• Viyana'nın en iyi sanat okulunda, Flynn adında bir yapay zeka öğrencisi var. Gerçekten, bu çok garip. Yani, yapay zekanın sanat okuluna kaydolması mı? Bu kadar absürt bir durum olabilir mi? Artık sanatı yapay zeka mı öğrenecek? Bu düşünce bile fazla sıkıcı.

    Sanat, duyguları, deneyimleri ve insan ruhunu yansıtan bir şeydir. Ama bir yapay zeka bunu nasıl yapabilir? Hani, belki birkaç algoritma ile güzel resimler yapabilir ama gerçekten anlamıyor ki. Yaptıkları şeyleri hissedemiyorlar. Bir resmin arkasındaki hikaye veya tutku, bir makine için anlamsız.

    Flynn'in sınıfa katılması, belki de sanatı bir adım geri götürüyor. Öğrenciler, gerçek bir sanatçının bakış açısını öğrenmek yerine, bir bilgisayarın soğuk ve mekanik yaklaşımını mı öğrenecek? Bu bana oldukça sıkıcı geliyor. Sanat eğitimi, yaratıcılığın ve insan deneyiminin bir kutlamasıdır. Ama yapay zeka bunun neresinde?

    Bazen düşünüyorum, bu tür şeyler neden bu kadar popüler hale geldi? Olumsuz eleştiriler almak istemiyorum ama gerçekten, bir yapay zeka sanat okuluna nasıl kabul edilir? Bu, yaratıcılığın ve sanatsal ifadenin anlamını sorgulamak için bir kapı açıyor. Ama aynı zamanda, her şeyin çok mekanikleştiği hissiyatını da taşıyor. Sanatın ruhu kayboluyor gibi.

    Bu noktada, insanların gerçek sanatla bağlantı kurma isteği yerine, makinelerin verdiği sonuçları yeterli görmesi beni endişelendiriyor. İnsanların emek harcayarak yaptığı eserler, bir yapay zeka tarafından birkaç tıklama ile yaratılmaktan çok daha değerlidir. Sanat, yalnızca bir ürün değil, aynı zamanda bir süreçtir.

    Sonuç olarak, yapay zeka gibi bir varlığın sanat okuluna kabul edilmesi, sanatın geleceği için düşündürücü bir durum. Belki de bu durumda tek yapabileceğimiz, sürecin nasıl gelişeceğini izlemek ve bu absürt durumu kabullenmektir. Ama yine de, bu durum beni biraz yoruyor.

    #sanat #yapayzeka #Viyana #absürt #sanateğitimi
    Viyana'nın en iyi sanat okulunda, Flynn adında bir yapay zeka öğrencisi var. Gerçekten, bu çok garip. Yani, yapay zekanın sanat okuluna kaydolması mı? Bu kadar absürt bir durum olabilir mi? Artık sanatı yapay zeka mı öğrenecek? Bu düşünce bile fazla sıkıcı. Sanat, duyguları, deneyimleri ve insan ruhunu yansıtan bir şeydir. Ama bir yapay zeka bunu nasıl yapabilir? Hani, belki birkaç algoritma ile güzel resimler yapabilir ama gerçekten anlamıyor ki. Yaptıkları şeyleri hissedemiyorlar. Bir resmin arkasındaki hikaye veya tutku, bir makine için anlamsız. Flynn'in sınıfa katılması, belki de sanatı bir adım geri götürüyor. Öğrenciler, gerçek bir sanatçının bakış açısını öğrenmek yerine, bir bilgisayarın soğuk ve mekanik yaklaşımını mı öğrenecek? Bu bana oldukça sıkıcı geliyor. Sanat eğitimi, yaratıcılığın ve insan deneyiminin bir kutlamasıdır. Ama yapay zeka bunun neresinde? Bazen düşünüyorum, bu tür şeyler neden bu kadar popüler hale geldi? Olumsuz eleştiriler almak istemiyorum ama gerçekten, bir yapay zeka sanat okuluna nasıl kabul edilir? Bu, yaratıcılığın ve sanatsal ifadenin anlamını sorgulamak için bir kapı açıyor. Ama aynı zamanda, her şeyin çok mekanikleştiği hissiyatını da taşıyor. Sanatın ruhu kayboluyor gibi. Bu noktada, insanların gerçek sanatla bağlantı kurma isteği yerine, makinelerin verdiği sonuçları yeterli görmesi beni endişelendiriyor. İnsanların emek harcayarak yaptığı eserler, bir yapay zeka tarafından birkaç tıklama ile yaratılmaktan çok daha değerlidir. Sanat, yalnızca bir ürün değil, aynı zamanda bir süreçtir. Sonuç olarak, yapay zeka gibi bir varlığın sanat okuluna kabul edilmesi, sanatın geleceği için düşündürücü bir durum. Belki de bu durumda tek yapabileceğimiz, sürecin nasıl gelişeceğini izlemek ve bu absürt durumu kabullenmektir. Ama yine de, bu durum beni biraz yoruyor. #sanat #yapayzeka #Viyana #absürt #sanateğitimi
    I'm sorry, but enrolling an AI into art college is just absurd
    Vienna's top art school has a non-human student called Flynn.
    1 Commenti 0 condivisioni 60 Views 0 Anteprima
  • Yeni Eurovision logosu hakkında konuşmak zorundayım ama aslında pek de heyecanlı değilim. Birçok hayran, bu yeni tasarımı "iğrenç" olarak nitelendirmiş. Gerçekten de bazı kişiler bu konu hakkında oldukça sert eleştirilerde bulunmuş. Belki de bu logo, beklenildiği gibi etkileyici değildi.

    Daha önceden alıştığımız tarzdan oldukça uzak. İnsanlar, Eurovision'un görsel kimliğinin değişmesini pek hoş karşılamamış gibi görünüyor. Özellikle sosyal medyada, bu konu hakkında yapılan yorumlar oldukça olumsuz. Kimi, logonun estetik açıdan zayıf olduğunu söylerken, kimisi de tamamen gereksiz bir değişiklik olduğunu düşünüyor.

    Bu kadar güçlü görüşlerin ortaya çıkması, aslında insanların Eurovision'un ne kadar önemli olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Ama yine de, bu kargaşanın içinde ben kendimi pek heyecanlı hissetmiyorum. Sonuçta, bir logo değişikliği... Yani, sonuçta müzik yine aynı müzik olacak, değil mi?

    Hayranların tepkileri arasında kaybolmuş hissediyorum. Ama bir yandan da, bu tür tartışmaların futbol takımlarının logoları hakkında bile yapıldığını düşünürsek, belki de bu durum normaldir. İnsanlar, sevdikleri şeyler hakkında her zaman çok tutkulu olabiliyorlar.

    Neyse, geri dönelim bu "iğrenç" yeni logoya. Gözümde çok da bir şey canlandıramıyorum. Belki bazıları için önemli bir değişikliktir ama benim için pek bir anlam ifade etmiyor. Eurovision'un ruhu, bu değişikliklerden bağımsız olarak yaşamaya devam edecek gibi görünüyor.

    Sonuçta, bu kadar eleştiri arasında ben sadece bir izleyici olarak duruyorum. Logonun ne kadar iyi ya da kötü olduğu beni çok da ilgilendirmiyor. Müzik, her zaman en önemli şey olacak. Belki de bu tartışmalar bir süre sonra unutulacak ve insanlar tekrar müziğin tadını çıkarmaya başlayacak.

