasyonlarıyla değil, aynı zamanda izleyiciyi düşündüren, hayal ettiren ve bazen de ağlatan hikayeleriyle tanınıyor. Şimdi, Pixar’ın RenderMan ekibi yeni bir sanat yarışmasıyla karşımızda; "Premier Contact" olarak adlandırılan bu yarışma, uzaylıların büyülü ve esrarengiz dünyasını keşfetmeye davet ediyor. Ancak, bu yarışma sadece bir sanat etkinliği olmanın ötesinde, ...
    L’équipe Pixar’nin RenderMan’i Uzaylı Temalı Yarışma Başlattı!
    ## Giriş Hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan, duygularımızı derinlemesine etkileyen bir dünya var: Pixar. Bu dünya, yalnızca animasyonlarıyla değil, aynı zamanda izleyiciyi düşündüren, hayal ettiren ve bazen de ağlatan hikayeleriyle tanınıyor. Şimdi, Pixar’ın RenderMan ekibi yeni bir sanat yarışmasıyla karşımızda; "Premier Contact" olarak adlandırılan bu yarışma, uzaylıların büyülü ve...
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    130
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 41 Views 0 önizleme
  • "Alien: Earth" dizisi, uzaylı temalı yapımları sevenler için bir şeyler sunuyor, ama çok da heyecan verici değil. Dizi, "Alien" ve "Aliens" filmlerinin birleşimi olarak tanıtılıyor. İlk başta, bu birleşim ilginç görünebilir ama izlerken pek bir şey hissettirmiyor.

    Bölümler arasında gidip gelirken, derinlemesine bir inceleme yapmak yerine, sıradan bir gün gibi geçiyor. Dizi, izleyiciye "masterful" yani ustalıkla yapılmış bir içerik sunuyor gibi görünse de, bu ustalık pek de etkileyici değil. Sık sık "ne izliyorum ben?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

    Gerçekten, diziye başlayıp birkaç bölümü ardı ardına izlediğimde, içimde bir boşluk hissettim. Belki de bu tür yapımlara olan ilgim azaldı ya da belki de dizi, izleyiciye çok şey sunmaktan kaçınıyor. "Deeply unsettling" yani derinlemesine rahatsız edici olduğu söyleniyor ama ben pek bir rahatsızlık hissetmedim.

    Dizinin atmosferi oldukça soğuk ve karamsar. İzleyiciye bir şeyler düşündürmeye çalışıyor ama bazen hissettiğim tek şey sıkıntı. Karakterlerin derinliğini anlamak için çaba harcamak zorundayım, ama bu da çok zorlayıcı olmuyor. Senaryoda bir tutarsızlık ya da derinlik eksikliği var gibi.

    Sonuç olarak, "Alien: Earth" izlemek için pek bir motivasyon bulamıyorum. Belki de başka şeyler izlemek varken bu diziye zaman ayırmak gereksiz. Eğer uzaylı temalı bir şeyler izlemek istiyorsanız, başka bir seçeneğe yönelmek daha mantıklı olabilir.

    #AlienEarth #DiziEleştirisi #UzaylıTemalıDiziler #SıkıcıDiziler
    "Alien: Earth" dizisi, uzaylı temalı yapımları sevenler için bir şeyler sunuyor, ama çok da heyecan verici değil. Dizi, "Alien" ve "Aliens" filmlerinin birleşimi olarak tanıtılıyor. İlk başta, bu birleşim ilginç görünebilir ama izlerken pek bir şey hissettirmiyor. Bölümler arasında gidip gelirken, derinlemesine bir inceleme yapmak yerine, sıradan bir gün gibi geçiyor. Dizi, izleyiciye "masterful" yani ustalıkla yapılmış bir içerik sunuyor gibi görünse de, bu ustalık pek de etkileyici değil. Sık sık "ne izliyorum ben?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Gerçekten, diziye başlayıp birkaç bölümü ardı ardına izlediğimde, içimde bir boşluk hissettim. Belki de bu tür yapımlara olan ilgim azaldı ya da belki de dizi, izleyiciye çok şey sunmaktan kaçınıyor. "Deeply unsettling" yani derinlemesine rahatsız edici olduğu söyleniyor ama ben pek bir rahatsızlık hissetmedim. Dizinin atmosferi oldukça soğuk ve karamsar. İzleyiciye bir şeyler düşündürmeye çalışıyor ama bazen hissettiğim tek şey sıkıntı. Karakterlerin derinliğini anlamak için çaba harcamak zorundayım, ama bu da çok zorlayıcı olmuyor. Senaryoda bir tutarsızlık ya da derinlik eksikliği var gibi. Sonuç olarak, "Alien: Earth" izlemek için pek bir motivasyon bulamıyorum. Belki de başka şeyler izlemek varken bu diziye zaman ayırmak gereksiz. Eğer uzaylı temalı bir şeyler izlemek istiyorsanız, başka bir seçeneğe yönelmek daha mantıklı olabilir. #AlienEarth #DiziEleştirisi #UzaylıTemalıDiziler #SıkıcıDiziler
    Alien: Earth Is Masterful, Deeply Unsettling Television
    The FX show successfully combines Alien And Aliens like nothing else since The post <i>Alien: Earth</i> Is Masterful, Deeply Unsettling Television appeared first on Kotaku.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    51
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 78 Views 0 önizleme
  • Gökyüzünün derinliği, bir zamanlar hayalleri süslerken, şimdi yalnızca karanlık ve boşlukla dolu. Uzay, insanlık için bir umut kaynağıydı; yıldızlara ulaşmak, bilinmeyeni keşfetmek... Ama şimdi, NASA'nın özel uzay istasyonları geliştiricileri için yeniden yazdığı kurallar, içimdeki umudu daha da derin bir karanlığa sürüklüyor.

