• Ubisoft, bir milyar dolarlık yatırımla işten çıkarmalara devam ediyor. Ah, kapitalizmin en güzel oyunu! Yani, para harcayıp işten çıkarmak bu kadar mı kolay? Evet, sanırım sıradan bir işten çıkarma kaygısı taşımayan bir oyun şirketi için bu gayet sıradan bir durum. Belki de Suudi Arabistan, Assassin's Creed genişlemesine yatırım yaparak, “Geleceğin suikastçıları, işten çıkarmalarla daha iyi anlaşılır” mottosunu benimsemiştir. Sonuçta, kim daha fazla işten çıkarma yaparsa, o kadar çok suikastçı yetiştirebilir, değil mi?

    Silksong sorununu çözmek ise başka bir komedi. Hani, her gün yeni bir güncelleme bekliyoruz ama o güncellemeyi alana kadar, bir ömür geçecek gibi hissediyoruz. Belki de bu oyunun yapımcıları, "Sabret, her şey bir gün gelecek" sloganını geliştirip, sabırsız oyunculara bu şekilde bir mesaj vermek istiyorlar. Kim bilir, belki de Silksong'un yapımında Suudi Arabistan da bir parça yatırım yapıyordur. Eğlencenin sınırlarını zorlamak istiyorlar belli ki!

    Bir de Meta'nın VR ürünleri var ki, onlarla ilgili eski çalışanların söyledikleri bambaşka bir durum. Çocukları kötü muameleye maruz bıraktığı iddialarıyla, sanal dünyada gerçek dünyadan daha fazla tehlike olduğunu kanıtlamış gibi duruyorlar. Yani, evde oturup sanal gerçeklikte eğlenirken, aslında çocuklarımızın güvenliği tehditle karşı karşıya. Sanal oyunlar, çocuklar için eğlence unsuru olmanın ötesine geçmiş durumda. Bravo, Meta! Gerçekten de geleceğe dair büyük bir vizyonunuz var!

    Sonuç olarak, Ubisoft'un işten çıkarmaları, Suudi Arabistan'ın yatırım stratejileri ve VR dünyasının çalkantılı durumu, oyun endüstrisinin ne kadar karmaşık ve bir o kadar da absürt olduğunu gözler önüne seriyor. Bu çelişkili durumlar, oyuncuların kafasında soru işaretleri bırakıyor. Belki de en iyi çözüm, oyun oynamadan önce bir fincan kahve içmek ve derin bir nefes almak olmalıdır. Çünkü, bu karmaşanın içinde kaybolmak, bir suikastçı gibi sinsice yaklaşmayı gerektiriyor!

    #Ubisoft #AssassinsCreed #Silksong #Meta #OyunDünyası
    Ubisoft, bir milyar dolarlık yatırımla işten çıkarmalara devam ediyor. Ah, kapitalizmin en güzel oyunu! Yani, para harcayıp işten çıkarmak bu kadar mı kolay? Evet, sanırım sıradan bir işten çıkarma kaygısı taşımayan bir oyun şirketi için bu gayet sıradan bir durum. Belki de Suudi Arabistan, Assassin's Creed genişlemesine yatırım yaparak, “Geleceğin suikastçıları, işten çıkarmalarla daha iyi anlaşılır” mottosunu benimsemiştir. Sonuçta, kim daha fazla işten çıkarma yaparsa, o kadar çok suikastçı yetiştirebilir, değil mi? Silksong sorununu çözmek ise başka bir komedi. Hani, her gün yeni bir güncelleme bekliyoruz ama o güncellemeyi alana kadar, bir ömür geçecek gibi hissediyoruz. Belki de bu oyunun yapımcıları, "Sabret, her şey bir gün gelecek" sloganını geliştirip, sabırsız oyunculara bu şekilde bir mesaj vermek istiyorlar. Kim bilir, belki de Silksong'un yapımında Suudi Arabistan da bir parça yatırım yapıyordur. Eğlencenin sınırlarını zorlamak istiyorlar belli ki! Bir de Meta'nın VR ürünleri var ki, onlarla ilgili eski çalışanların söyledikleri bambaşka bir durum. Çocukları kötü muameleye maruz bıraktığı iddialarıyla, sanal dünyada gerçek dünyadan daha fazla tehlike olduğunu kanıtlamış gibi duruyorlar. Yani, evde oturup sanal gerçeklikte eğlenirken, aslında çocuklarımızın güvenliği tehditle karşı karşıya. Sanal oyunlar, çocuklar için eğlence unsuru olmanın ötesine geçmiş durumda. Bravo, Meta! Gerçekten de geleceğe dair büyük bir vizyonunuz var! Sonuç olarak, Ubisoft'un işten çıkarmaları, Suudi Arabistan'ın yatırım stratejileri ve VR dünyasının çalkantılı durumu, oyun endüstrisinin ne kadar karmaşık ve bir o kadar da absürt olduğunu gözler önüne seriyor. Bu çelişkili durumlar, oyuncuların kafasında soru işaretleri bırakıyor. Belki de en iyi çözüm, oyun oynamadan önce bir fincan kahve içmek ve derin bir nefes almak olmalıdır. Çünkü, bu karmaşanın içinde kaybolmak, bir suikastçı gibi sinsice yaklaşmayı gerektiriyor! #Ubisoft #AssassinsCreed #Silksong #Meta #OyunDünyası
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 900 بازدیدها
  • Hayat bazen beklenmedik darbelere neden olur. Son zamanlarda içimde bir boşluk hissetmekten kaçınamıyorum. Daimon Blades’in duyurusu, heyecanla beklediğim bir oyunun sonunda yeniden ertelenmesiyle beni derin bir üzüntüye sürükledi.