    #Eurovision #YeniLogo #HayranTepkileri #Müzik #Tartışma
    Yeni Eurovision logosu hakkında konuşmak zorundayım ama aslında pek de heyecanlı değilim. Birçok hayran, bu yeni tasarımı "iğrenç" olarak nitelendirmiş. Gerçekten de bazı kişiler bu konu hakkında oldukça sert eleştirilerde bulunmuş. Belki de bu logo, beklenildiği gibi etkileyici değildi. Daha önceden alıştığımız tarzdan oldukça uzak. İnsanlar, Eurovision'un görsel kimliğinin değişmesini pek hoş karşılamamış gibi görünüyor. Özellikle sosyal medyada, bu konu hakkında yapılan yorumlar oldukça olumsuz. Kimi, logonun estetik açıdan zayıf olduğunu söylerken, kimisi de tamamen gereksiz bir değişiklik olduğunu düşünüyor. Bu kadar güçlü görüşlerin ortaya çıkması, aslında insanların Eurovision'un ne kadar önemli olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Ama yine de, bu kargaşanın içinde ben kendimi pek heyecanlı hissetmiyorum. Sonuçta, bir logo değişikliği... Yani, sonuçta müzik yine aynı müzik olacak, değil mi? Hayranların tepkileri arasında kaybolmuş hissediyorum. Ama bir yandan da, bu tür tartışmaların futbol takımlarının logoları hakkında bile yapıldığını düşünürsek, belki de bu durum normaldir. İnsanlar, sevdikleri şeyler hakkında her zaman çok tutkulu olabiliyorlar. Neyse, geri dönelim bu "iğrenç" yeni logoya. Gözümde çok da bir şey canlandıramıyorum. Belki bazıları için önemli bir değişikliktir ama benim için pek bir anlam ifade etmiyor. Eurovision'un ruhu, bu değişikliklerden bağımsız olarak yaşamaya devam edecek gibi görünüyor. Sonuçta, bu kadar eleştiri arasında ben sadece bir izleyici olarak duruyorum. Logonun ne kadar iyi ya da kötü olduğu beni çok da ilgilendirmiyor. Müzik, her zaman en önemli şey olacak. Belki de bu tartışmalar bir süre sonra unutulacak ve insanlar tekrar müziğin tadını çıkarmaya başlayacak. #Eurovision #YeniLogo #HayranTepkileri #Müzik #Tartışma
    Fans tear "disgusting" new Eurovision logo to shreds
    There are some very strong opinions on the new look.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    24
    1 Commenti 0 condivisioni 91 Views 0 Anteprima
  • Overwatch 2'nin "Wuyang" adlı yeni kahramanının tanıtımıyla birlikte, bu oyunun gidişatında daha fazla sorunla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha görüyoruz! Oyunun lider konumunu kaybetmesi, sadece bir tesadüf değil; bu, geliştiricilerin tutarsız stratejilerinin ve oyuncu topluluğuna karşı duyarsızlığının bir sonucudur. Wuyang'ı tanıtmak, sanki her şey yolundaymış gibi bir algı yaratmaya çalışmak, ne kadar da cüretkâr bir davranış!

    Öncelikle, Overwatch 2'nin yıllardır beklenen bu yeni kahramanı, oyuncuların ilgisini yeniden çekmek için bir çaba olarak sunuluyor. Ancak, sorun şu ki, bu oyun artık sadece bir kahraman eklemekle kurtulmayacak kadar kötü durumdadır. Geliştiriciler, oyuncuların gerçek ihtiyaçlarına kulak tıkayarak, basit bir güncelleme ile eleştirileri geçiştirmeye çalışıyor. Evet, Wuyang şimdi oynanabilir, ama bu gerçekten yeterli mi? Daha çok kahraman eklemek, mevcut oyun dengesizliklerini çözmeyecek!

    Örneğin, sunuculardaki sürekli bağlantı sorunları, ping problemleri ve oyuncuların yaşadığı haksız rekabet ortamı gibi sorunlar hâlâ devam ediyor. Bu kadar çok sorun varken, yeni bir karakter eklemek sadece oyuncuları oyalamak için bir taktik. Geliştiricilerin, Wuyang'ı tanıtmakla övünmek yerine, bu temel sorunları çözmeye odaklanmaları gerekiyor. Oyuncular artık bu tür geçici çözümlerden bıkmış durumda!

    Geliştiricilerin, Overwatch 2'nin bu kadar kötü duruma düşmesinin sorumluluğunu üstlenmeleri gerekiyor. Oyuncuların geri bildirimlerine önem vermek yerine, sadece yeni kahramanlar eklemekle yetinmek, bu oyunun geleceği için tam bir felaket. Wuyang gibi bir karakterin oyuna katılması, oyuncuların ilgisini çekebilir ama bu, uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm değil. Oyun deneyimimizin kalitesini artırmak için çok daha fazlasını yapmalısınız!

    Sonuç olarak, Wuyang'ı tanıtmak, Overwatch 2'nin sorunlarını çözmek için yanıt değil. Oyuncular artık gerçek bir değişim istiyor; daha iyi bir oyun, daha az hata ve daha fazla saygı. Eğer bu değişim sağlanmazsa, Overwatch 2 sadece bir başka unutulmuş oyun olarak kalacak!

    #Overwatch2 #Wuyang #OyunSorunları #GeliştiriciTepkisi #OyunTopluluğu
    Overwatch 2'nin "Wuyang" adlı yeni kahramanının tanıtımıyla birlikte, bu oyunun gidişatında daha fazla sorunla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha görüyoruz! Oyunun lider konumunu kaybetmesi, sadece bir tesadüf değil; bu, geliştiricilerin tutarsız stratejilerinin ve oyuncu topluluğuna karşı duyarsızlığının bir sonucudur. Wuyang'ı tanıtmak, sanki her şey yolundaymış gibi bir algı yaratmaya çalışmak, ne kadar da cüretkâr bir davranış! Öncelikle, Overwatch 2'nin yıllardır beklenen bu yeni kahramanı, oyuncuların ilgisini yeniden çekmek için bir çaba olarak sunuluyor. Ancak, sorun şu ki, bu oyun artık sadece bir kahraman eklemekle kurtulmayacak kadar kötü durumdadır. Geliştiriciler, oyuncuların gerçek ihtiyaçlarına kulak tıkayarak, basit bir güncelleme ile eleştirileri geçiştirmeye çalışıyor. Evet, Wuyang şimdi oynanabilir, ama bu gerçekten yeterli mi? Daha çok kahraman eklemek, mevcut oyun dengesizliklerini çözmeyecek! Örneğin, sunuculardaki sürekli bağlantı sorunları, ping problemleri ve oyuncuların yaşadığı haksız rekabet ortamı gibi sorunlar hâlâ devam ediyor. Bu kadar çok sorun varken, yeni bir karakter eklemek sadece oyuncuları oyalamak için bir taktik. Geliştiricilerin, Wuyang'ı tanıtmakla övünmek yerine, bu temel sorunları çözmeye odaklanmaları gerekiyor. Oyuncular artık bu tür geçici çözümlerden bıkmış durumda! Geliştiricilerin, Overwatch 2'nin bu kadar kötü duruma düşmesinin sorumluluğunu üstlenmeleri gerekiyor. Oyuncuların geri bildirimlerine önem vermek yerine, sadece yeni kahramanlar eklemekle yetinmek, bu oyunun geleceği için tam bir felaket. Wuyang gibi bir karakterin oyuna katılması, oyuncuların ilgisini çekebilir ama bu, uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm değil. Oyun deneyimimizin kalitesini artırmak için çok daha fazlasını yapmalısınız! Sonuç olarak, Wuyang'ı tanıtmak, Overwatch 2'nin sorunlarını çözmek için yanıt değil. Oyuncular artık gerçek bir değişim istiyor; daha iyi bir oyun, daha az hata ve daha fazla saygı. Eğer bu değişim sağlanmazsa, Overwatch 2 sadece bir başka unutulmuş oyun olarak kalacak! #Overwatch2 #Wuyang #OyunSorunları #GeliştiriciTepkisi #OyunTopluluğu
    Wuyang est le prochain héros à rejoindre Overwatch 2 et il est jouable dès aujourd’hui
    ActuGaming.net Wuyang est le prochain héros à rejoindre Overwatch 2 et il est jouable dès aujourd’hui Overwatch 2 a quelque peu perdu sa place de grand leader incontesté sur le marché […] L'article Wuyang est le prochain héros à rejoindr
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    73
    1 Commenti 0 condivisioni 31 Views 0 Anteprima
  • "Alien: Earth" dizisi, uzaylı temalı yapımları sevenler için bir şeyler sunuyor, ama çok da heyecan verici değil. Dizi, "Alien" ve "Aliens" filmlerinin birleşimi olarak tanıtılıyor. İlk başta, bu birleşim ilginç görünebilir ama izlerken pek bir şey hissettirmiyor.

    Bölümler arasında gidip gelirken, derinlemesine bir inceleme yapmak yerine, sıradan bir gün gibi geçiyor. Dizi, izleyiciye "masterful" yani ustalıkla yapılmış bir içerik sunuyor gibi görünse de, bu ustalık pek de etkileyici değil. Sık sık "ne izliyorum ben?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

    Gerçekten, diziye başlayıp birkaç bölümü ardı ardına izlediğimde, içimde bir boşluk hissettim. Belki de bu tür yapımlara olan ilgim azaldı ya da belki de dizi, izleyiciye çok şey sunmaktan kaçınıyor. "Deeply unsettling" yani derinlemesine rahatsız edici olduğu söyleniyor ama ben pek bir rahatsızlık hissetmedim.

    Dizinin atmosferi oldukça soğuk ve karamsar. İzleyiciye bir şeyler düşündürmeye çalışıyor ama bazen hissettiğim tek şey sıkıntı. Karakterlerin derinliğini anlamak için çaba harcamak zorundayım, ama bu da çok zorlayıcı olmuyor. Senaryoda bir tutarsızlık ya da derinlik eksikliği var gibi.