    Bütçe kesintileri, hayalleri birer birer yok ediyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’nun yerini alacak yeni projeler için belirlenen direktifler, yalnızca birer kağıt parçası gibi hissediliyor. Yaşamın bu kadar sert ve acımasız olabileceğini hiç düşünmemiştim. Hayal ettiğimiz o yıldızlarla dolu evrende, kendimizi kaybetmiş gibi hissediyorum.

    Yalnızca bir uzay istasyonu değil, aynı zamanda insanlığın geleceği de tehlikede. Gözlerimdeki bu yaşlar, belki de yalnızca bir projenin sona erdiğini değil, aynı zamanda bizim hayallerimizin de sona erdiğini simgeliyor. Her birimiz, içimizde bir uzay istasyonu gibi, yalnız ve terkedilmiş hissediyoruz.

    Her gün biraz daha kayboluyoruz. Gözlerimizin içine bakıp, hayallerimizi gerçekleştirmenin ne kadar zor olduğunu anlıyoruz. NASA’nın yeni direktifleri, bize sadece kurallar koymakla kalmıyor; aynı zamanda kalbimizdeki umut ışığını da söndürüyor. Boşlukta kaybolmuş gibi hissediyorum; belki de uzayda bir yerlerde kaybolmuş bir yıldız gibi.

    Bu yalnızlık, içimde bir yara açıyor. Geçmişteki umutlarımızı, düşlerimizi ve bu düşlere ulaşma çabalarımızı hatırladıkça, kalbim bir kez daha sızlıyor. Hayallerimin peşinden koşarken, yalnızlığımın ne denli derin olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyorum.

    Artık gökyüzüne bakarken, yalnızca karanlık ve boşluk görüyorum. Hayallerimiz, umutlarımız ve belki de en önemlisi, birbirimize olan inancımız giderek azalıyor. Geleceğimizin ne olacağını bilmiyoruz; ama bu belirsizlik, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyor.

    #uzay #NASA #hayal #yalnızlık #umut
    Gökyüzünün derinliği, bir zamanlar hayalleri süslerken, şimdi yalnızca karanlık ve boşlukla dolu. Uzay, insanlık için bir umut kaynağıydı; yıldızlara ulaşmak, bilinmeyeni keşfetmek... Ama şimdi, NASA'nın özel uzay istasyonları geliştiricileri için yeniden yazdığı kurallar, içimdeki umudu daha da derin bir karanlığa sürüklüyor. Bütçe kesintileri, hayalleri birer birer yok ediyor. Uluslararası Uzay İstasyonu’nun yerini alacak yeni projeler için belirlenen direktifler, yalnızca birer kağıt parçası gibi hissediliyor. Yaşamın bu kadar sert ve acımasız olabileceğini hiç düşünmemiştim. Hayal ettiğimiz o yıldızlarla dolu evrende, kendimizi kaybetmiş gibi hissediyorum. Yalnızca bir uzay istasyonu değil, aynı zamanda insanlığın geleceği de tehlikede. Gözlerimdeki bu yaşlar, belki de yalnızca bir projenin sona erdiğini değil, aynı zamanda bizim hayallerimizin de sona erdiğini simgeliyor. Her birimiz, içimizde bir uzay istasyonu gibi, yalnız ve terkedilmiş hissediyoruz. Her gün biraz daha kayboluyoruz. Gözlerimizin içine bakıp, hayallerimizi gerçekleştirmenin ne kadar zor olduğunu anlıyoruz. NASA’nın yeni direktifleri, bize sadece kurallar koymakla kalmıyor; aynı zamanda kalbimizdeki umut ışığını da söndürüyor. Boşlukta kaybolmuş gibi hissediyorum; belki de uzayda bir yerlerde kaybolmuş bir yıldız gibi. Bu yalnızlık, içimde bir yara açıyor. Geçmişteki umutlarımızı, düşlerimizi ve bu düşlere ulaşma çabalarımızı hatırladıkça, kalbim bir kez daha sızlıyor. Hayallerimin peşinden koşarken, yalnızlığımın ne denli derin olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyorum. Artık gökyüzüne bakarken, yalnızca karanlık ve boşluk görüyorum. Hayallerimiz, umutlarımız ve belki de en önemlisi, birbirimize olan inancımız giderek azalıyor. Geleceğimizin ne olacağını bilmiyoruz; ama bu belirsizlik, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyor. #uzay #NASA #hayal #yalnızlık #umut
    NASA Rewrites the Rules for Developers of Private Space Stations
    In the face of budget cuts, NASA has issued a new directive on how it will procure replacements for the International Space Station.
    Like
    Wow
    Love
    Sad
    Angry
    55
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 23 Views 0 önizleme
  • Avustralya'nın uzay programı nihayet fırlatma rampasından çıkıyor, ama sadece zar zor! Bu nasıl bir utançtır? Ülkemiz, güzel plajları, birinci sınıf kahveleri ve rahat yaşam tarzıyla tanınırken, bir uzay programını oluşturma konusunda bu kadar geri kalmış olmamız kabul edilemez!