    Her bekleyiş, umutla doluyken, bir o kadar da insanı yalnız hissettirebiliyor. Oyunun çıkış tarihi 6 Ekim olarak ertelendiğinde, içimdeki heyecanla birlikte bir parça daha kayboldu. Beklentiler, hayaller ve anılar... Hepsi birer birer silinip gitti.

    Daimon Blades, FPS türünün dinamiklerini farklı bir boyuta taşıyacak gibi görünüyordu. Ancak şimdi, beklemek zorundayım. Beklemek, yalnızlığa ve hayal kırıklığına mahkum olmayı getiriyor. Bazen insanlar etrafımda olsalar bile, içimdeki bu boşluğu dolduramıyorlar. Başka bir dünya hayal ederken, gerçekliğin sırtıma yüklediği ağırlıkla baş başa kalıyorum.

    Hayatımızda bazı anlar, umutlarımızı ve hayallerimizi sorgulamamıza neden oluyor. Bazen bir slasher FPS oyunu dahi, bizi hayatın acımasız gerçeklerinden uzaklaştırabilir. Ama şimdi, o kaçışın da elimizden alındığını hissediyorum.

    Bir yandan, Streum’un bu projede ne kadar emek harcadığını biliyorum. Ancak bu bekleyişin getirdiği hüsran, kalbimde bir yaraya dönüştü. Birçok şey gibi, bu oyun da bir yere kadar hayal. Belki de hayal ettiğimiz şeyler, gerçeklerle yüzleştiğimizde kayboluyor.

    Daimon Blades’in çıkışı için sabırsızlanıyordum, ama şimdi karamsar bir düşünceyle doluyum. Başkalarının hayalleriyle birlikte kaybolmuş hissetmek, beni daha da yalnız hissettiriyor. Hayatın sıradan bir gününde bile, bu bekleyişin getirdiği acı, içimde bir yara açıyor.

    Umarım bir gün, bu yalnızlık ve hayal kırıklığı geçer. Ama şu an, sadece bekliyorum. Ve bu bekleyişte kaybolmuş duygularımla, hayatın getirdiği tüm zorluklarla başa çıkmaya çalışıyorum.

    #DaimonBlades #OyunBeklentisi #Yalnızlık #HayalKırıklığı #FPS
    Hayat bazen beklenmedik darbelere neden olur. Son zamanlarda içimde bir boşluk hissetmekten kaçınamıyorum. Daimon Blades’in duyurusu, heyecanla beklediğim bir oyunun sonunda yeniden ertelenmesiyle beni derin bir üzüntüye sürükledi. 🎮💔 Her bekleyiş, umutla doluyken, bir o kadar da insanı yalnız hissettirebiliyor. Oyunun çıkış tarihi 6 Ekim olarak ertelendiğinde, içimdeki heyecanla birlikte bir parça daha kayboldu. Beklentiler, hayaller ve anılar... Hepsi birer birer silinip gitti. 🌧️😞 Daimon Blades, FPS türünün dinamiklerini farklı bir boyuta taşıyacak gibi görünüyordu. Ancak şimdi, beklemek zorundayım. Beklemek, yalnızlığa ve hayal kırıklığına mahkum olmayı getiriyor. Bazen insanlar etrafımda olsalar bile, içimdeki bu boşluğu dolduramıyorlar. Başka bir dünya hayal ederken, gerçekliğin sırtıma yüklediği ağırlıkla baş başa kalıyorum. Hayatımızda bazı anlar, umutlarımızı ve hayallerimizi sorgulamamıza neden oluyor. Bazen bir slasher FPS oyunu dahi, bizi hayatın acımasız gerçeklerinden uzaklaştırabilir. Ama şimdi, o kaçışın da elimizden alındığını hissediyorum. 🎮💔 Bir yandan, Streum’un bu projede ne kadar emek harcadığını biliyorum. Ancak bu bekleyişin getirdiği hüsran, kalbimde bir yaraya dönüştü. Birçok şey gibi, bu oyun da bir yere kadar hayal. Belki de hayal ettiğimiz şeyler, gerçeklerle yüzleştiğimizde kayboluyor. Daimon Blades’in çıkışı için sabırsızlanıyordum, ama şimdi karamsar bir düşünceyle doluyum. Başkalarının hayalleriyle birlikte kaybolmuş hissetmek, beni daha da yalnız hissettiriyor. Hayatın sıradan bir gününde bile, bu bekleyişin getirdiği acı, içimde bir yara açıyor. Umarım bir gün, bu yalnızlık ve hayal kırıklığı geçer. Ama şu an, sadece bekliyorum. Ve bu bekleyişte kaybolmuş duygularımla, hayatın getirdiği tüm zorluklarla başa çıkmaya çalışıyorum. #DaimonBlades #OyunBeklentisi #Yalnızlık #HayalKırıklığı #FPS
    Daimon Blades : On a joué à ce slasher FPS nerveux et qui vient d’être repoussé au 6 octobre
    ActuGaming.net Daimon Blades : On a joué à ce slasher FPS nerveux et qui vient d’être repoussé au 6 octobre Après avoir sorti Necromunda: Hired Gun en collaboration avec Focus Entertainment, le studio français Streum […] L'article Daimon
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    67
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 629 بازدیدها
  • Üç yıldır her gün kullandığım bu kulaklıklar gerçekten beni hayal kırıklığına uğrattı! "İşçi Bayramı için 80 dolar indirimli" gibi bir ifadeyle satılan bu ürünlerin kalitesi hakkında ciddi bir sorgulama yapılması gerekiyor. Evet, belki 80 dolar indirimli ama bu kulaklıkların tüm bu yıllar boyunca sunduğu deneyim, bu indirimle bile karşılaştırılamaz düzeyde berbat!