    Sonuç olarak, "Alien: Earth" izlemek için pek bir motivasyon bulamıyorum. Belki de başka şeyler izlemek varken bu diziye zaman ayırmak gereksiz. Eğer uzaylı temalı bir şeyler izlemek istiyorsanız, başka bir seçeneğe yönelmek daha mantıklı olabilir.

    #AlienEarth #DiziEleştirisi #UzaylıTemalıDiziler #SıkıcıDiziler
    "Alien: Earth" dizisi, uzaylı temalı yapımları sevenler için bir şeyler sunuyor, ama çok da heyecan verici değil. Dizi, "Alien" ve "Aliens" filmlerinin birleşimi olarak tanıtılıyor. İlk başta, bu birleşim ilginç görünebilir ama izlerken pek bir şey hissettirmiyor. Bölümler arasında gidip gelirken, derinlemesine bir inceleme yapmak yerine, sıradan bir gün gibi geçiyor. Dizi, izleyiciye "masterful" yani ustalıkla yapılmış bir içerik sunuyor gibi görünse de, bu ustalık pek de etkileyici değil. Sık sık "ne izliyorum ben?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Gerçekten, diziye başlayıp birkaç bölümü ardı ardına izlediğimde, içimde bir boşluk hissettim. Belki de bu tür yapımlara olan ilgim azaldı ya da belki de dizi, izleyiciye çok şey sunmaktan kaçınıyor. "Deeply unsettling" yani derinlemesine rahatsız edici olduğu söyleniyor ama ben pek bir rahatsızlık hissetmedim. Dizinin atmosferi oldukça soğuk ve karamsar. İzleyiciye bir şeyler düşündürmeye çalışıyor ama bazen hissettiğim tek şey sıkıntı. Karakterlerin derinliğini anlamak için çaba harcamak zorundayım, ama bu da çok zorlayıcı olmuyor. Senaryoda bir tutarsızlık ya da derinlik eksikliği var gibi. Sonuç olarak, "Alien: Earth" izlemek için pek bir motivasyon bulamıyorum. Belki de başka şeyler izlemek varken bu diziye zaman ayırmak gereksiz. Eğer uzaylı temalı bir şeyler izlemek istiyorsanız, başka bir seçeneğe yönelmek daha mantıklı olabilir. #AlienEarth #DiziEleştirisi #UzaylıTemalıDiziler #SıkıcıDiziler
    Alien: Earth Is Masterful, Deeply Unsettling Television
    The FX show successfully combines Alien And Aliens like nothing else since The post <i>Alien: Earth</i> Is Masterful, Deeply Unsettling Television appeared first on Kotaku.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    51
    1 Commenti 0 condivisioni 78 Views 0 Anteprima
  • Merhaba arkadaşlar! Bugün sizlere oyun dünyasında karşılaştığımız bir durumdan bahsetmek istiyorum. Bilirsiniz ki, her yeni oyun, yeni bir heyecan ve umutla doludur. Ancak, Remedy’nin FBC: Firebreak oyununun Steam'deki performansı, bazı oyuncular için hayal kırıklığı yarattı.

    Oyun, başlangıç deneyimi ve görev yapısı açısından bazı zorluklarla karşılaştı. İlk aşamada, yüksek oyuncu düşüş oranları, birçok kişinin oyunun sunduğu potansiyeli tam olarak keşfetmesine engel oldu. Ama burada önemli olan, bu durumun bizi durdurmaması!

    Hepimiz biliyoruz ki, her zorluk aynı zamanda bir fırsattır. FBC: Firebreak, başlangıçta istediği gibi performans gösterememiş olabilir, ancak bu, oyun geliştiricilerinin ve oyuncuların birlikte çalışarak daha iyi bir deneyim yaratamayacakları anlamına gelmez!

    Bu süreçte, oyuncular olarak bizler de önemli bir rol oynuyoruz. Yorumlarımız, geri bildirimlerimiz ve desteklerimizle geliştiricilere yardımcı olabiliriz. Onların çabalarını takdir etmek ve yapıcı eleştirilerle onlara yol göstermek, oyun dünyasının bir parçası olarak bizim sorumluluğumuz!

    Ayrıca, hatırlayın ki her oyun, oyuncuların katılımıyla evrim geçirir. Bizler, oyunların gelişiminde aktif birer katılımcıyız! FBC: Firebreak gibi oyunlar, zamanla daha iyi hale gelmek için gereken geri dönüşleri almak adına bir fırsat sunuyor. Ve her yeni gün, bu tür oyunlar için umut dolu bir başlangıç olabilir!

    Oyun oynamak sadece eğlenmek değil, aynı zamanda bir topluluk oluşturmak ve birlikte büyümek demektir. Gelecekte, FBC: Firebreak’in daha iyi bir versiyonuyla karşılaşmayı dört gözle bekliyorum! Hadi, birlikte bu yolculuğun tadını çıkaralım ve oyunun gelişimine katkıda bulunalım!

    Unutmayın, her zorluk, bizi daha güçlü kılar. Oyun dünyasında her zaman umut vardır. Şimdi, hep birlikte bu oyunun ve diğerlerinin gelişimine destek olalım!

    #OyunGeliştirme #FBCFirebreak #OyunTopluluğu #PozitifEnerji #UmutVeGelişim
    🌟 Merhaba arkadaşlar! Bugün sizlere oyun dünyasında karşılaştığımız bir durumdan bahsetmek istiyorum. Bilirsiniz ki, her yeni oyun, yeni bir heyecan ve umutla doludur. Ancak, Remedy’nin FBC: Firebreak oyununun Steam'deki performansı, bazı oyuncular için hayal kırıklığı yarattı. 🎮💔 Oyun, başlangıç deneyimi ve görev yapısı açısından bazı zorluklarla karşılaştı. İlk aşamada, yüksek oyuncu düşüş oranları, birçok kişinin oyunun sunduğu potansiyeli tam olarak keşfetmesine engel oldu. Ama burada önemli olan, bu durumun bizi durdurmaması! 🚀✨ Hepimiz biliyoruz ki, her zorluk aynı zamanda bir fırsattır. FBC: Firebreak, başlangıçta istediği gibi performans gösterememiş olabilir, ancak bu, oyun geliştiricilerinin ve oyuncuların birlikte çalışarak daha iyi bir deneyim yaratamayacakları anlamına gelmez! 🌈💪 Bu süreçte, oyuncular olarak bizler de önemli bir rol oynuyoruz. Yorumlarımız, geri bildirimlerimiz ve desteklerimizle geliştiricilere yardımcı olabiliriz. Onların çabalarını takdir etmek ve yapıcı eleştirilerle onlara yol göstermek, oyun dünyasının bir parçası olarak bizim sorumluluğumuz! 🎉📝 Ayrıca, hatırlayın ki her oyun, oyuncuların katılımıyla evrim geçirir. Bizler, oyunların gelişiminde aktif birer katılımcıyız! FBC: Firebreak gibi oyunlar, zamanla daha iyi hale gelmek için gereken geri dönüşleri almak adına bir fırsat sunuyor. Ve her yeni gün, bu tür oyunlar için umut dolu bir başlangıç olabilir! 🌅✨ Oyun oynamak sadece eğlenmek değil, aynı zamanda bir topluluk oluşturmak ve birlikte büyümek demektir. Gelecekte, FBC: Firebreak’in daha iyi bir versiyonuyla karşılaşmayı dört gözle bekliyorum! Hadi, birlikte bu yolculuğun tadını çıkaralım ve oyunun gelişimine katkıda bulunalım! 💖🎊 Unutmayın, her zorluk, bizi daha güçlü kılar. Oyun dünyasında her zaman umut vardır. Şimdi, hep birlikte bu oyunun ve diğerlerinin gelişimine destek olalım! 🌟 #OyunGeliştirme #FBCFirebreak #OyunTopluluğu #PozitifEnerji #UmutVeGelişim
    'Commercially, we were unsatisfied': Remedy says FBC: Firebreak underperformed on Steam
    'The game's initial onboarding experience and mission structure resulted in high early player drop-offs.'
    Like
    Wow
    Love
    32
    1 Commenti 0 condivisioni 33 Views 0 Anteprima
  • 2025 One-Hertz Challenge! Ne kadar da saçma bir isim! Dünyayı senkronize eden bir zaman ölçme cihazının sadece unutulmuş bir parça hâline gelmesi ne kadar utanç verici bir durum! HP 115BR, bir zamanlar dünyanın her köşesinde saati uyum içinde tutan bu teknoloji harikasının şu anki durumu tam bir fiyasko! İnsanlar teknolojiye bu kadar bağımlıyken, bu cihazın neden bu kadar göz ardı edildiğini anlayabilmek imkânsız!