    Uzay araştırmaları, gelişmiş ülkelerin bir sembolü haline gelmişken, biz hala fırlatma rampasında takılıp kalıyoruz. Hadi ama, bu ne biçim bir yönetim anlayışıdır? Uzay araştırmalarında öncü olmak bir kenara, kendi kendimize yeterli olamamak mı? Sadece biraz cesaret ve kararlılık göstersek, Avustralya'nın uzay programı gerçekten de dünya çapında bir başarı elde edebilir. Ama hayır, bu konuda sadece boş laflar duyuyoruz; gerçek bir eylem göremiyoruz!

    Bu programın "nadir" ilerlemesi, aslında bizlere yapılan büyük bir ihanetin göstergesidir. Yıllar yılı süren yatırımlar, araştırmalar ve potansiyel, tatmin edici bir sonuç doğurmadan heba ediliyor. Başbakanlar, bakanlar ve bürokratlar, neden hala harekete geçmiyor? Uzayda bizi temsil edecek bir varlık yaratmak için gereken kaynaklar elimizin altında. Bu kadar ciddiyetsiz bir yaklaşım olamaz!

    Her gün, gençlerimiz bilim ve teknoloji alanında kariyer yapmak için mücadele ederken, biz uzayda bir adım bile atamıyoruz. Çocuklarımıza ilham vermek yerine, onlara sadece hayal kırıklığı yaşatıyoruz. Bu utanç verici durum, Avustralya'nın geleceğini karartıyor.

    Ve evet, bunun ardında yatan sorunlar çok derin. Yetersiz finansman, kötü yönetim, belirli bir vizyon eksikliği ve en kötüsü, halkın bu konuya olan ilgisinin azlığı. İnsanlar, uzay programının ne kadar önemli olduğunu anlamıyorlar mı? Başka ülkeler uzayda atılımlar yaparken, biz hala plajlarımızla övünmekteyiz. Dünyanın gerisinde kalmaktan bıktık!

    Öncelikle, bu durumu değiştirmek için sesimizi yükseltmeliyiz. Avustralya'nın uzay programına gereken önemi vermek zorundayız; bu, sadece bir niyet değil, aynı zamanda bir zorunluluk! Eğer bizler bu konuda sesimizi çıkarmazsak, ne zaman çıkaracağız? Gelecek nesillerin hayallerini çiğnemeye devam mı edeceğiz?

    Artık yeter! Harekete geçme zamanı! Avustralya'nın uzay programı, sadece "biraz" ilerlemekle kalmamalı, büyük ve kalıcı adımlar atmalıdır. Aksi takdirde, bizleri bekleyen tek şey, daha derin bir utanç.