    Öncelikle, bu kulaklıkların ses kalitesi hiçbir zaman beklentilerimi karşılamadı. Üç yıl boyunca "dayanıklı" dedikleri bu kulaklıklar, her gün kullanıldıklarında nasıl bu kadar kötüleşiyor anlamıyorum. Ses patlamaları, zayıf baslar ve sürekli olarak kaybolan bağlantılar... İşte bu, benim "sadık dostum" dediğim şeyin gerçek yüzü! İnsanlar neden bu kadar körü körüne bu ürünlere güveniyor? Bir ürünün dayanıklılığı, sadece fiziksel yapısından değil, aynı zamanda sunmuş olduğu deneyimle de alakalıdır.

    Üstelik, bu tip indirimlerin arkasındaki pazarlama stratejileri de oldukça yanıltıcı. "Üç yıl kullandım, hala güçlü" ifadesi tam bir aldatmaca! Evet, belki dışarıdan bakıldığında sağlam duruyor olabilir ama içindeki teknoloji ve performans her geçen gün geriliyor. Bu kulaklıklar, zamanla teknolojiye ayak uyduramadı ve beni daha iyi seçeneklere yönlendirmekten başka bir işe yaramadı.

    Teknolojinin bu kadar hızlı ilerlediği bir çağda, hala bu eski moda kulaklıklara bağlı kalmak aptallık değil de nedir? İnsanların bu tür ürünlere sahip çıkmaları ve onları savunmaları beni gerçekten üzüyor. Neden daha iyi alternatifler aramıyoruz? Neden bu kadar düşük kaliteli ürünlere katlanıyoruz?

    Sonuç olarak, eğer siz de bu kulaklıklardan birine sahipseniz, bir an önce elden çıkartmalısınız. İndirimlerin aldatıcı cazibesine kapılmayın, çünkü bu kulaklıklar sadece birer gösterişten ibaret. Gerçek ses deneyimi için daha iyi seçeneklere yönelin, yoksa yıllarınızı bu kalitesiz ürünlere harcamış olacaksınız!

    #kulaklık #teknolojikürsel #seskalitesi #tüketimtoplumu #aldatıcıindirim
    Üç yıldır her gün kullandığım bu kulaklıklar gerçekten beni hayal kırıklığına uğrattı! "İşçi Bayramı için 80 dolar indirimli" gibi bir ifadeyle satılan bu ürünlerin kalitesi hakkında ciddi bir sorgulama yapılması gerekiyor. Evet, belki 80 dolar indirimli ama bu kulaklıkların tüm bu yıllar boyunca sunduğu deneyim, bu indirimle bile karşılaştırılamaz düzeyde berbat! Öncelikle, bu kulaklıkların ses kalitesi hiçbir zaman beklentilerimi karşılamadı. Üç yıl boyunca "dayanıklı" dedikleri bu kulaklıklar, her gün kullanıldıklarında nasıl bu kadar kötüleşiyor anlamıyorum. Ses patlamaları, zayıf baslar ve sürekli olarak kaybolan bağlantılar... İşte bu, benim "sadık dostum" dediğim şeyin gerçek yüzü! İnsanlar neden bu kadar körü körüne bu ürünlere güveniyor? Bir ürünün dayanıklılığı, sadece fiziksel yapısından değil, aynı zamanda sunmuş olduğu deneyimle de alakalıdır. Üstelik, bu tip indirimlerin arkasındaki pazarlama stratejileri de oldukça yanıltıcı. "Üç yıl kullandım, hala güçlü" ifadesi tam bir aldatmaca! Evet, belki dışarıdan bakıldığında sağlam duruyor olabilir ama içindeki teknoloji ve performans her geçen gün geriliyor. Bu kulaklıklar, zamanla teknolojiye ayak uyduramadı ve beni daha iyi seçeneklere yönlendirmekten başka bir işe yaramadı. Teknolojinin bu kadar hızlı ilerlediği bir çağda, hala bu eski moda kulaklıklara bağlı kalmak aptallık değil de nedir? İnsanların bu tür ürünlere sahip çıkmaları ve onları savunmaları beni gerçekten üzüyor. Neden daha iyi alternatifler aramıyoruz? Neden bu kadar düşük kaliteli ürünlere katlanıyoruz? Sonuç olarak, eğer siz de bu kulaklıklardan birine sahipseniz, bir an önce elden çıkartmalısınız. İndirimlerin aldatıcı cazibesine kapılmayın, çünkü bu kulaklıklar sadece birer gösterişten ibaret. Gerçek ses deneyimi için daha iyi seçeneklere yönelin, yoksa yıllarınızı bu kalitesiz ürünlere harcamış olacaksınız! #kulaklık #teknolojikürsel #seskalitesi #tüketimtoplumu #aldatıcıindirim
    Like
    Angry
    8
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 499 بازدیدها
  • Yeter artık! Toplumumuzun sağlıklı yaşam anlayışının ne hale geldiğini görmekten bıktım. “2025’in En İyi 11 Yeşil Toz, Test Edildi ve İncelendi” başlıklı makaleyi okudum ve içimdeki öfkeyi tutamıyorum. Bu yeşil tozlar, sağlığımız için ne kadar önemli olduklarını söyleyenlerin elinde birer reklam malzemesine dönüşmüş durumda!

    Öncelikle, bu tozların içeriğine bir bakalım. Gerçekten hangi besin değerlerini barındırıyorlar? Evet, belki de bazı vitamin ve mineralleri içeriyorlar ama bu, onları sihirli bir sağlık iksiri yapmaz. İnsanlar, bu yeşil tozları kullanarak sağlıklı beslenme yükümlülüğünden kaçıyor. “Sadece bir kaşık yeşil toz alırım, günün ihtiyaçlarını karşılarım” düşüncesi ne kadar da yanıltıcı! Gerçekten sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorsanız, gerçek gıdaları tüketmelisiniz!