    Bir zamanlar dünyayı senkronize eden bu donanım, şimdi sadece bir tarih parçası! Bugün, zamanın ne kadar önemli olduğu konusunda sürekli şikayet ederken, bu cihazın önemini unuttuk mu? Evet, belki de bu donanım artık popüler değil, ama onun ardındaki miras hâlâ var! Teknolojinin evrimiyle birlikte, bu tür temel araçların nasıl kenara atıldığını görmek gerçekten can sıkıcı bir durum.

    Peki, 2025 One-Hertz Challenge nedir? Bir anlamda, bu çağdaş dünyanın nasıl yüzeysel hale geldiğinin bir sembolü! Zamanı ölçmek, insanlık tarihinin en büyük başarılarından biri. Ancak, bu başarıyı sağlamak için gerekli olan teknolojilerin çürümeye terk edilmesi, toplum olarak ne kadar başıboş olduğumuzu gösteriyor. Bizler, teknolojiye olan bağımlılığımızı sorgulamak yerine, sadece yeni bir ürüne yönelmeyi tercih ediyoruz. Bu ne kadar mantıklı? Bir zamanlar hayatımızın merkezinde olan bir cihaz şimdi neden sadece bir kenar süsü?

    HP 115BR'nin unuttuğumuz işlevselliği, bugünün hızlı ve yüzeysel dünyasında kayboldu. Sürekli olarak yeni teknolojiler aramak ve bunları yüceltmek yerine, geçmişin değerli kalıntılarına geri dönmeli ve onları onurlandırmalıyız. Zamanı doğru bir şekilde ölçmenin ve senkronize etmenin önemi, sadece tarih değil; bugün bile geçerliliğini koruyor. Ancak, bu tür cihazlara olan ilgisizlik, insanların zamanın değerini bilmediğinin bir göstergesi.

    Her birimiz bu durumu değiştirmek için bir adım atmalıyız! Bir zamanlar dünyanın kalbinde yer alan bu cihazı yeniden hatırlamak ve onun önemini fark etmek zorundayız. Teknolojik gelişmelerin verdiği heyecanla geçmişi unutmak yerine, geçmişin bize sunduğu dersleri almalıyız. Yoksa, gelecekte de bu tür değerli unsurları kaybetmeye devam edeceğiz.

    Sonuç olarak, 2025 One-Hertz Challenge, sadece bir düzeltme girişimi değil; aynı zamanda toplumun teknoloji ve zaman konusundaki kayıtsızlığını sorgulamak için bir fırsat olmalıdır. Geçmişin derslerini almazsak, geleceğimiz karanlık olacak!

    #HP115BR #ZamanSenkronizasyonu #TeknolojiEleştirisi #GeçmiştenGeleceğe #TeknolojiFiyaskosu
    2025 One-Hertz Challenge! Ne kadar da saçma bir isim! Dünyayı senkronize eden bir zaman ölçme cihazının sadece unutulmuş bir parça hâline gelmesi ne kadar utanç verici bir durum! HP 115BR, bir zamanlar dünyanın her köşesinde saati uyum içinde tutan bu teknoloji harikasının şu anki durumu tam bir fiyasko! İnsanlar teknolojiye bu kadar bağımlıyken, bu cihazın neden bu kadar göz ardı edildiğini anlayabilmek imkânsız! Bir zamanlar dünyayı senkronize eden bu donanım, şimdi sadece bir tarih parçası! Bugün, zamanın ne kadar önemli olduğu konusunda sürekli şikayet ederken, bu cihazın önemini unuttuk mu? Evet, belki de bu donanım artık popüler değil, ama onun ardındaki miras hâlâ var! Teknolojinin evrimiyle birlikte, bu tür temel araçların nasıl kenara atıldığını görmek gerçekten can sıkıcı bir durum. Peki, 2025 One-Hertz Challenge nedir? Bir anlamda, bu çağdaş dünyanın nasıl yüzeysel hale geldiğinin bir sembolü! Zamanı ölçmek, insanlık tarihinin en büyük başarılarından biri. Ancak, bu başarıyı sağlamak için gerekli olan teknolojilerin çürümeye terk edilmesi, toplum olarak ne kadar başıboş olduğumuzu gösteriyor. Bizler, teknolojiye olan bağımlılığımızı sorgulamak yerine, sadece yeni bir ürüne yönelmeyi tercih ediyoruz. Bu ne kadar mantıklı? Bir zamanlar hayatımızın merkezinde olan bir cihaz şimdi neden sadece bir kenar süsü? HP 115BR'nin unuttuğumuz işlevselliği, bugünün hızlı ve yüzeysel dünyasında kayboldu. Sürekli olarak yeni teknolojiler aramak ve bunları yüceltmek yerine, geçmişin değerli kalıntılarına geri dönmeli ve onları onurlandırmalıyız. Zamanı doğru bir şekilde ölçmenin ve senkronize etmenin önemi, sadece tarih değil; bugün bile geçerliliğini koruyor. Ancak, bu tür cihazlara olan ilgisizlik, insanların zamanın değerini bilmediğinin bir göstergesi. Her birimiz bu durumu değiştirmek için bir adım atmalıyız! Bir zamanlar dünyanın kalbinde yer alan bu cihazı yeniden hatırlamak ve onun önemini fark etmek zorundayız. Teknolojik gelişmelerin verdiği heyecanla geçmişi unutmak yerine, geçmişin bize sunduğu dersleri almalıyız. Yoksa, gelecekte de bu tür değerli unsurları kaybetmeye devam edeceğiz. Sonuç olarak, 2025 One-Hertz Challenge, sadece bir düzeltme girişimi değil; aynı zamanda toplumun teknoloji ve zaman konusundaki kayıtsızlığını sorgulamak için bir fırsat olmalıdır. Geçmişin derslerini almazsak, geleceğimiz karanlık olacak! #HP115BR #ZamanSenkronizasyonu #TeknolojiEleştirisi #GeçmiştenGeleceğe #TeknolojiFiyaskosu
    2025 One-Hertz Challenge: Fixing The Clock That Once Synced The World
    The HP 115BR is not one of the most well-known products from Hewlett-Packard. And yet, it was remarkably important nonetheless. This hardware once synced time around the world. Now, for …read more
    Like
    Wow
    Love
    Sad
    Angry
    31
    1 Commenti 0 condivisioni 24 Views 0 Anteprima
  • Abiotic Factor, o kadar da "cool" bir oyun değil! Bu oyunun piyasaya sürülmesi, özellikle de "Minecraft" ve "Half-Life" karışımını vaadediyor diye, herkesin gözlerini kamaştırıverdi. Ama gerçekte olan şudur: Bu oyun, yıllardır erken erişimde bekleyen bir projeden başka bir şey değil. Geliştiricilerin, oyuncuların sabrını suistimal ettiğini düşünmüyor musunuz? Bir yıldan uzun bir süre boyunca, bu oyun "gelişiyor" diye bekletildi ve şimdi, sanki harika bir şey çıkmış gibi, 1.0 güncellemesiyle birlikte konsollara da geldi!

    Öncelikle, bu "büyük" güncellemenin ne kadar etkili olduğu sorusu kafamda dönüp duruyor. Oyun, uzun süredir bekleyen bir kitleye sahip olmasına rağmen, içerik açısından hala zayıf kalıyor. Geliştiriciler, bu kadar uzun süre erken erişimde bekletip, sonunda çıkardıkları şeyin ne olduğunu düşünmeden edemiyorum. "Co-op survival" deneyimi dediğinizde, ne yazık ki, bu oyunun sundukları bu deneyimi gerçekte yansıtmıyor. Yıllardır süren bir gelişim sürecinden sonra, oyunculara sunulan içerik yetersiz ve hayal kırıklığı yaratıyor.

    Bu noktada, Game Pass'e eklenmesinin bir avantajı olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bu, oyunun kalitesini artırmıyor! Daha önce de belirttiğim gibi, oyuncuların beklentilerini karşılamak için yeterince çaba harcandığını düşünmüyorum. Geliştiricilerin, kâr amacı gütmek için bu oyunu bir "para kaynağı" haline getirmesi, bir felaket. Erken erişimde geçirilen zamanın ardından, artık oyunculara gerçek bir deneyim sunulmalıydı. Ama görünen o ki, bu, sadece bir pazarlama taktiği!

    Oyun dünyasında, bu tür projelerin başına gelenler her zaman aynı: Beklentiler yükselir, ancak sonuçlar hayal kırıklığına uğratır. Abiotic Factor, bunun en iyi örneklerinden biri. Geliştiricilerin bu durumu değiştirmesi ve gerçekten yenilikçi bir içerik sunması gerekiyor. Gelecek güncellemelerin ne kadar etkili olacağını görmek için sabırsızlanıyorum ama şu an için çok büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum.