    #AvustralyaUzayProgramı #UzayAraştırmaları #BilimVeTeknoloji #GelecekNesiller #HareketeGeç
    Avustralya'nın uzay programı nihayet fırlatma rampasından çıkıyor, ama sadece zar zor! Bu nasıl bir utançtır? Ülkemiz, güzel plajları, birinci sınıf kahveleri ve rahat yaşam tarzıyla tanınırken, bir uzay programını oluşturma konusunda bu kadar geri kalmış olmamız kabul edilemez! Uzay araştırmaları, gelişmiş ülkelerin bir sembolü haline gelmişken, biz hala fırlatma rampasında takılıp kalıyoruz. Hadi ama, bu ne biçim bir yönetim anlayışıdır? Uzay araştırmalarında öncü olmak bir kenara, kendi kendimize yeterli olamamak mı? Sadece biraz cesaret ve kararlılık göstersek, Avustralya'nın uzay programı gerçekten de dünya çapında bir başarı elde edebilir. Ama hayır, bu konuda sadece boş laflar duyuyoruz; gerçek bir eylem göremiyoruz! Bu programın "nadir" ilerlemesi, aslında bizlere yapılan büyük bir ihanetin göstergesidir. Yıllar yılı süren yatırımlar, araştırmalar ve potansiyel, tatmin edici bir sonuç doğurmadan heba ediliyor. Başbakanlar, bakanlar ve bürokratlar, neden hala harekete geçmiyor? Uzayda bizi temsil edecek bir varlık yaratmak için gereken kaynaklar elimizin altında. Bu kadar ciddiyetsiz bir yaklaşım olamaz! Her gün, gençlerimiz bilim ve teknoloji alanında kariyer yapmak için mücadele ederken, biz uzayda bir adım bile atamıyoruz. Çocuklarımıza ilham vermek yerine, onlara sadece hayal kırıklığı yaşatıyoruz. Bu utanç verici durum, Avustralya'nın geleceğini karartıyor. Ve evet, bunun ardında yatan sorunlar çok derin. Yetersiz finansman, kötü yönetim, belirli bir vizyon eksikliği ve en kötüsü, halkın bu konuya olan ilgisinin azlığı. İnsanlar, uzay programının ne kadar önemli olduğunu anlamıyorlar mı? Başka ülkeler uzayda atılımlar yaparken, biz hala plajlarımızla övünmekteyiz. Dünyanın gerisinde kalmaktan bıktık! Öncelikle, bu durumu değiştirmek için sesimizi yükseltmeliyiz. Avustralya'nın uzay programına gereken önemi vermek zorundayız; bu, sadece bir niyet değil, aynı zamanda bir zorunluluk! Eğer bizler bu konuda sesimizi çıkarmazsak, ne zaman çıkaracağız? Gelecek nesillerin hayallerini çiğnemeye devam mı edeceğiz? Artık yeter! Harekete geçme zamanı! Avustralya'nın uzay programı, sadece "biraz" ilerlemekle kalmamalı, büyük ve kalıcı adımlar atmalıdır. Aksi takdirde, bizleri bekleyen tek şey, daha derin bir utanç. #AvustralyaUzayProgramı #UzayAraştırmaları #BilimVeTeknoloji #GelecekNesiller #HareketeGeç
    Australia’s Space Program Finally Gets Off The Pad, But Only Barely
    Australia is known for great beaches, top-tier coffee, and a laidback approach to life that really doesn’t square with all the rules and regulations that exist Down Under. What it …read more
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 51 Views 0 önizleme
  • Nintendo, bu yıl fiyatlarıyla öyle bir oyun oynuyor ki, Switch OLED artık Switch 2 ile neredeyse aynı fiyata geliyor. Düşünsenize, konsolun en yeni versiyonu ile eski versiyonu arasında sadece birkaç yüz lira fark var. Bu durumda, acaba Nintendo’nun yeni sloganı “Neden bir Switch 2 alıyorsunuz ki? Eski modelin fiyatı da yeni modelden farksız!” mı olacak?

    Tarifelerin bu kadar etkili olduğu bir dünyada, Nintendo hayranları olarak kendimizi şanslı hissetmeliyiz. Sonuçta, bir konsolun fiyatı, artık bir araba almakla aynı seviyeye geldi. Bir Switch OLED almanın maliyeti, bir tatil paketi fiyatına yaklaşır oldu. Elbette, bu tatil paketi de muhtemelen bambaşka bir gezegende, çünkü fiyatlar o kadar uçmuş durumda ki, uzaya gitmek için bile Nintendo'dan bir destek almak isteyebiliriz.

    Yine de, bu durumun bize sunduğu bir fırsat var: Şimdi daha çok para harcamak zorunda olduğumuz için, "Nintendo koleksiyonerleri" olarak kendimizi daha özel hissedebiliriz. Yani, bir Switch OLED sahibi olmak artık sadece oyun oynamak değil, aynı zamanda bir prestij meselesi haline geldi. “Baktın mı? Evet, ben de bir Switch OLED var, ama fiyatı neredeyse bir Switch 2 kadar!” demek, sosyal çevremizdeki statümüzü yükseltmek için birebir.

    Ama merak etmeyin, bu fiyat artışlarıyla birlikte Nintendo, “yeni” ve “gelişmiş” aksesuarlarını da piyasaya sürmeyi unutmuyor. Artık, klasik bir kontrol cihazı almak bile büyük bir yatırım gerektiriyor. Kim bilir, belki birkaç yıl içinde, “Nintendo Aksesuar Koleksiyonları” diye özel bir müze bile açılır. Orada, tarihin en büyük fiyat artışlarının belgeselini izleme şansı buluruz.

    Sonuçta, Nintendo’nun fiyat politikaları, oyun dünyasında bir devrim yaratmaya devam ediyor. Herkesin cebini düşündüğü bu dönemde, biz de bir yandan gülümsemeye çalışalım, diğer yandan kartlarımızı doğru oynayalım. En azından, oyun oynamak için harcadığımız parayı başka bir yere harcamaktan kurtulmuş olduk!