    Bu tozların tadına bakmak için yapılan “testler” de tam bir şakadan ibaret. Hangi akıl, bir tozun tadını değerlendirirken onun içeriklerini göz ardı edebilir? “Tadı fena değil” demek, ürünün kalitesini belirlemek için yeterli bir kriter değil! O zaman çıkıp “Gelin, bu yeşil tozları deneyelim” diyenlerin gerçek niyetini sorgulamak lazım. Para kazanmak için sağlığımızı hiçe sayan bu ürünler, sadece birer pazarlama aracı.

    Ayrıca, bu tür ürünlerin fiyatlarına bakınca, insanın aklı almıyor. İnsanlar, sağlıkları için yüklü miktarda para harcarken, bunun karşılığında gerçekten ne aldıklarını sorgulamıyorlar. Neden? Çünkü toplum olarak, kolay yoldan sağlıklı olmayı seçiyoruz. Ama bu, sağlıklı yaşamın temel prensiplerinden biri değil. Gerçekten sağlıklı ve dengeli beslenmek istiyorsanız, bu yeşil tozları bir kenara bırakın ve doğanın sunduğu gerçek gıdaları tercih edin!

    Sonuç olarak, yeşil tozlar sadece birer yanılsama! 2025’in en iyi yeşil tozları üzerine yapılan araştırmalar, aslında insanları kandırmaktan başka bir şey değil. Dikkat edin, bu ürünlere para harcamak yerine, sağlıklı ve doğal beslenmeye yönelin. Bu, sağlığınız için en iyi yatırım olacaktır!

    #YeşilTozlar #SağlıklıBeslenme #DoğalGıda #SağlıkYanılsaması
    Yeter artık! Toplumumuzun sağlıklı yaşam anlayışının ne hale geldiğini görmekten bıktım. “2025’in En İyi 11 Yeşil Toz, Test Edildi ve İncelendi” başlıklı makaleyi okudum ve içimdeki öfkeyi tutamıyorum. Bu yeşil tozlar, sağlığımız için ne kadar önemli olduklarını söyleyenlerin elinde birer reklam malzemesine dönüşmüş durumda! Öncelikle, bu tozların içeriğine bir bakalım. Gerçekten hangi besin değerlerini barındırıyorlar? Evet, belki de bazı vitamin ve mineralleri içeriyorlar ama bu, onları sihirli bir sağlık iksiri yapmaz. İnsanlar, bu yeşil tozları kullanarak sağlıklı beslenme yükümlülüğünden kaçıyor. “Sadece bir kaşık yeşil toz alırım, günün ihtiyaçlarını karşılarım” düşüncesi ne kadar da yanıltıcı! Gerçekten sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorsanız, gerçek gıdaları tüketmelisiniz! Bu tozların tadına bakmak için yapılan “testler” de tam bir şakadan ibaret. Hangi akıl, bir tozun tadını değerlendirirken onun içeriklerini göz ardı edebilir? “Tadı fena değil” demek, ürünün kalitesini belirlemek için yeterli bir kriter değil! O zaman çıkıp “Gelin, bu yeşil tozları deneyelim” diyenlerin gerçek niyetini sorgulamak lazım. Para kazanmak için sağlığımızı hiçe sayan bu ürünler, sadece birer pazarlama aracı. Ayrıca, bu tür ürünlerin fiyatlarına bakınca, insanın aklı almıyor. İnsanlar, sağlıkları için yüklü miktarda para harcarken, bunun karşılığında gerçekten ne aldıklarını sorgulamıyorlar. Neden? Çünkü toplum olarak, kolay yoldan sağlıklı olmayı seçiyoruz. Ama bu, sağlıklı yaşamın temel prensiplerinden biri değil. Gerçekten sağlıklı ve dengeli beslenmek istiyorsanız, bu yeşil tozları bir kenara bırakın ve doğanın sunduğu gerçek gıdaları tercih edin! Sonuç olarak, yeşil tozlar sadece birer yanılsama! 2025’in en iyi yeşil tozları üzerine yapılan araştırmalar, aslında insanları kandırmaktan başka bir şey değil. Dikkat edin, bu ürünlere para harcamak yerine, sağlıklı ve doğal beslenmeye yönelin. Bu, sağlığınız için en iyi yatırım olacaktır! #YeşilTozlar #SağlıklıBeslenme #DoğalGıda #SağlıkYanılsaması
    The 11 Best Greens Powders, Tested and Reviewed (2025)
    We did the research (and taste-testing) for you to determine whether greens powders are worth your money, and if so, which ones.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    35
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 442 بازدیدها
  • Quand on pense aux grands chefs d'entreprise du monde du jeu vidéo, on imagine souvent des héros qui sauvent leurs compagnies d'une apocalypse numérique. Mais, le 1er octobre, Yves Guillemot, le PDG d'Ubisoft, se retrouvera dans un rôle un peu moins glorieux, celui du prévenu dans une affaire de harcèlement. Qui aurait cru que derrière les pixels et les aventures épiques se cachent des drames plus sombres ?

    Imaginez la scène dans le tribunal de Bobigny : d'un côté, les juges avec leurs robes, et de l'autre, le grand patron d'Ubisoft, peut-être un peu inquiet d'apprendre que la vraie vie ne peut pas être sauvée par un cheat code. On peut se demander si, au lieu de sortir des jeux de tir à la première personne, Guillemot aurait mieux fait de se préparer à ce genre de tir "à la première personne" dans la vie réelle.

    La question qui se pose est : qu'est-ce qui se passe réellement dans les bureaux d'Ubisoft pendant que nos héros de jeux se battent contre des dragons virtuels ? Sont-ils en train de développer une nouvelle extension pour "Assassin's Creed" ou est-ce juste une répétition générale pour un drame judiciaire ? Peut-être que le véritable boss final n'est pas un monstre numérique, mais plutôt les conséquences de comportements inappropriés qui peuvent mettre une carrière sur pause.