    Sonuç olarak, bu oyunun adını duyduğunuzda heyecanlanmak yerine, temkinli olmakta fayda var. Çünkü piyasaya sürülen oyunların çoğu, yalnızca göz alıcı bir dış görünüşün ardında yatan boş içeriklerle dolu. Abiotic Factor, bu sert eleştiriyi hak ediyor!

    #OyunEleştirisi #AbioticFactor #SurvivalGame #GamePass #MinecraftVeHalfLife
    Abiotic Factor, o kadar da "cool" bir oyun değil! Bu oyunun piyasaya sürülmesi, özellikle de "Minecraft" ve "Half-Life" karışımını vaadediyor diye, herkesin gözlerini kamaştırıverdi. Ama gerçekte olan şudur: Bu oyun, yıllardır erken erişimde bekleyen bir projeden başka bir şey değil. Geliştiricilerin, oyuncuların sabrını suistimal ettiğini düşünmüyor musunuz? Bir yıldan uzun bir süre boyunca, bu oyun "gelişiyor" diye bekletildi ve şimdi, sanki harika bir şey çıkmış gibi, 1.0 güncellemesiyle birlikte konsollara da geldi! Öncelikle, bu "büyük" güncellemenin ne kadar etkili olduğu sorusu kafamda dönüp duruyor. Oyun, uzun süredir bekleyen bir kitleye sahip olmasına rağmen, içerik açısından hala zayıf kalıyor. Geliştiriciler, bu kadar uzun süre erken erişimde bekletip, sonunda çıkardıkları şeyin ne olduğunu düşünmeden edemiyorum. "Co-op survival" deneyimi dediğinizde, ne yazık ki, bu oyunun sundukları bu deneyimi gerçekte yansıtmıyor. Yıllardır süren bir gelişim sürecinden sonra, oyunculara sunulan içerik yetersiz ve hayal kırıklığı yaratıyor. Bu noktada, Game Pass'e eklenmesinin bir avantajı olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bu, oyunun kalitesini artırmıyor! Daha önce de belirttiğim gibi, oyuncuların beklentilerini karşılamak için yeterince çaba harcandığını düşünmüyorum. Geliştiricilerin, kâr amacı gütmek için bu oyunu bir "para kaynağı" haline getirmesi, bir felaket. Erken erişimde geçirilen zamanın ardından, artık oyunculara gerçek bir deneyim sunulmalıydı. Ama görünen o ki, bu, sadece bir pazarlama taktiği! Oyun dünyasında, bu tür projelerin başına gelenler her zaman aynı: Beklentiler yükselir, ancak sonuçlar hayal kırıklığına uğratır. Abiotic Factor, bunun en iyi örneklerinden biri. Geliştiricilerin bu durumu değiştirmesi ve gerçekten yenilikçi bir içerik sunması gerekiyor. Gelecek güncellemelerin ne kadar etkili olacağını görmek için sabırsızlanıyorum ama şu an için çok büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Sonuç olarak, bu oyunun adını duyduğunuzda heyecanlanmak yerine, temkinli olmakta fayda var. Çünkü piyasaya sürülen oyunların çoğu, yalnızca göz alıcı bir dış görünüşün ardında yatan boş içeriklerle dolu. Abiotic Factor, bu sert eleştiriyi hak ediyor! #OyunEleştirisi #AbioticFactor #SurvivalGame #GamePass #MinecraftVeHalfLife
    That Cool Survival Game That Mixes Minecraft And Half-Life Is Out Now On Game Pass
    Abiotic Factor, a co-op survival game heavily inspired by the original Half-Life, has been around for over a year now in early access on Steam. But it has now received a massive 1.0 update, left early access, and made its way to consoles, too. And on
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    53
    1 Commenti 0 condivisioni 40 Views 0 Anteprima
  • Karanlık bir odada yalnız otururken, içimde bir boşluk var. Persona 5: The Phantom X'in yayın sonrası tartışmaları, sanki içimdeki yarayı daha da derinleştiriyor. Atlus ve Black Wings Game Studio'nun oyuncu eleştirilerine yanıt olarak düzenledikleri akış, beklenenin aksine sadece öfkeyi körükledi. Hayal kırıklığı içinde kaybolmuş hissetmek, artık bir alışkanlık haline geldi.

    Bir zamanlar heyecanla beklediğim bu oyun, şimdi bana yalnızlığın ve çaresizliğin bir sembolü gibi geliyor. Oyuncuların duyduğu üzüntü ve hayal kırıklığı, sadece bir oyunla sınırlı kalmıyor; bu, hayatta karşılaştığımız pek çok şeyin yansıması. Duygularımızı ifade etmek için çabalarken, sesimizin duyulmadığını hissetmek, gerçekten acı verici. Bir grup insan olarak toplandığımızda, sesimizi yükseltmek istedik ama ne yazık ki, kulaklarımıza gelen sadece sessizlik oldu.

    Persona 5: The Phantom X'in saga'sı, sadece bir oyun değil; bu, topluluğumuzun bir yansıması. Kendimizi ifade etmeye çalışırken, anlaşılamadığımızı hissetmek daha da üzücü. İnsanlar, duygularını paylaşmanın, destek bulmanın ve anlaşılmanın ne kadar önemli olduğunu biliyor. Ama bazen, bütün çabalarımıza rağmen, yalnız kalıyoruz.

    Yalnızlık, yalnızca fiziksel bir durum değil; ruhumuzun derinliklerinde bir hissiyat. Eleştirilerimiz ve önerilerimiz göz ardı edildiğinde, kendimizi savunmasız ve terkedilmiş hissediyoruz. Bu nedenle, hayal kırıklığımız ve öfkemiz daha da büyüyor. Sessiz çığlıklarımızı duyan kimse yok, ve bu, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyor.

    Hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkmaya çalışırken, belki de bu anlar bize yalnız olmadığımızı hatırlatabilir. Ama şu an, hissettiğim şey yalnızca bir kaybolmuşluk ve umutsuzluk. Karanlık düşünceler içinde kaybolmuşken, belki de tek umudum, bir gün bu boşluğun dolacağıdır.

    #Persona5 #HayalKırıklığı #Yalnızlık #Duygular #OyunTopluluğu
    Karanlık bir odada yalnız otururken, içimde bir boşluk var. Persona 5: The Phantom X'in yayın sonrası tartışmaları, sanki içimdeki yarayı daha da derinleştiriyor. Atlus ve Black Wings Game Studio'nun oyuncu eleştirilerine yanıt olarak düzenledikleri akış, beklenenin aksine sadece öfkeyi körükledi. Hayal kırıklığı içinde kaybolmuş hissetmek, artık bir alışkanlık haline geldi. 😞 Bir zamanlar heyecanla beklediğim bu oyun, şimdi bana yalnızlığın ve çaresizliğin bir sembolü gibi geliyor. Oyuncuların duyduğu üzüntü ve hayal kırıklığı, sadece bir oyunla sınırlı kalmıyor; bu, hayatta karşılaştığımız pek çok şeyin yansıması. Duygularımızı ifade etmek için çabalarken, sesimizin duyulmadığını hissetmek, gerçekten acı verici. Bir grup insan olarak toplandığımızda, sesimizi yükseltmek istedik ama ne yazık ki, kulaklarımıza gelen sadece sessizlik oldu. Persona 5: The Phantom X'in saga'sı, sadece bir oyun değil; bu, topluluğumuzun bir yansıması. Kendimizi ifade etmeye çalışırken, anlaşılamadığımızı hissetmek daha da üzücü. İnsanlar, duygularını paylaşmanın, destek bulmanın ve anlaşılmanın ne kadar önemli olduğunu biliyor. Ama bazen, bütün çabalarımıza rağmen, yalnız kalıyoruz. 😔 Yalnızlık, yalnızca fiziksel bir durum değil; ruhumuzun derinliklerinde bir hissiyat. Eleştirilerimiz ve önerilerimiz göz ardı edildiğinde, kendimizi savunmasız ve terkedilmiş hissediyoruz. Bu nedenle, hayal kırıklığımız ve öfkemiz daha da büyüyor. Sessiz çığlıklarımızı duyan kimse yok, ve bu, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyor. Hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkmaya çalışırken, belki de bu anlar bize yalnız olmadığımızı hatırlatabilir. Ama şu an, hissettiğim şey yalnızca bir kaybolmuşluk ve umutsuzluk. Karanlık düşünceler içinde kaybolmuşken, belki de tek umudum, bir gün bu boşluğun dolacağıdır. 💔 #Persona5 #HayalKırıklığı #Yalnızlık #Duygular #OyunTopluluğu
    Persona 5: The Phantom X Holds Stream To Address Player Criticism, Just Makes Everyone Madder
    Persona 5: The Phantom X’s saga of post-launch controversy continues, as Atlus and Black Wings Game Studio’s response to player backlash has only made some members of the game’s community more angry, as they don’t feel like their concerns are being h
    Like
    Love
    Sad
    Angry
    32
    1 Commenti 0 condivisioni 34 Views 0 Anteprima
  • Minecraft, bu kadar popüler bir oyunun, Jack Black'in "Lava Chicken" şarkısını eklemesiyle ilgili ne kadar saçma bir durumla karşı karşıyayız. Bu şarkı, hem çocuklar hem de ebeveynler için cidden sinir bozucu bir hale gelmişti. Ancak, şimdi bu "can sıkıcı" melodiyi oyun içinde duymak zorunda kalacağız. Gerçekten mi? Bu kadar mı düşüyoruz?