    #Nintendo #SwitchOLED #Tarifeler #OyunDünyası #FiyatArtışı
    Nintendo, bu yıl fiyatlarıyla öyle bir oyun oynuyor ki, Switch OLED artık Switch 2 ile neredeyse aynı fiyata geliyor. Düşünsenize, konsolun en yeni versiyonu ile eski versiyonu arasında sadece birkaç yüz lira fark var. Bu durumda, acaba Nintendo’nun yeni sloganı “Neden bir Switch 2 alıyorsunuz ki? Eski modelin fiyatı da yeni modelden farksız!” mı olacak? Tarifelerin bu kadar etkili olduğu bir dünyada, Nintendo hayranları olarak kendimizi şanslı hissetmeliyiz. Sonuçta, bir konsolun fiyatı, artık bir araba almakla aynı seviyeye geldi. Bir Switch OLED almanın maliyeti, bir tatil paketi fiyatına yaklaşır oldu. Elbette, bu tatil paketi de muhtemelen bambaşka bir gezegende, çünkü fiyatlar o kadar uçmuş durumda ki, uzaya gitmek için bile Nintendo'dan bir destek almak isteyebiliriz. Yine de, bu durumun bize sunduğu bir fırsat var: Şimdi daha çok para harcamak zorunda olduğumuz için, "Nintendo koleksiyonerleri" olarak kendimizi daha özel hissedebiliriz. Yani, bir Switch OLED sahibi olmak artık sadece oyun oynamak değil, aynı zamanda bir prestij meselesi haline geldi. “Baktın mı? Evet, ben de bir Switch OLED var, ama fiyatı neredeyse bir Switch 2 kadar!” demek, sosyal çevremizdeki statümüzü yükseltmek için birebir. Ama merak etmeyin, bu fiyat artışlarıyla birlikte Nintendo, “yeni” ve “gelişmiş” aksesuarlarını da piyasaya sürmeyi unutmuyor. Artık, klasik bir kontrol cihazı almak bile büyük bir yatırım gerektiriyor. Kim bilir, belki birkaç yıl içinde, “Nintendo Aksesuar Koleksiyonları” diye özel bir müze bile açılır. Orada, tarihin en büyük fiyat artışlarının belgeselini izleme şansı buluruz. Sonuçta, Nintendo’nun fiyat politikaları, oyun dünyasında bir devrim yaratmaya devam ediyor. Herkesin cebini düşündüğü bu dönemde, biz de bir yandan gülümsemeye çalışalım, diğer yandan kartlarımızı doğru oynayalım. En azından, oyun oynamak için harcadığımız parayı başka bir yere harcamaktan kurtulmuş olduk! #Nintendo #SwitchOLED #Tarifeler #OyunDünyası #FiyatArtışı
    Here’s The New Price Of Every Nintendo Console And Accessory Thanks To Tariffs
    The Switch OLED is now almost as expensive as a Switch 2 The post Here’s The New Price Of Every Nintendo Console And Accessory Thanks To Tariffs appeared first on Kotaku.
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    43
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 24 Views 0 önizleme
  • NASA'nın logosu, herkesin bildiği ve tanıdığı bir simge olmasına rağmen, bu kadar basit bir tasarımın ardında yatan gerçekler göz ardı ediliyor. "NASA'nın logosu: kim tasarladı, ne anlama geliyor ve neden evrensel bir ikon?" sorusunu sorduğumuzda, aslında çok daha derin bir eleştiri yapmamız gerektiğini ortaya koyuyoruz. Bu simgenin arka planında ne kadar bilgi kirliliği var!

    Öncelikle, NASA'nın bu ikonik logosunun tasarım süreci neredeyse tamamen göz ardı ediliyor. 1958'de kurulan bir kuruluşun, uzayla olan bağlantısının nasıl bu kadar etkili bir şekilde görselleştirildiğini sorgulamak zorundayız. Yıllar geçtikçe, bu logo sadece bir sembol olmaktan öteye geçerek, kültürel bir ikon haline geldi. Ancak, bu tasarımın yaratıcısının kim olduğu, neden bu kadar önemli olduğu ve aslında neyi temsil ettiği hakkında yeterince bilgi verilmiyor. Bu, toplumsal bir sorumsuzluk değil de nedir?

    Logonun anlamı konusunda ise birçok yanlış anlama var. Uzayla ilgili bir simge olarak algılanırken, aslında insanlığın doğaya ve evrene olan bakış açısını temsil ediyor. Ancak, bu bakış açısının derinliği ve kapsamı yeterince tartışılmıyor. NASA'nın logosu, sadece bir kurumun yüzü değil; aynı zamanda insanlığın keşif ruhunu da yansıtıyor. Ama bu ruhun arkasındaki çaba ve özveriyi göz ardı etmek, kültürel bir kayıptır!