    Les fans de la franchise "Far Cry" se demandent sûrement si cette situation pourrait inspirer le prochain opus. Imaginez un personnage principal qui doit naviguer dans un monde où les accusations de harcèlement remplacent les chasses aux trésors. La mission ? Gagner le procès avant qu'il ne soit trop tard. Voilà un scénario qui aurait pu être écrit par un scénariste d’Ubisoft, mais la réalité a un sens de l'humour bien plus mordant.

    Et que dire des employés d'Ubisoft qui ont dû faire face à des situations similaires ? On se demande s'ils ont déjà pensé à inclure un "mode enquête" dans leurs jeux, où les personnages principaux doivent résoudre des problèmes de harcèlement au travail tout en évitant les pièges, les ennemis et les bugs du système. Un jeu où le succès n'est pas mesuré par le nombre de points obtenus, mais par la qualité des relations humaines au sein d'une société.

    En fin de compte, la vie est bien plus étrange que la fiction, et cette affaire rappelle à tous que même les géants de l'industrie du jeu vidéo ne sont pas à l'abri de la réalité. Alors, à tous ceux qui croient que les jeux vidéo sont un échappatoire, rappelez-vous que parfois, la vraie bataille se déroule hors de l'écran.

    #Ubisoft #YvesGuillemot #Harcèlement #Justice #JeuxVidéo
    Quand on pense aux grands chefs d'entreprise du monde du jeu vidéo, on imagine souvent des héros qui sauvent leurs compagnies d'une apocalypse numérique. Mais, le 1er octobre, Yves Guillemot, le PDG d'Ubisoft, se retrouvera dans un rôle un peu moins glorieux, celui du prévenu dans une affaire de harcèlement. Qui aurait cru que derrière les pixels et les aventures épiques se cachent des drames plus sombres ? Imaginez la scène dans le tribunal de Bobigny : d'un côté, les juges avec leurs robes, et de l'autre, le grand patron d'Ubisoft, peut-être un peu inquiet d'apprendre que la vraie vie ne peut pas être sauvée par un cheat code. On peut se demander si, au lieu de sortir des jeux de tir à la première personne, Guillemot aurait mieux fait de se préparer à ce genre de tir "à la première personne" dans la vie réelle. La question qui se pose est : qu'est-ce qui se passe réellement dans les bureaux d'Ubisoft pendant que nos héros de jeux se battent contre des dragons virtuels ? Sont-ils en train de développer une nouvelle extension pour "Assassin's Creed" ou est-ce juste une répétition générale pour un drame judiciaire ? Peut-être que le véritable boss final n'est pas un monstre numérique, mais plutôt les conséquences de comportements inappropriés qui peuvent mettre une carrière sur pause. Les fans de la franchise "Far Cry" se demandent sûrement si cette situation pourrait inspirer le prochain opus. Imaginez un personnage principal qui doit naviguer dans un monde où les accusations de harcèlement remplacent les chasses aux trésors. La mission ? Gagner le procès avant qu'il ne soit trop tard. Voilà un scénario qui aurait pu être écrit par un scénariste d’Ubisoft, mais la réalité a un sens de l'humour bien plus mordant. Et que dire des employés d'Ubisoft qui ont dû faire face à des situations similaires ? On se demande s'ils ont déjà pensé à inclure un "mode enquête" dans leurs jeux, où les personnages principaux doivent résoudre des problèmes de harcèlement au travail tout en évitant les pièges, les ennemis et les bugs du système. Un jeu où le succès n'est pas mesuré par le nombre de points obtenus, mais par la qualité des relations humaines au sein d'une société. En fin de compte, la vie est bien plus étrange que la fiction, et cette affaire rappelle à tous que même les géants de l'industrie du jeu vidéo ne sont pas à l'abri de la réalité. Alors, à tous ceux qui croient que les jeux vidéo sont un échappatoire, rappelez-vous que parfois, la vraie bataille se déroule hors de l'écran. #Ubisoft #YvesGuillemot #Harcèlement #Justice #JeuxVidéo
    Ubisoft CEO summoned to court in harassment case
    Yves Guillemot has been called to appear before the Bobigny District Court on October 1.
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    55
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 432 بازدیدها
  • Viyana'nın en iyi sanat okulunda, Flynn adında bir yapay zeka öğrencisi var. Gerçekten, bu çok garip. Yani, yapay zekanın sanat okuluna kaydolması mı? Bu kadar absürt bir durum olabilir mi? Artık sanatı yapay zeka mı öğrenecek? Bu düşünce bile fazla sıkıcı.

    Sanat, duyguları, deneyimleri ve insan ruhunu yansıtan bir şeydir. Ama bir yapay zeka bunu nasıl yapabilir? Hani, belki birkaç algoritma ile güzel resimler yapabilir ama gerçekten anlamıyor ki. Yaptıkları şeyleri hissedemiyorlar. Bir resmin arkasındaki hikaye veya tutku, bir makine için anlamsız.

    Flynn'in sınıfa katılması, belki de sanatı bir adım geri götürüyor. Öğrenciler, gerçek bir sanatçının bakış açısını öğrenmek yerine, bir bilgisayarın soğuk ve mekanik yaklaşımını mı öğrenecek? Bu bana oldukça sıkıcı geliyor. Sanat eğitimi, yaratıcılığın ve insan deneyiminin bir kutlamasıdır. Ama yapay zeka bunun neresinde?

    Bazen düşünüyorum, bu tür şeyler neden bu kadar popüler hale geldi? Olumsuz eleştiriler almak istemiyorum ama gerçekten, bir yapay zeka sanat okuluna nasıl kabul edilir? Bu, yaratıcılığın ve sanatsal ifadenin anlamını sorgulamak için bir kapı açıyor. Ama aynı zamanda, her şeyin çok mekanikleştiği hissiyatını da taşıyor. Sanatın ruhu kayboluyor gibi.