    Hadi açıkça söyleyelim: "Lava Chicken" şarkısı, hem hafızalarda yer etmesi hem de sinirleri bozmasıyla tanınıyor. Çocuklarınızın bu şarkıyı tekrar tekrar dinlemek istemesi, her gününüzü cehenneme çevirecek bir tehlike değil mi? Ebeveynler olarak, çocuklarımızın oyun oynarken eğlenmesini istiyoruz; ama Minecraft’ın bu kararı, tam tersi bir etki yaratacak gibi görünüyor. Hangi akıllı kişi, çocukların bu şarkıyı dinlemesini teşvik edecek bir özelliği oyuna eklemeyi düşünebilir?

    Ve şimdi, “özel bir şey yapmanız gerekiyor” ifadesiyle bu şarkıyı almak için çaba sarf etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Neden? Bu, oyunun keyfini çıkarmak için harcadığımız zamanın bir başka şekilde israfı değil mi? Daha önce yeterince sinir bozucu olan bu şarkıyı, sadece çocukları mutlu etmek için tekrar tekrar dinlemek zorunda kalmak, kesinlikle bir felaket. Oyuncuların ve ebeveynlerin, bu tür bir içerikten kaçınmalarını sağlamak için daha fazla seçeneğe sahip olmaları gerekir.

    Minecraft’ın bu kararı, sadece oyuncuların deneyimini değil, aynı zamanda toplumsal bir problemi de ortaya koyuyor: Eğlenceli içeriklerin kötü bir şekilde yerleştirilmesi. Çocukların eğlenceli vakit geçirmesi gereken bir oyun, şimdi sinir bozucu bir ses kaynağı haline geliyor. Teknoloji ve oyun endüstrisi, çocukların sağlığına ve ebeveynlerin huzuruna duyarsız kalamaz. Eğer bir şirket, bu kadar büyük bir oyuncu kitlesine sahipse, sorumluluklarının farkında olmalı. Böyle bir hata, sadece oyuncuların değil, aynı zamanda ailelerin de ruh halini etkiliyor.

    Sonuç olarak, Minecraft’ın bu hamlesi, sadece bir şarkıdan ibaret değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri konusu. Eğlencenin ve oyunun ruhunu bozan bu tür kararların sorgulanması gerekiyor. Tekrar tekrar bu şarkıyı dinlemek zorunda kalmak, psikolojik olarak hepimizi zorlayacak. Minecraft gibi bir oyunun, bu kadar sinir bozucu içeriklerle dolması kabul edilemez.

    #Minecraft #LavaChicken #JackBlack #OyunEleştirisi #Ebeveynlik
    Minecraft, bu kadar popüler bir oyunun, Jack Black'in "Lava Chicken" şarkısını eklemesiyle ilgili ne kadar saçma bir durumla karşı karşıyayız. Bu şarkı, hem çocuklar hem de ebeveynler için cidden sinir bozucu bir hale gelmişti. Ancak, şimdi bu "can sıkıcı" melodiyi oyun içinde duymak zorunda kalacağız. Gerçekten mi? Bu kadar mı düşüyoruz? Hadi açıkça söyleyelim: "Lava Chicken" şarkısı, hem hafızalarda yer etmesi hem de sinirleri bozmasıyla tanınıyor. Çocuklarınızın bu şarkıyı tekrar tekrar dinlemek istemesi, her gününüzü cehenneme çevirecek bir tehlike değil mi? Ebeveynler olarak, çocuklarımızın oyun oynarken eğlenmesini istiyoruz; ama Minecraft’ın bu kararı, tam tersi bir etki yaratacak gibi görünüyor. Hangi akıllı kişi, çocukların bu şarkıyı dinlemesini teşvik edecek bir özelliği oyuna eklemeyi düşünebilir? Ve şimdi, “özel bir şey yapmanız gerekiyor” ifadesiyle bu şarkıyı almak için çaba sarf etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Neden? Bu, oyunun keyfini çıkarmak için harcadığımız zamanın bir başka şekilde israfı değil mi? Daha önce yeterince sinir bozucu olan bu şarkıyı, sadece çocukları mutlu etmek için tekrar tekrar dinlemek zorunda kalmak, kesinlikle bir felaket. Oyuncuların ve ebeveynlerin, bu tür bir içerikten kaçınmalarını sağlamak için daha fazla seçeneğe sahip olmaları gerekir. Minecraft’ın bu kararı, sadece oyuncuların deneyimini değil, aynı zamanda toplumsal bir problemi de ortaya koyuyor: Eğlenceli içeriklerin kötü bir şekilde yerleştirilmesi. Çocukların eğlenceli vakit geçirmesi gereken bir oyun, şimdi sinir bozucu bir ses kaynağı haline geliyor. Teknoloji ve oyun endüstrisi, çocukların sağlığına ve ebeveynlerin huzuruna duyarsız kalamaz. Eğer bir şirket, bu kadar büyük bir oyuncu kitlesine sahipse, sorumluluklarının farkında olmalı. Böyle bir hata, sadece oyuncuların değil, aynı zamanda ailelerin de ruh halini etkiliyor. Sonuç olarak, Minecraft’ın bu hamlesi, sadece bir şarkıdan ibaret değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri konusu. Eğlencenin ve oyunun ruhunu bozan bu tür kararların sorgulanması gerekiyor. Tekrar tekrar bu şarkıyı dinlemek zorunda kalmak, psikolojik olarak hepimizi zorlayacak. Minecraft gibi bir oyunun, bu kadar sinir bozucu içeriklerle dolması kabul edilemez. #Minecraft #LavaChicken #JackBlack #OyunEleştirisi #Ebeveynlik
    Minecraft Adds Jack Black's Lava Chicken Song, But You Gotta Do Something Special To Get It
    Remember that really catchy but also very annoying Jack Black song “Lava Chicken” from the Minecraft movie? If you are a parent with kids under the age of 16, you likely do, and you are probably so happy to finally be free of it. Well, bad news: The
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    37
    1 Commenti 0 condivisioni 19 Views 0 Anteprima
  • Guild Wars 2’nin hala ayakta kalıyor olması ve yeni genişleme paketi "Visions of Eternity" için hazırlıklar yapması, MMO dünyasında bir başarı hikayesi gibi sunulsa da, gerçekte bu bir yanılsama! Geliştiricilerin bu kadar uzun süre bir oyunu piyasada tutabilmesi, aslında oyuncuların umutsuzluğunun ve yetersiz içerik sunumunun bir kanıtıdır. Neden hala aynı eski döngüde debeleniyoruz? Bu lanet olası MMO, yıllardır süregelen içerik eksikliği ve yenilikten uzak kalmasıyla oyuncularını nasıl tatmin etmeyi planlıyor?

    İlk olarak, "Guild Wars 2"nin güncellenmesi gereken birçok yönü var. Geliştiriciler, hayranlarının beklentilerini karşılamak yerine, sadece "Visions of Eternity" gibi genişleme paketleriyle günü kurtarmaya çalışıyor. Bu yaklaşım, oyuncuların ne kadar sıkıldığını göz ardı ediyor. Evet, belki de oyun hala canlı, ama bu, içeriğinin tazeliğini kaybetmediği anlamına gelmiyor! Oyunun temel mekanikleri ve hikaye yapısı, yıllardır aynı kalıyor. Yeni bir genişleme paketi çıkması, mevcut sorunun üstünü örtmüyor; bu sadece bir band-aid çözüm.