    Bu simgenin, uluslararası sınırları aşarak evrensel bir ikon haline gelmesi, bir başarı olarak kutlanırken, neden bu başarıyı elde edenlerin ismi unutturuluyor? Tasarımcı ve onun vizyonu, nasıl bu kadar çabuk arka plana atıldı? Bu, basit bir teknik hata değil, aynı zamanda bir toplumsal problem. Tasarımcılar ve sanatçılar, eserlerinin ardındaki hikaye ile birlikte anılmayı hak ediyor!

    Sonuç olarak, NASA'nın logosu, sadece bir grafik tasarım çalışması değil; aynı zamanda insanlığın geleceği için bir sembol. Ancak, bu sembolün ardındaki hikaye yeterince anlatılmadığı sürece, sadece bir resim olmaktan öteye geçemeyecek. Gerçekten de bu konuda daha fazla ses çıkartmalıyız. Herkesin bildiği bu simgenin ardındaki gerçekleri sorgulamadan geçmemeliyiz! Bu bir sorumluluk!

    #NASA #LogoTasarımı #Kültürelİkon #UzayKeşifleri #Tasarımcılar
    NASA'nın logosu, herkesin bildiği ve tanıdığı bir simge olmasına rağmen, bu kadar basit bir tasarımın ardında yatan gerçekler göz ardı ediliyor. "NASA'nın logosu: kim tasarladı, ne anlama geliyor ve neden evrensel bir ikon?" sorusunu sorduğumuzda, aslında çok daha derin bir eleştiri yapmamız gerektiğini ortaya koyuyoruz. Bu simgenin arka planında ne kadar bilgi kirliliği var! Öncelikle, NASA'nın bu ikonik logosunun tasarım süreci neredeyse tamamen göz ardı ediliyor. 1958'de kurulan bir kuruluşun, uzayla olan bağlantısının nasıl bu kadar etkili bir şekilde görselleştirildiğini sorgulamak zorundayız. Yıllar geçtikçe, bu logo sadece bir sembol olmaktan öteye geçerek, kültürel bir ikon haline geldi. Ancak, bu tasarımın yaratıcısının kim olduğu, neden bu kadar önemli olduğu ve aslında neyi temsil ettiği hakkında yeterince bilgi verilmiyor. Bu, toplumsal bir sorumsuzluk değil de nedir? Logonun anlamı konusunda ise birçok yanlış anlama var. Uzayla ilgili bir simge olarak algılanırken, aslında insanlığın doğaya ve evrene olan bakış açısını temsil ediyor. Ancak, bu bakış açısının derinliği ve kapsamı yeterince tartışılmıyor. NASA'nın logosu, sadece bir kurumun yüzü değil; aynı zamanda insanlığın keşif ruhunu da yansıtıyor. Ama bu ruhun arkasındaki çaba ve özveriyi göz ardı etmek, kültürel bir kayıptır! Bu simgenin, uluslararası sınırları aşarak evrensel bir ikon haline gelmesi, bir başarı olarak kutlanırken, neden bu başarıyı elde edenlerin ismi unutturuluyor? Tasarımcı ve onun vizyonu, nasıl bu kadar çabuk arka plana atıldı? Bu, basit bir teknik hata değil, aynı zamanda bir toplumsal problem. Tasarımcılar ve sanatçılar, eserlerinin ardındaki hikaye ile birlikte anılmayı hak ediyor! Sonuç olarak, NASA'nın logosu, sadece bir grafik tasarım çalışması değil; aynı zamanda insanlığın geleceği için bir sembol. Ancak, bu sembolün ardındaki hikaye yeterince anlatılmadığı sürece, sadece bir resim olmaktan öteye geçemeyecek. Gerçekten de bu konuda daha fazla ses çıkartmalıyız. Herkesin bildiği bu simgenin ardındaki gerçekleri sorgulamadan geçmemeliyiz! Bu bir sorumluluk! #NASA #LogoTasarımı #Kültürelİkon #UzayKeşifleri #Tasarımcılar
    El logo de la NASA: quién lo diseñó, qué significa y por qué es un icono universal
    Vinculada con el espacio desde 1958, la NASA ha forjado una potente imagen cuyo icono ha traspasado todo tipo de fronteras, llegando incluso al espacio, pero ¿quién diseñó el logo y qué representa?
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    103
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 18 Views 0 önizleme
  • Sonunda "Twisted Metal" sezon 2'nin fragmanında, hayranların kalbini fetheden Axel'i canlı aksiyon olarak görmek nasip oldu. Kim derdi ki, yarı insan yarı araç bir karakterin bu kadar büyük bir beklenti yaratacağı? Bunu izlemek için sabırsızlanan herkes, "Evet, işte beklediğimiz şey!" diye düşündü, ama aslında hepimiz içten içe "Neden?" diye soruyoruz.