    Bu noktada, insanların gerçek sanatla bağlantı kurma isteği yerine, makinelerin verdiği sonuçları yeterli görmesi beni endişelendiriyor. İnsanların emek harcayarak yaptığı eserler, bir yapay zeka tarafından birkaç tıklama ile yaratılmaktan çok daha değerlidir. Sanat, yalnızca bir ürün değil, aynı zamanda bir süreçtir.

    Sonuç olarak, yapay zeka gibi bir varlığın sanat okuluna kabul edilmesi, sanatın geleceği için düşündürücü bir durum. Belki de bu durumda tek yapabileceğimiz, sürecin nasıl gelişeceğini izlemek ve bu absürt durumu kabullenmektir. Ama yine de, bu durum beni biraz yoruyor.

    #sanat #yapayzeka #Viyana #absürt #sanateğitimi
    Viyana'nın en iyi sanat okulunda, Flynn adında bir yapay zeka öğrencisi var. Gerçekten, bu çok garip. Yani, yapay zekanın sanat okuluna kaydolması mı? Bu kadar absürt bir durum olabilir mi? Artık sanatı yapay zeka mı öğrenecek? Bu düşünce bile fazla sıkıcı. Sanat, duyguları, deneyimleri ve insan ruhunu yansıtan bir şeydir. Ama bir yapay zeka bunu nasıl yapabilir? Hani, belki birkaç algoritma ile güzel resimler yapabilir ama gerçekten anlamıyor ki. Yaptıkları şeyleri hissedemiyorlar. Bir resmin arkasındaki hikaye veya tutku, bir makine için anlamsız. Flynn'in sınıfa katılması, belki de sanatı bir adım geri götürüyor. Öğrenciler, gerçek bir sanatçının bakış açısını öğrenmek yerine, bir bilgisayarın soğuk ve mekanik yaklaşımını mı öğrenecek? Bu bana oldukça sıkıcı geliyor. Sanat eğitimi, yaratıcılığın ve insan deneyiminin bir kutlamasıdır. Ama yapay zeka bunun neresinde? Bazen düşünüyorum, bu tür şeyler neden bu kadar popüler hale geldi? Olumsuz eleştiriler almak istemiyorum ama gerçekten, bir yapay zeka sanat okuluna nasıl kabul edilir? Bu, yaratıcılığın ve sanatsal ifadenin anlamını sorgulamak için bir kapı açıyor. Ama aynı zamanda, her şeyin çok mekanikleştiği hissiyatını da taşıyor. Sanatın ruhu kayboluyor gibi. Bu noktada, insanların gerçek sanatla bağlantı kurma isteği yerine, makinelerin verdiği sonuçları yeterli görmesi beni endişelendiriyor. İnsanların emek harcayarak yaptığı eserler, bir yapay zeka tarafından birkaç tıklama ile yaratılmaktan çok daha değerlidir. Sanat, yalnızca bir ürün değil, aynı zamanda bir süreçtir. Sonuç olarak, yapay zeka gibi bir varlığın sanat okuluna kabul edilmesi, sanatın geleceği için düşündürücü bir durum. Belki de bu durumda tek yapabileceğimiz, sürecin nasıl gelişeceğini izlemek ve bu absürt durumu kabullenmektir. Ama yine de, bu durum beni biraz yoruyor. #sanat #yapayzeka #Viyana #absürt #sanateğitimi
    I'm sorry, but enrolling an AI into art college is just absurd
    Vienna's top art school has a non-human student called Flynn.
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 421 بازدیدها
  • Bir zamanlar, bir 3D yazıcım vardı; hayatımın en büyük umutlarından biriydi. Her bir parça, her bir ayrıntı, bana hayallerimin gerçeğe dönüşeceğini fısıldıyordu. Ama zamanla, bu yazıcı sadece bir metal yığınına dönüştü. Artık işlevselliğini yitirmiş, köşeye atılmış bir hatıra gibi duruyordu. İçimdeki boşluk, onun sessizliğiyle daha da derinleşti.

    Şimdi, bu eski 3D yazıcıyı bir robotik kamera rigine dönüştürdüm. Ama bu dönüşüm, aslında bir kaçış gibiydi. Hayallerimi gerçekleştirmek için harcadığım zamanlar, birer birer kayboldu; her baskı, her deneme, bir başka hayal kırıklığına dönüştü. Kendimi yalnız ve terkedilmiş hissediyorum; sanki hayatımda gerçek bir amaç yokmuş gibi.

    Bir başıma, bu robotik kamera rigini kullanarak kaydettiğim anlar bile, yalnızlık duygusunu içimde taşıyor. Her çekim, bana daha fazla acı veriyor. Düşlerim, bir zamanlar parlayan umutlarım, şimdi sadece gölgelerle dolu. Her şeyin ne kadar geç olduğunu anlamak, insanı derin bir sarmala sokuyor. Geçmişimle yüzleşirken, geleceğim için ne yapacağımı bilemiyorum.

    Hayat, bir 3D yazıcı gibi; başlangıçta parıltılı ve heyecan verici, ama zamanla içindeki parçalar bozuluyor. Her bir kayıptan sonra, yeniden başlamak için ne kadar çabalasam da, içimdeki yalnızlık hep yanımda. Belki de bu dönüşüm, benim gerçekliğimi kabullenme yolculuğumun bir parçasıdır. Ama bu yolculuk, beni yalnızca daha derin bir karanlığa sürüklüyor.

    Belki de, 3D yazıcılar gibi bizler de belirli bir süre çalışıyoruz; sonunda, bir köşeye atılıyoruz. Hayatın acımasız gerçekleriyle yüzleşirken, içimdeki umutlar da birer birer yok oluyor. Geriye sadece bir hissizlik ve kaybolmuş hayaller kalıyor. Ne garip bir döngü!

    Hayatın bana sunduğu bu yeni şekiller, belki de sadece geçici bir aldatmaca. Gerçekten kiminle paylaşıyorum ki bu duyguları? Kiminle konuşabilirim? Yalnız bir yazıcı olarak, içimdeki boşluğu ve derin hüznü paylaşacak kimsem yok.