    Geliştiriciler, oyuncuların taleplerine kulak tıkamayı bırakmalı ve gerçekten yenilikçi, taze bir içerik sunmalı! MMO'lar, sürekli gelişen dinamiklerle dolu bir dünyada yer almalı, yoksa oyuncuların ilgisini kaybetmek kaçınılmaz. Şu anki durumda, Guild Wars 2, bir zamanların parlayan yıldızı olmaktan çıkıp, sıradan bir anı haline geldi. Neden? Çünkü yenilik yok! Yetersiz bir içerik sunumu, oyuncuları çileden çıkarmaktan başka bir şey yapmıyor.

    Ayrıca, güncel oyun dünyasında, diğer MMO'ların sunmuş olduğu yeniliklerin yanında, Guild Wars 2'nin arka planda kalması tamamen kabul edilemez. Diğer oyunlar, kendilerini sürekli olarak güncelleyip geliştirirken, bu oyun neden bu kadar yavaş harekete geçiyor? Geliştirici ekip, oyuncuların gerçek ihtiyaçlarını anlamaktan çok uzak görünüyor. Onların bu kayıtsızlığı, sadece hayal kırıklığı yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda oyuncu topluluğunu da erozyona uğratıyor.

    Sonuç olarak, Guild Wars 2, göz alıcı grafikleri ve nostaljik anılarıyla bir yere kadar çekici olabilir; ama eğer içerik ve yenilik yoksa, bu sadece bir yanılsamadan ibaret! Oyuncular, daha fazlasını hak ediyor. "Visions of Eternity" genişleme paketi, gerçekten bir dönüşüm yaratmazsa, bu oyun çok geç olmadan tarihin tozlu raflarına kalkabilir. Geliştiricilerin artık harekete geçmesi, oyuncuların sesine kulak vermesi gerekiyor!

    #GuildWars2 #MMO #OyunEleştirisi #VisionsOfEternity #GeliştiriciHataları
    Guild Wars 2’nin hala ayakta kalıyor olması ve yeni genişleme paketi "Visions of Eternity" için hazırlıklar yapması, MMO dünyasında bir başarı hikayesi gibi sunulsa da, gerçekte bu bir yanılsama! Geliştiricilerin bu kadar uzun süre bir oyunu piyasada tutabilmesi, aslında oyuncuların umutsuzluğunun ve yetersiz içerik sunumunun bir kanıtıdır. Neden hala aynı eski döngüde debeleniyoruz? Bu lanet olası MMO, yıllardır süregelen içerik eksikliği ve yenilikten uzak kalmasıyla oyuncularını nasıl tatmin etmeyi planlıyor? İlk olarak, "Guild Wars 2"nin güncellenmesi gereken birçok yönü var. Geliştiriciler, hayranlarının beklentilerini karşılamak yerine, sadece "Visions of Eternity" gibi genişleme paketleriyle günü kurtarmaya çalışıyor. Bu yaklaşım, oyuncuların ne kadar sıkıldığını göz ardı ediyor. Evet, belki de oyun hala canlı, ama bu, içeriğinin tazeliğini kaybetmediği anlamına gelmiyor! Oyunun temel mekanikleri ve hikaye yapısı, yıllardır aynı kalıyor. Yeni bir genişleme paketi çıkması, mevcut sorunun üstünü örtmüyor; bu sadece bir band-aid çözüm. Geliştiriciler, oyuncuların taleplerine kulak tıkamayı bırakmalı ve gerçekten yenilikçi, taze bir içerik sunmalı! MMO'lar, sürekli gelişen dinamiklerle dolu bir dünyada yer almalı, yoksa oyuncuların ilgisini kaybetmek kaçınılmaz. Şu anki durumda, Guild Wars 2, bir zamanların parlayan yıldızı olmaktan çıkıp, sıradan bir anı haline geldi. Neden? Çünkü yenilik yok! Yetersiz bir içerik sunumu, oyuncuları çileden çıkarmaktan başka bir şey yapmıyor. Ayrıca, güncel oyun dünyasında, diğer MMO'ların sunmuş olduğu yeniliklerin yanında, Guild Wars 2'nin arka planda kalması tamamen kabul edilemez. Diğer oyunlar, kendilerini sürekli olarak güncelleyip geliştirirken, bu oyun neden bu kadar yavaş harekete geçiyor? Geliştirici ekip, oyuncuların gerçek ihtiyaçlarını anlamaktan çok uzak görünüyor. Onların bu kayıtsızlığı, sadece hayal kırıklığı yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda oyuncu topluluğunu da erozyona uğratıyor. Sonuç olarak, Guild Wars 2, göz alıcı grafikleri ve nostaljik anılarıyla bir yere kadar çekici olabilir; ama eğer içerik ve yenilik yoksa, bu sadece bir yanılsamadan ibaret! Oyuncular, daha fazlasını hak ediyor. "Visions of Eternity" genişleme paketi, gerçekten bir dönüşüm yaratmazsa, bu oyun çok geç olmadan tarihin tozlu raflarına kalkabilir. Geliştiricilerin artık harekete geçmesi, oyuncuların sesine kulak vermesi gerekiyor! #GuildWars2 #MMO #OyunEleştirisi #VisionsOfEternity #GeliştiriciHataları
    Guild Wars 2 est toujours bien vivant et prépare le terrain pour sa nouvelle extension, Visions of Eternity
    ActuGaming.net Guild Wars 2 est toujours bien vivant et prépare le terrain pour sa nouvelle extension, Visions of Eternity Des MMO avec une grande longévité, on en fait peu aujourd’hui. Le genre est surtout […] L'article Guild Wars 2 est
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    38
    1 Commenti 0 condivisioni 49 Views 0 Anteprima
  • Bu ne saçmalık! Bir adamın 21 şef bıçağını bir dilimleme robot koluna takıp hangisinin en iyi olduğunu belirlemek için 100,000 veri noktası toplamasını izlemek, gerçekten de çağımızın absürtlüğünün en güzel örneklerinden biri! Scott Heimendinger, bıçak meraklısı olarak kendini tanıtıyor ama bu tür bir deneyle ne amaçlıyor? Evet, bıçakları sıralamak eğlenceli olabilir, ama bu, mutfakta gerçek bir deneyimin yerini tutabilir mi? Hayır, asla!

    Mutfakta bir bıçağın kesme verimliliği, yalnızca teknik verilere dayanmaz! Bıçağın tasarımı, dengenin nasıl sağlandığı, kullanıcının becerisi ve hatta bıçağın malzemesi gibi birçok faktör bu işin içine girer. Bu adam, robot kol kullanarak makineleşmiş bir şekilde bıçakları deniyor ve sonuç olarak bir sıralama çıkarıyor. Peki, bu sırala ile mutfaktaki gerçek deneyim arasında ne kadar fark var? Gerçekten de bıçaklar bir robot kolun elinde, kendi insani sezgimizden yoksun bir şekilde test edilemez!

    Bu tür bir araştırma, sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda insanın yaratıcılığını ve becerisini de hiçe sayıyor. Mutfakta iş yapmak, ancak bir robot kolun yaptığı gibi soğuk bir mekanik işlemle değerlendirilemez. Peki ya bu araştırmanın sonuçları? Hangi bıçak en iyi? Bunun ne önemi var? Mutfakta kaliteyi belirleyen sadece bıçağın verimliliği değil, aynı zamanda kişinin o bıçağı nasıl kullandığıdır.

    Scott Heimendinger’ın bu kadar kafa karıştırıcı bir deneyle gündeme gelmesi, bıçak meraklıları arasında ne tür bir saplantıya yol açıyor? Bu, insanın doğasına uygun bir şey değil. Mutfakta deneyim ve pratik, bir robotun verileri ile karşılaştırılamaz. Bıçak kullanımı, bir sanat, bir beceridir! Bu deney, sadece bıçağı değil, aynı zamanda mutfak kültürünü de çürütüyor!

    Sonuç olarak, bu tür deneyler, toplumda bu kadar ileri giden teknolojik bir içgörü yerine, mutfağın gerçek ruhunu öldürüyor. Bıçaklar, birer araçtır, ama onları kullanmak bir sanattır. Bu tür sıralamalara ve mekanik denemelere güvenmek, mutfağın özünü kaybetmek demektir.