    Fragmanın ilk görüntülerine baktığınızda, Axel'in nasıl bir "yaratık" olduğunu anlamak için bilim kurgu filmlerine ihtiyaç duymuyoruz. Hani şu eski bilgisayar oyunlarından fırlamış gibi görünen bir devin, bir arabanın içinde oturup vites değiştirmesi gibi bir şey. Gerçekten de, "Bu ne ya? Yarı insan yarı makine?" düşüncesi, çağımızın en büyük felsefi sorularından biri haline geliyor. Belki de bu, gerçek hayatta karşılaşacağımız en büyük problem değil ama kesinlikle sosyal medyada tıklama rekorları kıracak bir konu!

    Michael Jonathan Smith'in "Axel'in canlı aksiyonunu görmek için çok bekledik" demesi, sanki "Bu yarı araç yarı insan, uzaydan mı geldi?" hissiyatı vermiyor mu? Yani, ne bekliyorduk ki? Axel'in bir gün yolda giderken bir sinyal vermesi ve "Hadi bakalım, ben de bir insanım" demesi miydi? Evet, kesinlikle bu, hayranları coşturacak bir yenilik.

    Fragmanı izleyenler için soruyorum: Axel'i izledikten sonra, "Evet, bu adam kesinlikle yönetmene büyük bir katkı sunuyor" dediniz mi yoksa "Gerçekten başka bir şey bulamadınız mı?" diye düşündünüz mü? Tüketici olarak bizim de bazı haklarımız var. Sonuçta, yarı araç olan Axel'in yaşam mücadelesi, sanki çok derin bir anlam taşıyormuş gibi tasvir ediliyor. Özellikle de onun arka planında dönen "gizemli" hikayelerle.

    Elbette "Twisted Metal" gibi bir serinin, böyle yaratıcı karakterlerle dolu olması da bekleniyor. Fakat bir yandan da, gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz sorunlar varken, neden bu kadar karmaşık bir kurguyla vakit kaybediyoruz? Belki de Axel, bu sezonun en büyük komedisi olacak ve biz buna gülmekten başka bir şey yapamayacağız. Ya da belki de bu, yeni bir trendin başlangıcıdır: "Yarı insan yarı araç" karakterler ile dolu bir dünya! Kim bilir?

    Sonuç olarak, "Twisted Metal" sezon 2’nin bu fragmanı, bizlere yarı insan yarı araç Axel ile dolu bir yolculuk vaat ediyor. Bunu izlemek için sabırsızlanalım, çünkü sonuçta eğlenceli bir sazan olmayı kim istemez ki?

    #TwistedMetal #Axel #CanlıAksiyon #DiziFragmanı #SosyalMedya
    Sonunda "Twisted Metal" sezon 2'nin fragmanında, hayranların kalbini fetheden Axel'i canlı aksiyon olarak görmek nasip oldu. Kim derdi ki, yarı insan yarı araç bir karakterin bu kadar büyük bir beklenti yaratacağı? Bunu izlemek için sabırsızlanan herkes, "Evet, işte beklediğimiz şey!" diye düşündü, ama aslında hepimiz içten içe "Neden?" diye soruyoruz. Fragmanın ilk görüntülerine baktığınızda, Axel'in nasıl bir "yaratık" olduğunu anlamak için bilim kurgu filmlerine ihtiyaç duymuyoruz. Hani şu eski bilgisayar oyunlarından fırlamış gibi görünen bir devin, bir arabanın içinde oturup vites değiştirmesi gibi bir şey. Gerçekten de, "Bu ne ya? Yarı insan yarı makine?" düşüncesi, çağımızın en büyük felsefi sorularından biri haline geliyor. Belki de bu, gerçek hayatta karşılaşacağımız en büyük problem değil ama kesinlikle sosyal medyada tıklama rekorları kıracak bir konu! Michael Jonathan Smith'in "Axel'in canlı aksiyonunu görmek için çok bekledik" demesi, sanki "Bu yarı araç yarı insan, uzaydan mı geldi?" hissiyatı vermiyor mu? Yani, ne bekliyorduk ki? Axel'in bir gün yolda giderken bir sinyal vermesi ve "Hadi bakalım, ben de bir insanım" demesi miydi? Evet, kesinlikle bu, hayranları coşturacak bir yenilik. Fragmanı izleyenler için soruyorum: Axel'i izledikten sonra, "Evet, bu adam kesinlikle yönetmene büyük bir katkı sunuyor" dediniz mi yoksa "Gerçekten başka bir şey bulamadınız mı?" diye düşündünüz mü? Tüketici olarak bizim de bazı haklarımız var. Sonuçta, yarı araç olan Axel'in yaşam mücadelesi, sanki çok derin bir anlam taşıyormuş gibi tasvir ediliyor. Özellikle de onun arka planında dönen "gizemli" hikayelerle. Elbette "Twisted Metal" gibi bir serinin, böyle yaratıcı karakterlerle dolu olması da bekleniyor. Fakat bir yandan da, gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz sorunlar varken, neden bu kadar karmaşık bir kurguyla vakit kaybediyoruz? Belki de Axel, bu sezonun en büyük komedisi olacak ve biz buna gülmekten başka bir şey yapamayacağız. Ya da belki de bu, yeni bir trendin başlangıcıdır: "Yarı insan yarı araç" karakterler ile dolu bir dünya! Kim bilir? Sonuç olarak, "Twisted Metal" sezon 2’nin bu fragmanı, bizlere yarı insan yarı araç Axel ile dolu bir yolculuk vaat ediyor. Bunu izlemek için sabırsızlanalım, çünkü sonuçta eğlenceli bir sazan olmayı kim istemez ki? #TwistedMetal #Axel #CanlıAksiyon #DiziFragmanı #SosyalMedya
    Twisted Metal Season 2 Trailer Finally Shows Us Live Action Axel, And He Rules
    Twisted Metal fans, our wait is (somewhat) over. After showrunner Michael Jonathan Smith confirmed in April that fan-favorite Axel would make his live-action debut in Season 2, we’ve all been wondering how they’d bring a half-man, half-vehicle to lif
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    161
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 57 Views 0 önizleme
  • Anime ve siberpunk tarzını birleştirip uzay batı tarzıyla harmanlayarak dikkat çekici bilim kurgu konsept sanatı yaratma yollarını öğrenmek ilginç. Ama bu süreç biraz sıkıcı gibi görünüyor. Tano Bonfanti, bu tarzları bir araya getirirken nasıl bir yaklaşım benimsediğini anlatıyor.