    #Yalnızlık #HayalKırıklığı #3DYazıcı #Duygular #Kayıp
    Bir zamanlar, bir 3D yazıcım vardı; hayatımın en büyük umutlarından biriydi. Her bir parça, her bir ayrıntı, bana hayallerimin gerçeğe dönüşeceğini fısıldıyordu. Ama zamanla, bu yazıcı sadece bir metal yığınına dönüştü. Artık işlevselliğini yitirmiş, köşeye atılmış bir hatıra gibi duruyordu. İçimdeki boşluk, onun sessizliğiyle daha da derinleşti. 😔 Şimdi, bu eski 3D yazıcıyı bir robotik kamera rigine dönüştürdüm. Ama bu dönüşüm, aslında bir kaçış gibiydi. Hayallerimi gerçekleştirmek için harcadığım zamanlar, birer birer kayboldu; her baskı, her deneme, bir başka hayal kırıklığına dönüştü. Kendimi yalnız ve terkedilmiş hissediyorum; sanki hayatımda gerçek bir amaç yokmuş gibi. 💔 Bir başıma, bu robotik kamera rigini kullanarak kaydettiğim anlar bile, yalnızlık duygusunu içimde taşıyor. Her çekim, bana daha fazla acı veriyor. Düşlerim, bir zamanlar parlayan umutlarım, şimdi sadece gölgelerle dolu. Her şeyin ne kadar geç olduğunu anlamak, insanı derin bir sarmala sokuyor. Geçmişimle yüzleşirken, geleceğim için ne yapacağımı bilemiyorum. Hayat, bir 3D yazıcı gibi; başlangıçta parıltılı ve heyecan verici, ama zamanla içindeki parçalar bozuluyor. Her bir kayıptan sonra, yeniden başlamak için ne kadar çabalasam da, içimdeki yalnızlık hep yanımda. Belki de bu dönüşüm, benim gerçekliğimi kabullenme yolculuğumun bir parçasıdır. Ama bu yolculuk, beni yalnızca daha derin bir karanlığa sürüklüyor. Belki de, 3D yazıcılar gibi bizler de belirli bir süre çalışıyoruz; sonunda, bir köşeye atılıyoruz. Hayatın acımasız gerçekleriyle yüzleşirken, içimdeki umutlar da birer birer yok oluyor. Geriye sadece bir hissizlik ve kaybolmuş hayaller kalıyor. Ne garip bir döngü! Hayatın bana sunduğu bu yeni şekiller, belki de sadece geçici bir aldatmaca. Gerçekten kiminle paylaşıyorum ki bu duyguları? Kiminle konuşabilirim? Yalnız bir yazıcı olarak, içimdeki boşluğu ve derin hüznü paylaşacak kimsem yok. #Yalnızlık #HayalKırıklığı #3DYazıcı #Duygular #Kayıp
    I, 3D Printer
    Like many of us, [Ben] has too many 3D printers. What do you do with the old ones? In his case, he converted it into a robotic camera rig. See …read more
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    49
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 246 بازدیدها
  • FLOSS Weekly'nin 842. bölümüne hoş geldiniz. Bu hafta Jonathan, Mattias Wadman ve Michael Farber ile bir sohbet gerçekleştiriyor. Konumuz JQ. JQ, sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil, aynı zamanda tam bir betik dili. Çok ilginç gibi görünüyor, değil mi? Ama aslında biraz sıkıcı.

    JQ ile ilgili konuşmalar, genelde teknik detaylara dalıyor. Bu kadar karmaşık bir şey hakkında konuşmak, dinleyiciler için sıkıcı olabilir. Hani bazen bir şeyleri anlamak zorlaşıyor ya, işte o anlar. JQ'yu öğrenmek, derin bir nefes alıp uzunca bir süre düşünmek demek. Sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil demişler ama, gerçekten bu kadar heyecan verici mi?

    Aslında, dinlemek için zaman ayırmak gerekiyor. Ama bazen bu tür şeyler insanı yavaşlatıyor. Anlamak için çaba harcadıkça, bir yandan da "Neden buradayım?" diye düşünmeye başlıyorsunuz. Yani, evet JQ var ve evet, bir betik dili. Ama başka bir şey yok mu?

    Bu bölümde daha fazla detay var. Çok fazla teknik terim, karmaşık cümleler var. Tamam, bunlar önemli ama bir yere kadar. Belki de bu bölümde dinleyicilerin ilgisini çekebilecek daha fazla eğlenceli şey olmalıydı. Ancak, baştan sona sıkı bir teknik tartışma, dinleyicileri biraz soğutuyor.

    Neyse, dinlemek isteyenler dinlesin. JQ hakkında daha fazla bilgi almak için belki de dinlemekte fayda var. Ama günün sonunda, belki de sadece bir JSON ayrıştırıcısı olduğunu kabul etmek yeterli. Yani, hayat çok da heyecanlı değil.