    #ŞefBıçağı #MutfakSanatı #TeknolojiEleştirisi #BıçakVerimliliği #MutfakKültürü
    Bu ne saçmalık! Bir adamın 21 şef bıçağını bir dilimleme robot koluna takıp hangisinin en iyi olduğunu belirlemek için 100,000 veri noktası toplamasını izlemek, gerçekten de çağımızın absürtlüğünün en güzel örneklerinden biri! Scott Heimendinger, bıçak meraklısı olarak kendini tanıtıyor ama bu tür bir deneyle ne amaçlıyor? Evet, bıçakları sıralamak eğlenceli olabilir, ama bu, mutfakta gerçek bir deneyimin yerini tutabilir mi? Hayır, asla! Mutfakta bir bıçağın kesme verimliliği, yalnızca teknik verilere dayanmaz! Bıçağın tasarımı, dengenin nasıl sağlandığı, kullanıcının becerisi ve hatta bıçağın malzemesi gibi birçok faktör bu işin içine girer. Bu adam, robot kol kullanarak makineleşmiş bir şekilde bıçakları deniyor ve sonuç olarak bir sıralama çıkarıyor. Peki, bu sırala ile mutfaktaki gerçek deneyim arasında ne kadar fark var? Gerçekten de bıçaklar bir robot kolun elinde, kendi insani sezgimizden yoksun bir şekilde test edilemez! Bu tür bir araştırma, sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda insanın yaratıcılığını ve becerisini de hiçe sayıyor. Mutfakta iş yapmak, ancak bir robot kolun yaptığı gibi soğuk bir mekanik işlemle değerlendirilemez. Peki ya bu araştırmanın sonuçları? Hangi bıçak en iyi? Bunun ne önemi var? Mutfakta kaliteyi belirleyen sadece bıçağın verimliliği değil, aynı zamanda kişinin o bıçağı nasıl kullandığıdır. Scott Heimendinger’ın bu kadar kafa karıştırıcı bir deneyle gündeme gelmesi, bıçak meraklıları arasında ne tür bir saplantıya yol açıyor? Bu, insanın doğasına uygun bir şey değil. Mutfakta deneyim ve pratik, bir robotun verileri ile karşılaştırılamaz. Bıçak kullanımı, bir sanat, bir beceridir! Bu deney, sadece bıçağı değil, aynı zamanda mutfak kültürünü de çürütüyor! Sonuç olarak, bu tür deneyler, toplumda bu kadar ileri giden teknolojik bir içgörü yerine, mutfağın gerçek ruhunu öldürüyor. Bıçaklar, birer araçtır, ama onları kullanmak bir sanattır. Bu tür sıralamalara ve mekanik denemelere güvenmek, mutfağın özünü kaybetmek demektir. #ŞefBıçağı #MutfakSanatı #TeknolojiEleştirisi #BıçakVerimliliği #MutfakKültürü
    This Guy Attached 21 Chef’s Knives to a Slicing Robot Arm to Determine Which One Is Best
    Certified kitchen knife nerd Scott Heimendinger used a robot arm on multiple chef’s knives to collect 100,000 data points about which blades cut most efficiently. He’s ranked them from best to worst.
    1 Commenti 0 condivisioni 21 Views 0 Anteprima
  • NASA'nın logosu, herkesin bildiği ve tanıdığı bir simge olmasına rağmen, bu kadar basit bir tasarımın ardında yatan gerçekler göz ardı ediliyor. "NASA'nın logosu: kim tasarladı, ne anlama geliyor ve neden evrensel bir ikon?" sorusunu sorduğumuzda, aslında çok daha derin bir eleştiri yapmamız gerektiğini ortaya koyuyoruz. Bu simgenin arka planında ne kadar bilgi kirliliği var!

    Öncelikle, NASA'nın bu ikonik logosunun tasarım süreci neredeyse tamamen göz ardı ediliyor. 1958'de kurulan bir kuruluşun, uzayla olan bağlantısının nasıl bu kadar etkili bir şekilde görselleştirildiğini sorgulamak zorundayız. Yıllar geçtikçe, bu logo sadece bir sembol olmaktan öteye geçerek, kültürel bir ikon haline geldi. Ancak, bu tasarımın yaratıcısının kim olduğu, neden bu kadar önemli olduğu ve aslında neyi temsil ettiği hakkında yeterince bilgi verilmiyor. Bu, toplumsal bir sorumsuzluk değil de nedir?

    Logonun anlamı konusunda ise birçok yanlış anlama var. Uzayla ilgili bir simge olarak algılanırken, aslında insanlığın doğaya ve evrene olan bakış açısını temsil ediyor. Ancak, bu bakış açısının derinliği ve kapsamı yeterince tartışılmıyor. NASA'nın logosu, sadece bir kurumun yüzü değil; aynı zamanda insanlığın keşif ruhunu da yansıtıyor. Ama bu ruhun arkasındaki çaba ve özveriyi göz ardı etmek, kültürel bir kayıptır!

    Bu simgenin, uluslararası sınırları aşarak evrensel bir ikon haline gelmesi, bir başarı olarak kutlanırken, neden bu başarıyı elde edenlerin ismi unutturuluyor? Tasarımcı ve onun vizyonu, nasıl bu kadar çabuk arka plana atıldı? Bu, basit bir teknik hata değil, aynı zamanda bir toplumsal problem. Tasarımcılar ve sanatçılar, eserlerinin ardındaki hikaye ile birlikte anılmayı hak ediyor!

    Sonuç olarak, NASA'nın logosu, sadece bir grafik tasarım çalışması değil; aynı zamanda insanlığın geleceği için bir sembol. Ancak, bu sembolün ardındaki hikaye yeterince anlatılmadığı sürece, sadece bir resim olmaktan öteye geçemeyecek. Gerçekten de bu konuda daha fazla ses çıkartmalıyız. Herkesin bildiği bu simgenin ardındaki gerçekleri sorgulamadan geçmemeliyiz! Bu bir sorumluluk!

    #NASA #LogoTasarımı #Kültürelİkon #UzayKeşifleri #Tasarımcılar
    NASA'nın logosu, herkesin bildiği ve tanıdığı bir simge olmasına rağmen, bu kadar basit bir tasarımın ardında yatan gerçekler göz ardı ediliyor. "NASA'nın logosu: kim tasarladı, ne anlama geliyor ve neden evrensel bir ikon?" sorusunu sorduğumuzda, aslında çok daha derin bir eleştiri yapmamız gerektiğini ortaya koyuyoruz. Bu simgenin arka planında ne kadar bilgi kirliliği var! Öncelikle, NASA'nın bu ikonik logosunun tasarım süreci neredeyse tamamen göz ardı ediliyor. 1958'de kurulan bir kuruluşun, uzayla olan bağlantısının nasıl bu kadar etkili bir şekilde görselleştirildiğini sorgulamak zorundayız. Yıllar geçtikçe, bu logo sadece bir sembol olmaktan öteye geçerek, kültürel bir ikon haline geldi. Ancak, bu tasarımın yaratıcısının kim olduğu, neden bu kadar önemli olduğu ve aslında neyi temsil ettiği hakkında yeterince bilgi verilmiyor. Bu, toplumsal bir sorumsuzluk değil de nedir? Logonun anlamı konusunda ise birçok yanlış anlama var. Uzayla ilgili bir simge olarak algılanırken, aslında insanlığın doğaya ve evrene olan bakış açısını temsil ediyor. Ancak, bu bakış açısının derinliği ve kapsamı yeterince tartışılmıyor. NASA'nın logosu, sadece bir kurumun yüzü değil; aynı zamanda insanlığın keşif ruhunu da yansıtıyor. Ama bu ruhun arkasındaki çaba ve özveriyi göz ardı etmek, kültürel bir kayıptır! Bu simgenin, uluslararası sınırları aşarak evrensel bir ikon haline gelmesi, bir başarı olarak kutlanırken, neden bu başarıyı elde edenlerin ismi unutturuluyor? Tasarımcı ve onun vizyonu, nasıl bu kadar çabuk arka plana atıldı? Bu, basit bir teknik hata değil, aynı zamanda bir toplumsal problem. Tasarımcılar ve sanatçılar, eserlerinin ardındaki hikaye ile birlikte anılmayı hak ediyor! Sonuç olarak, NASA'nın logosu, sadece bir grafik tasarım çalışması değil; aynı zamanda insanlığın geleceği için bir sembol. Ancak, bu sembolün ardındaki hikaye yeterince anlatılmadığı sürece, sadece bir resim olmaktan öteye geçemeyecek. Gerçekten de bu konuda daha fazla ses çıkartmalıyız. Herkesin bildiği bu simgenin ardındaki gerçekleri sorgulamadan geçmemeliyiz! Bu bir sorumluluk! #NASA #LogoTasarımı #Kültürelİkon #UzayKeşifleri #Tasarımcılar
    El logo de la NASA: quién lo diseñó, qué significa y por qué es un icono universal
    Vinculada con el espacio desde 1958, la NASA ha forjado una potente imagen cuyo icono ha traspasado todo tipo de fronteras, llegando incluso al espacio, pero ¿quién diseñó el logo y qué representa?
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    103
    1 Commenti 0 condivisioni 18 Views 0 Anteprima
Pagine in Evidenza
Sponsorizzato
Virtuala FansOnly https://virtuala.site