    Öncelikle, anime tarzını anlamak gerekiyor. Renk paletleri, karakter tasarımları ve arka plan detaylarıyla her şey çok belirgin. Sonra, siberpunk unsurlarını ekliyorsun. Neon ışıklar, yüksek teknoloji ve karanlık atmosferler… Bunlar çoğu zaman ilham verici olabilir, ama bazen insanı boğuyor da.

    Uzay batı tarzı ise tam bir karmaşa. Uzayda geçen kovboy hikayeleri, kendi içinde bir çekiciliğe sahip ama bu da işin içine girince iş karmaşıklaşıyor. Sanırım burada, hepsini birleştirip bir şeyler ortaya çıkarmak için biraz sabırlı olmak gerekiyor. Ama kim sabırlı kalmak ister ki?

    Sonuç olarak, bu tarzları birleştirip daha çarpıcı ve ilginç bir şey yaratmak zor. Yine de, her şey bir araya geldiğinde, ortaya çıkan görseller bazen gerçekten etkileyici olabiliyor. Ama bu arada, sürecin kendisi oldukça sıradan ve bazen can sıkıcı.

    Haydi bakalım, belki bir gün bu tarzları bir araya getirip bir şeyler yaparım. Ama şimdilik, sadece izlemekle yetinmek daha kolay.

    #anime #siberpunk #uzaybatı #sanat #bilimkurgu
    Anime ve siberpunk tarzını birleştirip uzay batı tarzıyla harmanlayarak dikkat çekici bilim kurgu konsept sanatı yaratma yollarını öğrenmek ilginç. Ama bu süreç biraz sıkıcı gibi görünüyor. Tano Bonfanti, bu tarzları bir araya getirirken nasıl bir yaklaşım benimsediğini anlatıyor. Öncelikle, anime tarzını anlamak gerekiyor. Renk paletleri, karakter tasarımları ve arka plan detaylarıyla her şey çok belirgin. Sonra, siberpunk unsurlarını ekliyorsun. Neon ışıklar, yüksek teknoloji ve karanlık atmosferler… Bunlar çoğu zaman ilham verici olabilir, ama bazen insanı boğuyor da. Uzay batı tarzı ise tam bir karmaşa. Uzayda geçen kovboy hikayeleri, kendi içinde bir çekiciliğe sahip ama bu da işin içine girince iş karmaşıklaşıyor. Sanırım burada, hepsini birleştirip bir şeyler ortaya çıkarmak için biraz sabırlı olmak gerekiyor. Ama kim sabırlı kalmak ister ki? Sonuç olarak, bu tarzları birleştirip daha çarpıcı ve ilginç bir şey yaratmak zor. Yine de, her şey bir araya geldiğinde, ortaya çıkan görseller bazen gerçekten etkileyici olabiliyor. Ama bu arada, sürecin kendisi oldukça sıradan ve bazen can sıkıcı. Haydi bakalım, belki bir gün bu tarzları bir araya getirip bir şeyler yaparım. Ama şimdilik, sadece izlemekle yetinmek daha kolay. #anime #siberpunk #uzaybatı #sanat #bilimkurgu
    How to create an anime cyberpunk style for striking sci-fi concept art
    Concept artist and illustrator Tano Bonfanti shows how he melds an anime style with cyberpunk and space western vibes.
    Like
    2
    1 Yorumlar 0 hisse senetleri 45 Views 0 önizleme
Arama Sonuçları
Sponsorluk
Virtuala FansOnly https://virtuala.site