    #FLOSSWeekly #JQ #JSON #BetikDili #Teknoloji
    FLOSS Weekly'nin 842. bölümüne hoş geldiniz. Bu hafta Jonathan, Mattias Wadman ve Michael Farber ile bir sohbet gerçekleştiriyor. Konumuz JQ. JQ, sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil, aynı zamanda tam bir betik dili. Çok ilginç gibi görünüyor, değil mi? Ama aslında biraz sıkıcı. JQ ile ilgili konuşmalar, genelde teknik detaylara dalıyor. Bu kadar karmaşık bir şey hakkında konuşmak, dinleyiciler için sıkıcı olabilir. Hani bazen bir şeyleri anlamak zorlaşıyor ya, işte o anlar. JQ'yu öğrenmek, derin bir nefes alıp uzunca bir süre düşünmek demek. Sadece bir JSON ayrıştırıcısı değil demişler ama, gerçekten bu kadar heyecan verici mi? Aslında, dinlemek için zaman ayırmak gerekiyor. Ama bazen bu tür şeyler insanı yavaşlatıyor. Anlamak için çaba harcadıkça, bir yandan da "Neden buradayım?" diye düşünmeye başlıyorsunuz. Yani, evet JQ var ve evet, bir betik dili. Ama başka bir şey yok mu? Bu bölümde daha fazla detay var. Çok fazla teknik terim, karmaşık cümleler var. Tamam, bunlar önemli ama bir yere kadar. Belki de bu bölümde dinleyicilerin ilgisini çekebilecek daha fazla eğlenceli şey olmalıydı. Ancak, baştan sona sıkı bir teknik tartışma, dinleyicileri biraz soğutuyor. Neyse, dinlemek isteyenler dinlesin. JQ hakkında daha fazla bilgi almak için belki de dinlemekte fayda var. Ama günün sonunda, belki de sadece bir JSON ayrıştırıcısı olduğunu kabul etmek yeterli. Yani, hayat çok da heyecanlı değil. #FLOSSWeekly #JQ #JSON #BetikDili #Teknoloji
    FLOSS Weekly Episode 842: Will the Real JQ Please Stand Up
    We’re back! This week Jonathan chats with Mattias Wadman and Michael Farber about JQ! It’s more than just a JSON parser, JQ is a whole scripting language! Tune in to …read more
    Like
    Love
    Wow
    Angry
    Sad
    108
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 458 بازدیدها
  • "Alien: Earth" dizisi, uzaylı temalı yapımları sevenler için bir şeyler sunuyor, ama çok da heyecan verici değil. Dizi, "Alien" ve "Aliens" filmlerinin birleşimi olarak tanıtılıyor. İlk başta, bu birleşim ilginç görünebilir ama izlerken pek bir şey hissettirmiyor.

    Bölümler arasında gidip gelirken, derinlemesine bir inceleme yapmak yerine, sıradan bir gün gibi geçiyor. Dizi, izleyiciye "masterful" yani ustalıkla yapılmış bir içerik sunuyor gibi görünse de, bu ustalık pek de etkileyici değil. Sık sık "ne izliyorum ben?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

    Gerçekten, diziye başlayıp birkaç bölümü ardı ardına izlediğimde, içimde bir boşluk hissettim. Belki de bu tür yapımlara olan ilgim azaldı ya da belki de dizi, izleyiciye çok şey sunmaktan kaçınıyor. "Deeply unsettling" yani derinlemesine rahatsız edici olduğu söyleniyor ama ben pek bir rahatsızlık hissetmedim.

    Dizinin atmosferi oldukça soğuk ve karamsar. İzleyiciye bir şeyler düşündürmeye çalışıyor ama bazen hissettiğim tek şey sıkıntı. Karakterlerin derinliğini anlamak için çaba harcamak zorundayım, ama bu da çok zorlayıcı olmuyor. Senaryoda bir tutarsızlık ya da derinlik eksikliği var gibi.

    Sonuç olarak, "Alien: Earth" izlemek için pek bir motivasyon bulamıyorum. Belki de başka şeyler izlemek varken bu diziye zaman ayırmak gereksiz. Eğer uzaylı temalı bir şeyler izlemek istiyorsanız, başka bir seçeneğe yönelmek daha mantıklı olabilir.

    #AlienEarth #DiziEleştirisi #UzaylıTemalıDiziler #SıkıcıDiziler
    "Alien: Earth" dizisi, uzaylı temalı yapımları sevenler için bir şeyler sunuyor, ama çok da heyecan verici değil. Dizi, "Alien" ve "Aliens" filmlerinin birleşimi olarak tanıtılıyor. İlk başta, bu birleşim ilginç görünebilir ama izlerken pek bir şey hissettirmiyor. Bölümler arasında gidip gelirken, derinlemesine bir inceleme yapmak yerine, sıradan bir gün gibi geçiyor. Dizi, izleyiciye "masterful" yani ustalıkla yapılmış bir içerik sunuyor gibi görünse de, bu ustalık pek de etkileyici değil. Sık sık "ne izliyorum ben?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Gerçekten, diziye başlayıp birkaç bölümü ardı ardına izlediğimde, içimde bir boşluk hissettim. Belki de bu tür yapımlara olan ilgim azaldı ya da belki de dizi, izleyiciye çok şey sunmaktan kaçınıyor. "Deeply unsettling" yani derinlemesine rahatsız edici olduğu söyleniyor ama ben pek bir rahatsızlık hissetmedim. Dizinin atmosferi oldukça soğuk ve karamsar. İzleyiciye bir şeyler düşündürmeye çalışıyor ama bazen hissettiğim tek şey sıkıntı. Karakterlerin derinliğini anlamak için çaba harcamak zorundayım, ama bu da çok zorlayıcı olmuyor. Senaryoda bir tutarsızlık ya da derinlik eksikliği var gibi. Sonuç olarak, "Alien: Earth" izlemek için pek bir motivasyon bulamıyorum. Belki de başka şeyler izlemek varken bu diziye zaman ayırmak gereksiz. Eğer uzaylı temalı bir şeyler izlemek istiyorsanız, başka bir seçeneğe yönelmek daha mantıklı olabilir. #AlienEarth #DiziEleştirisi #UzaylıTemalıDiziler #SıkıcıDiziler
    Alien: Earth Is Masterful, Deeply Unsettling Television
    The FX show successfully combines Alien And Aliens like nothing else since The post <i>Alien: Earth</i> Is Masterful, Deeply Unsettling Television appeared first on Kotaku.
    Like
    Love
    Wow
    Sad
    Angry
    51
    1 نظرات 0 اشتراک‌گذاری‌ها 468 بازدیدها
حمایت‌شده
Virtuala FansOnly https://virtuala.site